Yüzüncü yaşını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde ordusu dağıtılmış, silahları elinden alınmış, hazinesi boşaltılmış yoksul bir ulusun emperyalist işgale karşı kazandığı milli mücadelenin ardından onurlu ve özgür bir yaşama uyanışıdır.
Ümmetten ulusa, kulluktan yurttaşlığa geçiştir Atatürk Cumhuriyeti.
Varlığını ve gücünü saraydan, saltanattan değil ulus egemenliği, eşit yurttaşlık, hukuk ve adaletten alan Cumhuriyet, eğitimi, bilimi, kültür ve sanatı önceleyen bir anlayışla kurulmuştur. Atatürk’ün ulusal ve üretken ekonomi modeli ile nüfusunun yüzde doksanının okuryazar olmadığı, tarım ve sanayisinin neredeyse sıfır noktada olan bir ulustan, uygarlık yolunda başı dik yürüyen bir ulus yaratılmıştır.
Atatürk Cumhuriyetin onuncu yıl nutkunun sonunda “Türk Milleti; Ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı dilerim.” demişti.
Atatürk’ün ve Cumhuriyetin kurucu kadrosunun “ Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve kabiliyetinin uygarlık ufkundan yeni bir güneş gibi doğması arzusu, Türk Milletinin muasır medeniyetlerin üstüne çıkma, hiçbir ayrım gözetmeden eşitlik içinde, özgürlüklerle bezenmiş, laik bilimsel eğitimin ışığında hızla gelişip hakça bölüşen, barış ve gönenç içinde yaşayan sınıfsız imtiyazsız bir toplum olma hedefinden bu gün ne yazık ki çok uzaktayız.
Yüz yıl önce topraklarımızdan söküp attığımız emperyalist güçlerin gaflet, dalalet ve hatta hıyanetten beslenerek hazırladıkları zemin üzerinde işbirlikçi iktidarlar eliyle Cumhuriyetin herhangi bir etnik, dinsel, mezhepsel kimliğe dayandırılmadan oluşturduğu bütünleştirici yönetim anlayışının yerini ötekileştirici ayrıştırıcı bir yönetim anlayışı almıştır.
Egemenliğin tek kişide toplandığı bir tek adam rejimi yaratılmıştır.
1920 den beri millet egemenliğinin tek temsilcisi olan Gazi Meclis işlevsiz, milletvekilleri etkisiz bırakılmıştır.
Devlet kademeleri Cumhuriyetin ihtiyaç duyduğu “sağlam karakterli muhafızlar yerine” çeteler, tarikat ve cemaat üyeleriyle işgal edilmiştir.
Milli Laik bilimsel eğitim gericileştirilmiş, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yerine sorgulamayan biat kültürüyle kindar bir nesil yaratma çabası içine girilmiştir.
Kumpas davaları ile milletimizin göz bebeği ordumuz zafiyete uğratılmıştır.
Adalet yok edilmiş millet adına karar veren mahkemeler iktidar ve çıkar gruplarının adına karar verir hale getirilmiştir.
Emek örgütleri parçalanmış örgütlenmeleri ve dayanışmaları engellenmiştir.
Vatan toprakları Cumhuriyetin yoktan var ettiği Kamu İktisadi Teşekkülü fabrikalar, limanlar, tesisler madenler, çıkar gruplarına peşkeş çekilmiş, milletin birikimleri yok edilmiştir.
Bütün bu savrulmalarla birlikte günümüz mevcut iktidarı bu günlerde yeni sivil anayasa yalanlarıyla “milletin çeşitliliği” diyerek devletin temel niteliklerini tanımlayan, değiştirilmesi ve değiştirilmesinin önerilmesi yasak olan ilk dört maddesini değiştirme gayreti içindedir. Amaç üniter devlet yapısından otoriter siyasal İslamcı bir devlet yapısına dönüşmektir.
Büyük önder 28 Ekim 1923 akşamı “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” demişti. Yüz yıl sonra bu gün Cumhuriyetçilere düşen ödev toplumun hafızasını yeniden şekillendirme, geçmişle bağları koparılmış bir nesil yaratma, Cumhuriyet Kültürünü yok etme çabasını boşa çıkarmak, Cumhuriyeti kuruluş felsefesine geri döndürmek ve kurucu iradenin gösterdiği hedefe tekrar yöneltmektir.
Cumhuriyetin ilanının yüzüncü yılında Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, yol arkadaşları ve milli mücadele şehitlerinin aziz hatıraları önünde şükran ve saygı ile eğiliyoruz.
Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizler, Atatürk’ün açtığı yolda onun gösterdiği hedefe durmadan yürüme kararlılığımızı bir kez daha haykırıyoruz.
Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetin ele geçirilememiş ve ele geçirilemeyecek olan tek kalesidir.
Ömer ÖZALP
CHP Taşova İlçe Başkanı