Yazanların dertlenmesi memleketin gidişatına duyulan kaygının neticesidir. Yakınma bir aydın sızlanmasıdır. Yazıyoruz da neye yarıyor, yazıyoruz da ne oluyor…
Ankara’da yaşanan ve 29 vatandaşımızın şehit olduğu onlarcasının yaralandığı bombalı intihar eylemi ve Güneydoğu yöremizden her gün gelen şehit haberleri içimizi yakıyor.
Güneydoğu’da adı konulmamış bir savaş yaşanıyor. Her akşam televizyon ekranlarında şehit yakınlarının feryat ve gözyaşları ve de yakılan ağıtlara kahroluyoruz. Her gün yurt toprağının dört beş yöresinde ocaklara ateşler düşüyor.
Ölüm, Cahit Sıtkı’nın deyişiyle “Hepimiz için mukadder” ancak ateş bizim ocağımıza düşmemişse acısını ta içimizde duymuyoruz. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu şu şartlarda rahat uyuyabilen ve vücudu et tutabilen insan makbul insan değildir.
Üzüntüyle hatırlıyorum; Marmara depreminde ölenleri anma yıl dönümünde Sakarya’da az sayıda kişinin katıldığı etkinlikte kızını kaybeden bir annenin gözyaşlarını dökerken katılımın azlığından duyduğu rahatsızlığı dile getirirken söyledikleri kahırlıydı. “Biz kızımızı kaybettik. Ama gerçekten şu tablo çok üzücü. Bu kadar insanının yakını değil sanki ölen insanlar. Neden bu kadar duyarsızlaştık bilmiyorum. Biz halk olarak öldük mü acaba? Yaşayan ölüler miyiz acaba?..”
Diyarbakır Sur’da şehit düşen Jandarma Uzm. Çvş. Mustafa Hakan Kaçar’ın İzmir Narlıdere’deki milyar dolarlık rezidansların yakın bir yöresinde dere kenarına sığınmış boynu bükük derme çatma iki odalı baraka olan baba ocağı bize hikayeci yazar Mustafa Kutlu’nun “yoksulluk” üzerine yazmış olduğu dizeleri hatırlattı.
“Yoksulun evi uzaktadır. Kimseler görmez. Yoksulun sesi kısılmıştır, kimseler duymaz. Yoksulun yüzü soğuktur, kimseler bakmaz. Kimsesizlerin hayatı neyse ölümü de odur. Sessizlik, unutulmuş olmanın derin sessizliği…”
Her gün üç dört şehidin geldiği şu günlerde herkesin acıyı yüreğinde hissetmesi gerekir. Kızını depremde kaybeden annenin söylediği gibi ne oldu bize. Biz halk olarak öldük mü? Yaşayan ölüler miyiz? Milli duygu ve heyecandan vatan şuurundan neden bu kadar uzaklaştık?
İstanbul’da eğlence merkezlerinin olduğu bir semtte bir vatandaşımızın müzikli mekanlardan duyduğu rahatsızlığı iletmiş olduğu yazarın düşüncelerine gönülden katılıyoruz.
“Her gün şehit verirken, buradaki müzikli mekanlar vur patlasın çal oynasın gürültülü müziklerle, bağırarak haykırarak söylenen şarkılarla, şehitlerin kemiklerini sızlatıyor. Yaa be mübarekler… O kahramanlar sayesinde sizler İstanbul’da rahat yaşıyorsunuz. Hiç değilse biraz saygılı olun. Halkı için, ulusu için, vatanın bütünlüğü için canlarını veren yiğitlere biraz saygı gösterin.”
Yoksul yuvalara, üç şehit ateşinin düştüğü gün, ön masaları 2700 TL eden Ebru Gündeş konserleri 7 haftaya uzatılmış.
Bir kısım televizyon kanallarımız umursuz eğlence merkezlerimizden aşağı kalmayan yayınlarına devam ediyorlar. Bir ülkenin radyo ve televizyonları her şeyden önce o ülkenin millet bütünlüğünü koruyan acıya saygı, cenazeye hürmet gibi değerleri koruyup milli şuur ve heyecanları uyanık tutma gibi bir yayın politikası izlemesi gerekmez mi?
Evet ülkemizde saflar kesin olarak belirmeye başladı. Bir yanda tuzu kuru olanların hengamesi diğer yanda feryatlar. Medya dersen eğlence kültürünün pençesinde acıya saygıyı unutmuş, vur patlasın çal oynasın havası tutturmuş gidiyor.
İnsanın acısını insan alır. Ne oluyoruz. Ülke nereye gidiyor. Birbirine ağzı alınmayacak laflar eden politikacılarımız at gözlüğü takmış aydınlarımız, akademisyenlerimiz, enaniyet heykeli güç sahipleri, “masa, kasa, nisa” sarhoşu mücahitler, müteahitler konuşmayı, sohbeti unutmuş memleket dertlerine bigane cep telefonu müptelası bir gençlik. Değeri hazda, mutluluğu tüketmede bulan bir yeni insan türü.
Ne büyük, ne küçük, ne hısım, ne akraba, ne komşu, ne hürmet, ne merhamet, ne sevgi, ne de acıya saygı kaldı. Hepsinin yerine rant aldı.
Milletimizin acılarına duyarsız olanlar olsa da “Susarsam sen matem et diye haykıran” ozanlarımız yüreğimizi ferahlatıyor.
Boş lafa doyduk beyler! Soyunuz söndü mü hiç?
Hiç evlat verdiniz mi? Bağrınız yandı mı hiç?
Askerdeki oğlunuz tabutta döndü mü hiç?
Hiç acı çektiniz yürekten yandınız mı?
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak…
Şehit Astsubay oğlunun babasının al bayrağa sarılı tabutu başında söylediği cümle içimizi sızlattı.
“BAŞKA ÇOCUKLARIN BABASI ÖLMESIN ARKADAŞ”
Bu sesi duymak ve düşünmek zorundayız…