“AİLE-ÇOCUK EĞİTİMİ ve KADIN CİNAYETLERİ”

Necip Erkan

13-01-2021 14:03

Merhabalar taşova.net okurları

Bu haftaki konumuz ülkemizin kanayan yarası  “kadın cinayetleri”

Aslında diğer yabancı ülkelerle kıyaslandığında ülkemizdeki cinayet oranı yüksek değil. Fakat bizdeki sıkıntı, kadınların daha fazla cinayete kurban gitmesi. Her işlenen cinayetten sonra sosyal medyada belalar okunuyor, paylaşımlar yapılıyor, 1-2 gün bağırıp çağırıyoruz. Sonrasında ise unutup gidiyoruz. Öfkemiz saman alevi gibi parlıyor ve aynı şiddette de sönüyor. Bu cinayetlerin bana göre 2 temel sebebi var. Eğitimsizlik ve sefalet. Ben bir eğitimci olarak bu işin eğitim boyutunu yazacağım. Bu cinayetleri işleyenlerin eğitim durumlarına baktığımızda, İçişleri Bakanlığı verilerine göre bu cinayetleri işleyenlerin %70’i ilk ve ortaokul, %15’i lise, % 5’i de üniversite mezunu.

Bilindiği gibi insanların birçok davranışının altında yatan sebep, çocukluk döneminde gizlidir. Bizi biz yapan tüm davranışlar çocukluk döneminden itibaren bizimle birliktedir. Maalesef ülkemizdeki anne-babaların büyük çoğunluğu çocuk gelişimi ve eğitimine yeterince önem vermediği için çocukları yanlış yetiştirmektedir. Herhangi bir çocuğun sorumluluğunu üstlenmek; ona harçlığını vermek, güzel okullara göndermek veya en moda kıyafetleri almak değildir. O çocuğun kendini tanımasını, kişiliğini geliştirmesini de sağlamak zorundayız. Anne- babalık sadece maddiyat ile olmuyor.

Şimdi 3-4 yaşlarındaki bir çocuğu düşünün. Anne- babasıyla parka gidiyor ve onların “prensim, paşam, kıymetlim” sesleri arasında tüm enerjisiyle koşup zıplarken, birden kafasını salıncağın demirine çarpıyor veya koşarken yere düşüyor. Bizim geleneksel aile yapımıza göre aslında o çocuk yere düşmüyor, anne-babasının şefkatli kollarına düşüyor. Niye ? Çünkü anne-baba hemen koşup çocuğu kucağına alıp “aman paşam, canım yavrum, kurban olduğum, çok mu canın yandı” sözleriyle çocuğu adeta kutsuyor. Sonra belki de hiçbir tarafı acımamış olan çocuk, yaratılan bu ortamdan dolayı ağlamaya başlıyor. Peki o esnada anne-baba ne yapıyor dersiniz? Çocuklarını teselli etmek için çarptığı demiri veya düştüğü yeri dövüp “sen nasıl benim biricik çocuğumun canını acıtırsın “ sözleriyle fitili ateşliyorlar. Sanıyorlar ki, çocukları bu şekilde teselli oluyor. Çocuk, yaratılan bu ortamdan sonra ne düşünüyor dersiniz? Aslında düşmesinin veya çarpmasının kendi dikkatsizliğinden olmadığını, hatasız olduğunu ve çarptığı yerin-demirin kendisini düşürdüğünü öğreniyor. En kötüsü de hatalı olan bir objenin dayak-şiddet yoluyla cezalandırılması gerektiğini öğreniyor. Sonra yıllar yıllar geçiyor, bu çocuk büyüyor ve nihayetinde evlendiriliyor. Evlilik hayatında sorunlar yaşıyor ve kaçınılmaz son… Eşi, ondan ayrılmak istiyor. Peki bu kahramanımız ne mi yapıyor? Şimdiye kadar anlattığım süreci tekrar bir aklınıza getirin.

-O’nu üzen kim?  (Eşi)

-Tesellisi ne ?     (Yıllardır zihnine işlenen “suçlu hiçbir zaman sen değilsin” algısı )

-Bu durumda suçlu olan ve cezalandırılması gereken kim?  (Zavallı eşi)

-Sonuç ?   (Dayak-Şiddet- Cinayet)

Bizim toplumun genelinde maalesef erkek çocuklara hep daha değerli gözüyle bakılıyor. Erkek çocuk doğduğunda, sünnet olduğunda, askere gittiğinde hep kutsanıyor. Sonra evde ablasına, kız kardeşine karışma hakkı veriliyor. Ailedeki kadınların namusu ile ilgili rahatça konuşabiliyor. Ailedeki herhangi bir kadın, başka bir erkekle iletişim kuramazken, bu aslan(!) oğullar başkalarının kızları ile her şeyi yapabiliyorlar. İşin en acı tarafı da bu durumu aile içindeki kadınların hala desteklemesi. Mesela ailedeki babaanne “ille de erkek torunum” diyor, başka bir şey demiyor. Anneanne desen yine erkek torununa daha fazla harçlık veriyor. Erkek çocukların tüm hataları görmezden gelinip “yakışıklı oğlum, çapkın oğlum” diye şımartılıp sevilirken, kız çocukları tam aksine hep baskı altında bırakılıyor. Haliyle erkek çocuk küçük yaşlardan itibaren kendini üstün ve farklı hissederken, bir taraftan da yemeğini kendi yapamıyor, bulaşığını yıkamıyor, yatağını kendi toplamıyor, ütü yapmasını bile bilmiyor. Hatta bazıları evde yerinden kalkıp kendi suyunu almayıp, onu da kız kardeşinden istiyor.

Çocuk gelişimi ve eğitiminde özellikle annelere büyük görev düşüyor. Bir kaç uç örnek dışında gerçekten bilinçli olan annelerin yetiştirdiği çocuklara bir bakar mısınız? Başka bir insan için “o da başka bir ananın kuzusu” diyen veya “bir karıncaya bile zarar vermeyeceksin” diyen eli öpülesi anneler var. İnsan olmanın ne olduğunu önce kendi kavrayıp, sonra bunu çocuklarına aşılamayı başaran anneler. Psikanaliz biliminin kurucusu olan Freud der ki: ”Bir erkeğin erkekliği, annesinin anneliğine bağlıdır. Erkek eğer asil bir kadın tarafından büyütülmüşse, her kadına asil davranır.'' Tabii ki baba rolünün de çocuk eğitiminde önemli bir yeri vardır. Fakat bence anneden alınan rol daha belirleyicidir. Bu katile dönüşen erkek çocuklarını yetiştiren anneler değişmediği sürece toplum da değişmeyecektir.

Maalesef giderek daha öfkeli bir toplum haline dönüşmekteyiz. Kadın cinayetlerinde erkeklerin en büyük savunma mekanizmalarından birisi de “efendim işte, öfkemizi kontrol edemiyoruz”  bahanesidir. Halbuki aynı adamları bir de işyerinde patronun karşısında görün veya emir-komuta zincirinin ve belli bir heyerarşinin olduğu asker ocağında görün. O kabadayı, astığım astık ve delikanlı(!) adamlar hiyerarşi zincirinin en altında yer alınca o öfkelerini öyle bir dizginliyorlar ki, öyle süt dökmüş kediye dönüyorlar ki, görseniz şaşarsınız. Lakin işin en acı tarafı, bu adamlara göre de kadın, eş, çocuk hatta bazen anne, onun alt hiyerarşisi oluyor ne yazık ki…

Eşlerini öldüren erkeklere TV’lerde dikkatlice bir bakın. Bir çoğu hiç cinayet işlememiş gibi rahat, başı dik yürüyor. Çevresindeki bazı insanlar O’na “helal olsun” diyor. O da çok doğru bir şey yaptığını zannediyor. Çünkü toplumun ona biçtiği rolü oynadığını düşünüyor. Sonra bu adam cezaevine giriyor ve 15 yıl yatıyor. Kendisine 15 yıl sonra hapisten çıktığında aynı şeyi sorun bakalım . Ne diyecek? Bu kez kesinlikle çok pişman olduğunu söyleyecektir. Çünkü içeride düşünmek için, sorgulamak için çok zamanı olmuştur. O’na “helal olsun” deyip sırtını sıvazlayanların hemen hepsi onu daha 2. gün unutup gitmişlerdi çünkü.

Bir de ülkemizde evliliği bir tedavi şekli olarak gören bir kesim var. Neymiş efendim ! Evlenince düzelirmiş. Evliliğin böyle bir özelliği, büyüsü yok ve kimse de evlendiği için düzelmez. Kendimizi kandırmayalım. Anne ve babalar belki iyi niyetleriyle böyle bir hayale kapılabilirler ama evlendireceğiniz oğlunuzun, başka bir insanın hayatı ve hayalleri ile oynama hakkı yok. Yazık değil mi o kızcağıza? Ayrıca bu durum sadece erkeklere özgü değil, haliyle bunun tam tersi sorunlu, eğitimsiz, psikopat kızlar da var. Onlar için de aynı şey geçerli.

Bana göre idam da, cezaların ağırlaştırılması da kadın cinayetlerini engelleyemez. Bu ülkede hemen herkesin kafasına, kadının toplumdaki önemini, değerini sokarak, kadına şiddetin ilkel bir şey olduğunu öğreterek bunun önüne geçilebilir.

Mesela neler yapılabilir?

-Kadın, kocasından dayak yiyip te  karakola şikayete  gittiğinde; emniyet görevlisi, gelen kadına: “kocandır, aranızda olur böyle şeyler, sen evine dön” demeyecek.

-Yine kadın, kocasından sürekli dayak yediğinde, bütün aile meclisi toplanıp ta kadına ”aman kızım, gül gibi yuvanız yıkılmasın, çocukların hatırı için barışın” baskısı yapmayacak. Kızlarının yaşadıkları cehennem hayatını bildikleri halde “bu evden gelinlikle çıktın ancak kefenle dönersin.” demeyecekler. Aile kızlarına güvenmeli ve arkasında olduğunu hissettirmelidir. Çünkü erkek meydanı boş bulduğu takdirde kadını daha da fazla ezecektir.

-Taa okul öncesi eğitimden başlayarak kadına şiddetin ne kadar kötü bir şey olduğu, özellikle erkek çocuklarına dünyanın sadece onların etrafında dönmediği, vicdanlı-merhametli bireyler olmanın hayatta en önemli erdem olduğu öğretilecek ve ısrarla anlatılacak.

-Devleti yönetenler tarafından kadınların iş ve sosyal hayatta olabildiğince fazla ve güçlü olarak yer almasının önü açılacak.

İşin özeti, bu dünya kadın ve erkeklerle birlikte güzel. Her iki cins te birbirine mecbur. Her iki cinsin de birbirine saygı duyduğu, güvendiği bir dünya varken, neden hayatı birbirlerine zindan ederler ki? Nefret, öfke ve kin duyguları bugüne kadar neyi çözmüş ki, insanlar hala bunlardan medet umuyor?

Çözüm belli:” Etkili ve bilinçli çocuk eğitimi,  herkese ve her şeye karşı sevgi,saygı ve merhamet…”

Dileğimiz önümüzdeki yıllarda, ülkemizde gerekli politikaların uygulanması ve sonucunda kadına yönelik şiddetin tamamen azalıp sona ermesidir.

 

                                                                                                              Necip ERKAN

Advert
DİĞER YAZILARI UCUZ HAYATLAR ve ÜSKÜDAR VAPURU !!! 01-01-1970 02:00 ORTA DİREK ŞABAN’DAN GÜNÜMÜZE !!! 01-01-1970 02:00 SAVAŞ !!! 01-01-1970 02:00 SİYAH-BEYAZ TELEVİZYON 01-01-1970 02:00 AYSUN ve BURÇİN ÖĞRETMENLERİMİZİN HAZİN HİKAYESİ 01-01-1970 02:00 FIRSATÇILAR ÜLKESİ !!! 01-01-1970 02:00 BİR BAYRAM SABAHI KAHVALTISI 01-01-1970 02:00 BULGARİSTAN GÖÇMENİ TÜRKLER !!! 01-01-1970 02:00 TÜRK İNSANI VE PSİKOLOJİSİ ÜZERİNE… 01-01-1970 02:00 14 ŞUBAT ÖZELİNDE “AŞK ve SEVGİ” 01-01-1970 02:00 UĞURSUZ OLAN 2020 Mİ, YOKSA ??? 01-01-1970 02:00 'EYVALLAH İLE BİTEN BİR UÇAK KAZASI HİKAYESİ' 01-01-1970 02:00 80’li YILLARIN TAŞOVA’SINDA ÇOCUK OLMAK !!! 01-01-1970 02:00 'YAŞASIN KÖTÜLÜK !!!' 01-01-1970 02:00 'En sevdiğim günah: KİBİR !!!' 01-01-1970 02:00 OKUDUĞUMUZU NE KADAR ANLIYORUZ? 01-01-1970 02:00 TÜRKİYE’NİN KANSERİ: 'TORPİL' 01-01-1970 02:00 ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI: ”HER ŞEYİ BİLMEK !!! “ 01-01-1970 02:00 ÖĞRETMENLERE BU ÖFKE,BU KİN NİYE? 01-01-1970 02:00 GAZETE DEVRİ BİTİYOR MU ? 01-01-1970 02:00 Taşova’dan Bir Sokak Futbolu Nostajisi 01-01-1970 02:00