Bazı beyitler vardır atasözlerimiz gibi hayatın içinde tecrübe yoluyla tesbit edilmiş usta ağızlar tarafından söze dökülerek yazılarımızı, konuşmalarımızı ve dost meclislerinde muhabbeti tatlandırırlar.
Örneğin Bosnalı Sabit’in “Dertlilere sormak lazım” geldiğini anlatan beyiti gibi;
Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç saat
Hangi gecenin en uzun gece olduğunu müneccimle vakit ölçenler bilemezler. Gecelerin kaç saat olduğunu en iyi dert çekenler bilir onlara sormak lazım. Günümüzde teknoloji bağımlılığından kurtulup etrafımızdaki dertlileri ne kadar farkedebiliyoruz?…
Seyyid Mehmet Emiri’nin;
Bir kişi ta yıkınca bin haneyi
Şehr edemez olduğu viraneyi
“Bin evi yıkarak hane yapmak isteyenler, bulundukları yeri şehirleştiremezler. Yapacaksan yıkmadan yap” manasına gelen beyti günümüz büyük şehirlerinde dozerlerle evleri yıkılan insanların feryadının yıllar öncesi dile getirilişi sanki…
Laedri yani yazanı belli olmayan bir başka beyit;
Ger dilersen şah eşiğinde olasın muhterem
Ya yahudi gel bu mülke, ya frenk ol ya acem!
“Padişah nezdinde hürmet görmek istersen Türk olmanın dışında ne olursan ol, o zaman hürmet göreceksin” beyiti Osmanlının çöküşünü devşirmelere dayandıran görüşe destek veren bir beyittir.
Allah günümüzden ırak tutsun…
Bir devleti ayakta tutacak ilkelerden biri de doğruları söylemektir. Abdülhak Nasuhi Bey de bunu yapmış, padişahtan dert yanmış;
Hükmün sürdükçe böyle hükm-i keyfe mayeşa
Mahvolur elbet bu devlet, padişahım çok yaşa
“Adaletten uzak, keyfi yönetimin ve şakşakçıların olduğu bir devlet mahvolur” demiş yıllar öncesinde Nasuhi Bey.
Bu kadar kötülüğün, çirkinliğin, kabalığın, günahın işlendiği günümüzde içki içtiği için kınanan bir vatandaşımızın laedri olmuş dizesine hak vermez misiniz?…
Mey gibi her bir haramın sekri (sarhoşluğu) olsaydı eğer
Ol zaman malum olurdu mest kim huşyar kim…
“Eğer her haram içki gibi sarhoş etseydi o zaman kimin ayık kimin ayyaş olduğunu anlardık. Kimin haram işlediği belli olurdu” ve de herhalde Trafik kazalarından geçilmezdi (!)…
Kadir Karaman’ın dizelerine bakılırsa galiba devlet memuru;
Kör, sağır ve lal, en uysal hamal
Kusursuz imal, devlet memuru!
Yetkisi çoktur, etkisi yoktur
Ne aç, ne toktur, devlet memuru!
Ya hak, hukuk , adalet üzere olmayanlar sizler “karıncanın hakkı” kıssasını duydunuz mu?
Topkapı sarayını karıncalar istila edince Kanuni karıncaları öldürmenin hükmünü Şeyhülislam Ebu Suud Efendi’ye soruyor:
Dırahtı (ağacı) ger (eğer) sarmış olsa karınca
Ziyan mıdır karıncayı kırınca?
Şeyhülislam cevap veriyor:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
Mehmet Akif “Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey” demede ne kadar haklıymış zira Namık Kemal’in yıllar önce işaret buyurduğu sen-ben kavgasından ibret almadığımız için tarih tekerrür ediyor.
“Memleket bitti, yine bitmedi sen, ben
Bize bu hal ile bizden büyük olmaz düşmen” demede haksız mı?
Ebnay-ı Adem (insanoğlu) kavgadan o denli bıkmış ve yılmış ki Akif’e aşağıdaki sözleri söyletmiş;
Ey sur-ı kıyamet, yine gavga ise maksut
Kaldırma bizi hakde asude yatarken
“Ey İsrafil’in kıyamet suru, eğer bizi mahşerde yine kavga için uyandıracaksan lütfen hiç uyandırma. Bırak da toprakta rahat rahat yatalım”
Ve Nefi adamlığın özelliklerini şerh eyliyor;
Arif ol, ehl-i dil ol, rind-i kalender-meşreb ol
Ne müselman-ı kavi ne mülhid-i mezheb ol
” Bilgili, gönül ehli ve dünyayı çok takmayan cinsten biri ol. Ne çok katı müslüman ne de dinsiz mezhepsiz biri ol. Dengeli ol dengeli” demiş.
Bir camii imamımız da camiinin ilan panosuna şöyle bir yazı yazmış:
“Çocuklarımıza ibadet öğretmeden önce ahlaklı olmayı öğretelim yoksa çocuklarımız;
Namaz kılan bir hırsız
Oruç tutan bir sapık
Hacca giden bir yalancı
Kurban kesen bir tefeci
Şehadet getiren bir terörist olabilir”
Geçmişte özellikle eğitim kurumlarında en iyi görünen bir duvarda ya da giriş kapılarında “Edep Ya Hu” yazarmış. Yani edepli olmaya Allah adıyla davet… Göz edebi abes bir şey görmemekmiş. Kalp edebi ise sükut etmekmiş. Ve şairin dediği gibi kemal ehli kemalatı, sükut ile bulmuş hep.
Kendi zamanlarına renk kattığı gibi zamanımıza da ışık tutan sözlü kültür değerlerimiz olan bazı beyitlerle günümüze göndermede bulunduk. Genç nesillere kadim değerlerimizi hatırlatmak, sevdirme dilimize ve düşünce hayatımıza kendi cevherimizden bir kaşık maya çalma gayretimiz için hoşgörünüze sığındık…
Her ne kadar sürç-i lisan ettiysek affola…