“BİR SOHBET-İ ÇAY ÜZRE”(Naci Konyar)
Selda Bağcan “Kale dibinde taş ben olaydım” türküsünde “Kalk gidelim çayhanaya Baba gönlüm eğlensin” diye çığırırken çayın bizim milletimizin hayatına giren, ruhuna sinen yönünü anlatır.
Bir içecek bir milletin bu kadar mı hayatına girer. 1990’lı yıllarda yurt dışına yaptığımız bir gezide en çok özlediğim çay olmuştur. İnanıyorum ki bizim milletten gurbete düşenlerin en çok özledikleri şey usulünce demlenmiş bir çaydır. Gurbettekiler için çay memleket toprağını hatırlatır, dost sıcaklığını anlatır.
Amasya Lisesi’nde okuduğun 1965’li yıllarda İçerişehir’de Yalıboyu evlerinde rahmetle yad ediyorum Maruf Ertan amcanın evinde mübalağasız üç öğün çay demlenirdi. Yine öğrencilik yıllarımızda pompalı gaz ocaklarında okul arkadaşlarımızla demlemiş olduğumuz çay “Tavşan kanı” rengini çağrıştırsa da gariban öğrenci evlerinde sarıya çalan çayın lezzeti bir arada olmanın, muhabbeti paylaşmanın lezzeti idi.
Çay Amasya’nın Amasyalıların meşru içeceğidir. O yüzden simit kafelerde çay ocaklarında baş başa vermiş insanları görürsünüz. Bu sebepledir ki Anadolu’nun her şehri her ilçesinde çay ocakları sohbetin üssüdür. Bu mekânlarda çaylar ardı ardına içilip tazelenirken dertler paylaşılır dostluklar ısıtılır.
“Hadi heri bi yerde çay içek” teklifi aslında muhabbete davettir. Çay birbirimizi anlamanın, birbirimizi dinlemenin, kalplerimizi yüreğimizi birbirimize açmamızın vesilesidir.
Baharın yaklaştığını Kışlacık, Çiğdemlik, Yenice ve Ziyere köylerinin bağlarında çalışan insanların yakmış olduğu semaverlerin gökyüzüne yükselen dumanlarından fark edersiniz. Yine Ramazan akşamlarında iftar saatlerini bir törene şölene çeviren şeylerden biri yemekten sonra sofraya konuk edilen çaydır. Teravih sonrası çay ocaklarında tahta taburelerin birbirine yaklaştırdığı sıcak dost ve arkadaş sohbetlerinin başlama işareti ısmarlanan bir biri ardı sıra içilen çaylardır.
Çay konusunda batı ile ayrışırız. Zevklerimiz farklıdır. Bizim çay demleme ameliyemiz zahmet ve emek ister. Bizim kültürümüzde çay içmenin bir adab-ı muaşereti vardır. Demlenen çayın oturması beklenir. Sohbet koyulaştıkça çayın lezzeti artar. Batıda zahmet ve ustalığa gerek yoktur. Poşet çayla yapılan sohbette de demlenmiş bir çayın muhabbet sıcaklığını bulamazsınız.
Doğu çay için şartlar icat etmiş Lebriz, lebrenk, lebsuz demiş iyi bir çayın özelliğini anlatmak için. Doğu çayın burukluğuna vurgundur. Çayın bayat ya da taze olduğunu ilk yudumda fark eder. Oysa batı o burukluğu süt ilave ederek sütlü çayla çayın tabiatına müdahalede bulunmuştur.
Rahmetle anıyoruz Amasya sevdalısı Özkan Yalçın Hocamız “Yedinci Şehir” adlı kitabında;
“Amasyalı yemeğe çayla başlar, iftarını çayla açar. Semaver, sininin yanına yerleştirilen özel tahtında fokurdar durur. Sofradaki yemek çorbaymış, dolmaymış, yoğurtlu mantıymış, çeşit önemli değil. İlla çay, illa ki çay…” cümleleri ile Amasyalının çaya olan tutkunluğunu anlatır.
“Bu topraklarda, misafire bardağın her boşalışında “Bir daha almaz mısınız?” diye sorulmaz. Çay kaşığı, bardağın üzerine açık olarak bırakılmışsa, bu “Yeter” anlamına gelir. Buna rağmen bir bardak daha içilebilir. Kaşık kapalı olarak bırakılmış veya bardak yatırılmışsa, bu “Yeter, daha içemem” anlamındadır. İşte maharet bundan sonra içilendedir ki, bu ev sahibinin hatırı için yudumlanacak “Zor çayı”dır. Cümleleri de sanki çay içme adabının protokol yönetmeliği gibidir.
Dostluğun, dostların olduğu yerde mutlaka çay vardır. Semaverin, çaydanlığın kaynadığı her yerde kalpten kalbe yol gider. Aslında biz bir kahve milletiyiz. İçtiğimiz çayın memleket meseleleri ile de yakın alakası vardır. Şimdilerde kahvelerin yerini alan çay ocaklarında içilen her bardakta siyaseti pişirir, demliğinde dostluğu pekiştiririz ve de ülke idaresine nizamat veririz.
Ez cümle bizim için çay; “Paylaşıldığında daha da çoğalan mutluluğun, dostluğun, sohbetin, muhabbetin sıvıya dönüşmüş halidir.”
Çayın demlendiği her yer TÜRKİYE’dir.
Keman çalınmaz yaysız, safa sürülmez naysız
Aç susuz kalınır da bir an durulmaz çaysız.
“Hadi bi yerde çay içek” diyenleriniz çok olsun…