“Bugün omuzlarındaki içtimai şartlar altında, gözü uyku ve vücudu et tutabilen insan, iyi ve temiz bir Türk değildir. İyi ve temiz Türk’ün, ağlaya ağlaya su kesileceği gündeyiz.” Cümlelerini abartılı bulabilirsiniz.
Aynı manşetlerle çıkan gazeteler, sözde tartışma programlarında hepside aynı ağızdan konuşan Kürtçü aydınlar yıllardır devamlı farklılıkları öne çıkararak yaptıkları propagandalarla ülkü birliği ortak paydasında birleşmeyi değil bir organizasyonun içinde bulunarak ektikleri ayrılık tohumları ile ülkemizi bölünmenin eşiğine getirdiler.
PKK denen terör örgütü Cizre’de asayiş birimleri oluşturuyor, demokratik gençlik hareketi (YDGH) adında bir milis güç tören düzenleyip diploma dağıtıyor. Öcalan fotoğraflı kıyafetlerle yoldan geçen araçlarla kimlik kontrolü yapıyor yollar kesiliyor hendekler açılıyor. Aklımıza Taksim’de polisin göstericilere yaptığı anons geliyor. Taksim’de meydanda toplanan halka “halka ait meydanı işgal ediyorsunuz” diye anons yapanlara sormak gerekmez mi… “işgal edilen Taksim mi Cizre mi ?”
Öcalan’ın sesi HDP Genel Başkanı’nın “dananın kuyruğu kopacak, dana bizde kalacak” sözü bir tehdit değilse nedir.
Önce Türk sözcüğünün ne ifade ettiğini söyleyelim. İyi ve temiz Türk’ten muradımız şudur:
“ Anayasanın 66/1. Maddesine göre Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Türklük kavramı etnik ve biyolojik değil, sosyolojik ve kültürel bir kavramdır. Irka aidiyeti değil, ülkeye ve Türk milletine mensubiyeti ifade eder.”
Bu ülkede yaşayan her aklıselim anaların ağlamasını istemez. Ancak Güney Doğuda yaşananlar ülkesini seven her yurttaşımızı kaygılandırmaktadır. PKK ve terör meselesi milli olmaktan öte şu anda Ortadoğu Irak-İran-Suriye’yi de içine alan “Kürdistan “ problemi haline dönüşmüştür. Analar ağlamasın süreci PKK’yı bir endüstri, mali gücü olan, silahlı gücünü artıran stratejisi olan bir hareket haline getirmiştir. Kendinde bu gücü gören bu bölücü hareket Güneydoğuda özerklik gibi, egemenliğin bölünmesi gibi fiili bir durumu oluşturmanın mücadelesini vermektedir.
Yürütülen sürecin ne olduğunu iktidar millet vekilleri dahil, muhalefet kimse bilmemektedir. Süreç iktidar partisinin birkaç temsilcisi ve HDP arasında aile içi bir sorun gibi yürütülmektedir. Oysa sorun Türkiye’nin bekası meselesidir. Gelinen noktada meseleyi Kürdistan meselesine dönüştürmüşler sorunu uluslar arası bir sürece taşımak ve uluslar arası bir mahiyet kazandırma gibi bir taktiğe yönelmişlerdir. Güneydoğu bizden koparılmak istenmektedir. İstenen topraktır.
Yav arkadaş… İnsan kendi tarlasını bile hemen devredemiyor. Tapu kadastro bilgileri, sahibinin rıza ve isteği ile anlaşmazlık varsa mahkemeye düşerek insan kendi malını kolay devredemezken binlerce şehidin kanıyla sulanmış bu toprakları devretmek o kadar kolay mı?
Hem veliler, şehitler yattıkları bu toprağın tapu senetleri, manevi sahipleri değiller midir? Bulundukları yerin sahibi olan bu sessiz kahramanlar o toprağa göz dikenlere;
“ Şu kadar asırdır biz buranın muhafızı ve bekçisiyiz diye ululanmazlar mı?”
Atatürk, Amasya’da vatanın bütünlüğü milletin istiklali tehlikededir demişti. Ayrıca “Kürtleri bağrımıza katmak” cümlesini kullanmıştı. İzmit’te “Kürtlere özerklik verilecek olursa, bütün Türklüğü mahvetmek gerekir” derken Kürt kardeşlerimizin birliğimizin içindeki önemini arz ediyordu.
Yazar Tarık Buğra aslen Kürt’tü. Ancak yaşayışıyla, ruhuyla Türkoğlu Türk’tü. 14-15 yaşlarında bir gün babasıyla yürürken niçin Kürtlük davası gütmedikleri gibi bir soru sorar. Ağır ceza reisliği ve avukatlık yapmış olan babasının cevabı şiddetli bir tokattır.
“ Böyle bir devlet bulmuşsun, daha ne istersin” der ve ayrımın ne gibi felaketlere yol açacağını anlatır.
Değerli Kürt kardeşlerimiz, Kürt aydınlarımız 310 milyonluk ABD’de 50 milyon Alman, 120 milyon Britanyalı, 28 milyon Meksikalı, 18 milyon İtalyan, 12 milyon Fransız, 10 milyon Polonyalı olmak üzere 30 ayrı kökenli millet bulunuyor. Hepsi secde eder gibi elleri kalplerinin üstünde bayrağına saygı sunuyor. “Amerikan” olmakla gurur duyuyor. Bayrağını yakmıyor. Bizim dilimiz resmi dil olsun demiyor.
Yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle dolu bir coğrafyada bin yıldır beraber yaşıyoruz. Gelin enerjimizi bölünmeye değil bir ve beraber olmaya demokrat, gelişmiş, hak ve hukukun, özgürlük ve barışın olduğu bir Türkiye için sarf edelim. Ortak hedefimiz kardeşlik içinde daha fazla üretmek, hakça paylaşmak, daha kalkınmış bir Türkiye’nin inşası olsun. Huzur ve barış dolu bir Türkiye için çalışmak ortak hedefimiz olsun. Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkalım, muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlamak için sevgiden bir köprü oluşturalım.
Dananın kuyruğunu koparmayalım…