Yahya Kemal’in ruh ufuklarımızı açan altın anahtar olarak işaret ettiği “Eski Musiki” şiirinde;
“Çok insan anlayamaz eski musikimizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”
Satırları müzik severlerin doğru ve anlamlı bir hüküm olarak değerlendirdiği sonra da onun satırlarına öykünerek;
“O yaz Mesut Hoca’dan cümbüşü dinlemiştik Herizdağ’da
Baharda bir gece dostların türkülerini dinledik Herizdağ’da
Bu türkülerin duyulur her mısraında bölüştüğümüz mutluluk
Bir sihirli teraneydi estirdiğimiz geçmişte Herizdağ’da”
Diyerek mazinin güzelliklerini anmak istiyoruz.
Mesut Tepe… 1995-2005 yılları arasında Taşova Lisesi’nde öğretmenlik yapan, şimdi aynı görevini Diyarbakır’da sürdüren vefalı bir dostumuz. Canımız sıkılınca gözümüzde tüten dostları arayıp seslerini duyuyoruz. Mesut Hoca’mızın Taşova’da olduğu yıllarda öğretmen arkadaşlarla Herizdağı’nda yapmış olduğumuz musiki sohbet ve muhabbet günlerini özlemle anıyoruz.
Mesut Hoca’mın bana gönderme lütfunda bulunduğu Mahmut Şimşek’in yazmış olduğu “Siyaset ve Demokrasi Üzerine” ve “Aşk ve Yaşam Üzerine” aforizmalar kitapları için teşekkür etmek amacıyla yapmış olduğumuz telefon konuşmamız bizi o yıllara götürdü. Taşova’da onun cümbüşü ile eşlik etmiş olduğu dostlarla birlikte “Kırklar Dağının Düzü” ile başlayan türküden türküye geçtiğimiz o güzel günleri hatırladık. Hasan Dönmez Hoca’mın dediği gibi “Sen Gittin Çadırın Orta Direği Çöktü”. Mesut Hoca’nın tayininden sonra o türlü etkinlikleri unuttuk. Mesut Hoca’m o günlerin özlemini yürek burkan cümlelerle sıraladı bir bir telefonda;
“O ortam ne güzel bir ortammış. Onun ilacı hiçbir yerde yok. Bizi bir araya getirmiş, bizi birbirimize bağlamış, mutluluğu umudu paylaşmışız. O güzellikler yaşam ilacımız olmuş. İnsanı dertten uzaklaştırmış farkına varamamışız o güzel günlerin. Şimdi iliklerime kadar hissediyorum. 18 yıldır gelmişiz üç kişi ile bir araya gelip bir musiki muhabbeti yapamadık. Bir müzisyen arkadaşa bu türlü bir etkinlik yapalım teklifim de günümüz dünyasına uygun bir cevapla “Ben parasız saz çalmam” denilerek gerçekleşmemişti.
Bu nostaljik girişten sonra Mahmut Şimşek Bey’in yazmış olduğu siyaset ve demokrasi üzerine aforizmalardan kendimce önemli bulduğum bazılarını sizlerle paylaşmak isterim. Aforizma: Özlü, çarpıcı, aykırı söz manasına gelen bir kelime.
“Milletvekili aday adaylarının seçim çevresinin, partilerinin genel merkezleri olduğu ülkede demokrasinin adı liderokrasidir.
Kalıcı olmak istiyorsanız, önemli değil, değerli olmaya bakın.
Her kim ki, yaptığı işe, oturduğu koltuğa, hakkı ile emek sarf etmiyorsa, kul hakkını yediğini bilmelidir.
Yarattıkları gündemle muhalefetin önüne geçerek iktidarı eleştirmek mafyaya kalmış ise, o ülkede henüz iktidarı hedefleyen bir muhalefet yoktur.
Bir toplumu siyaseten bölen ve böldüren o topluma refah ve huzur sunamaz.
İleri demokrasilerde siyasetçi, toplumu yönlendirmez, ancak kanaat insanları ve sivil kuruluşlar siyasetçiyi yönlendirir.
Devlet evraktır, evrak varsa devlet vardır, evrak yoksa devlet yoktur.
Siyasetçinin kıyameti seçim stardı ile başlar. Bu süreçte her siyasetçinin önünde geçmesi gereken iki sırat köprüsü var. Biri listeye girmek için parti içi sandıktır, diğeri meclise gidebilmesi için halkın oylarının konulduğu seçim sandığıdır. Maalesef demokrasisi oturmamış ülkelerde bu sırat köprülerinden geçmenin bedeli liyakat değil, kapitaldir.
Gösterilen adayları seçen Sayın Seçmen “Siz sandığa hangi niyetle gidiyor ama hangi tip siyasetçiyi seçiyorsunuz? Seçimlerde karşımıza genelde iki tip siyasetçi çıkarılır. Birinin gücü dünyalığı ise, diğerinin gücü düşüncesidir. Dünyalığı sayesinde meclise gelen siyasetçi, genellikle seçilmişliğini önemsemez. Gizli açık ticari mahfillerde meşgul olmayı daha çok tercih eder. Kazancına bakarak susan bir parmak adamdır. Düşüncesi ile gelen eğer süreç içinde avlanmaz ise, meclisteki ve sahadaki siyasi gücünü kullanarak, halkın ekmeğini ve özgürlüğünü çoğaltmak için zamanını yaptığı konuşmalara ve yasamaya ayırır.
Bir ülkede işi gücü olmayanlara iş ve ekmek umuduyla siyaset yedirilip siyaset içiriliyorsa, eğitimi, sosyoekonomik durumu yetersiz olanlar “Kurşun Asker” misali siyasi yönetici yapılıyorsa, ekonomik gücü yüksek olanlar tarafından kolayca yönetilmesi özendiriliyorsa, aydınlar siyasetten soğutulup uzaklaştırılıyorsa, bu kurgu kader değil, sistemin siyasi mühendisliğidir. Şüphesiz siyasette karşılaşılan bu kaos ve cingözlüğün tarihini bilmeden sebebini anlamadan soranlara sadece 2500 yıl önce buna işaret eden Platon’un “Aydın Ve Siyaset” tarifini okumalarını öneririm.
Sıradan vatandaşların iktidara yalakalık yaptığı yerde et kokarsa çaresi var. Bürokratın, hakimin, savcının yürüttüğü dünyevi adaletin sustuğu yerde, sistemin dili lâl olmuş ise, tuz kokmuştur. Onun da tedavisi var. Lakin susma sırası Allah’ın adaletini temsil eden, Hz. Muhammed’in minberinde oturanlara gelmiş ise, korkunuz!
Bir ülkenin üniversiteleri özerk kalmayı, sivilleri özgürce düşünmeyi, iş insanları yatırımcı olmayı, siyasetçileri yasama yürütme ve yargıyı sosyal adaletle kurumsallaştırmaya çalışıyorsa, o ülkenin toplumsal ilerleme, barış, birlik ve demokrasisi kurumsallaşarak yol alır.
Dik duruşunla toplumsal doğruları söylediğin için bu gün seni öfke ile karşılayanların, aslında içlerinden sana nasıl imrenerek baktıklarını ve günü geldiğinde bu duruşunu çevrelerine anı olarak anlatacaklarını bilmelisin.
Kararlı ve yaşamaya sevdalı olanlar yenilmezler. Yenildikleri noktada mücadelelerine yeniden başlarlar.”
“Canınız sıkıldığında gözünüzde tüten eskimeyen dostları arayınız, seslerini duyunuz. Belki sizin sesiniz onlara ilaç gibi gelecektir. Kim bilir belki de onların söyleyecekleri size ilaç olacaktır.”
“Senden ayrılalı gülmedim dostum” diyenleriniz çok olsun…