GARİP BİR YAZI (Enver Seyhan)

Enver Seyhan

30-09-2023 15:30

Gezip dolanma İspiroğun Seyit gibi

Bari karıştır da ilâğani tutmasıň dibi

Hamaset kelimesi vara yoğa konuşmalar için kullanılır olunca iki kişi arasındaki sohbette dahi bu kelime kendine yer bulmaya başladı. Kelime aslından hareketle cesaret ve beraberinde özgüven aşılıyor durup dururken, en basit meselede bile. Bu defa diğer anlamı giriyor devreye; her konuda atıp tutma, heyecanlanma, etkileme, abartma, politikleşme, hissiyatı devreye sokma gibi…

Hakikat de bu minval üzere…

İma ederek uzaktan uzağa birilerine selam yollama yolunu tercih ediyor insanlar artık. Yani hususi ve şahsi işler güçler meseleler hınçlar kinler husumetler sosyal medyayla araba camına kazınan sloganlarla duvar yazılarıyla kamyon yazılarıyla genele katışmış durumda. Böylece evirip çevirmek sanki umuma şamil şeyler paylaşıyormuş gibi yapmak bu yolla kişiye topluma özele genele ders vermek, yerine göre şahsı, kişiyi, kitleyi, umumu hafifsemek bu asrın önemli eğlenceleri içinde yer alıyor! Alaya almak hor görmek dalga geçmek efkarlanınca oturup cadde boyunda içmek kendinden geçmek bağırmak ankırmak hönkürmek sonra insanlıktan çıkmak bir dal sigara ateşinde alemi yakmak ona buna lakap takmak dedikodu yapmak laf taşımak bir kelimeye bin ekleyerek muhatabına götürmek, önüne çıkana vurmak arkada kalana tekme atmak olduğu günden beri zaten vardı…

Yoktu diyene inanmak hamakatla eşdeğerdir!

Öyle geliyor ki her vasatta din ve dini değerler üzerinden konuşmak atıp tutmak son devirde biraz daha moda oldu. Zaten siyaset, ekonomi ve spor konusunda herkes ulema. Adalet ve idari hususlarda da cümle âlem umera. Zenginleşme becerisi yüksek; yüksek olmasına da gerçekten bunca umera ve ulemaya rağmen gelişme ve ilerleme bir türlü kaydedilemiyor nedense! Son sürat yola çıkılıyor fakat bir noktadan sonra eski ahval ve şerait gelip nöbeti devralıyor, durgunluk, yorgunluk baş gösteriyor, durum asla değişmiyor; eskiye rağbet artıyor, eski mekan içinde bocalama eski olup bitenleri kurcalama halini kimisi alkışlıyor, kimisi kakışlıyor…

Bir ulu çınarın gölgesinde bağdaş kurup oturunca üstüne bir de cigara yakıp seyre dalınca hal ve durum o kadar da kötü değil gibi duruyor…

En azından konuşuyor, yazıyor, çiziyor toplum; asgaride toplumun bir kesimi diyelim. Fakat matematik, fizik, coğrafya gibi konularda durgunluk, dalgınlık var sebep neyse. Buluş yok, teknoloji yok, bilgi yok, bilim yok, zaten mucit hiç doğmadı bu topraklarda uzunca zamandır. Belki ufak tefek şeylerde biri çıkıp kendini gösteriyor ama kafi gelmiyor. Belki yolu kesiliyor, belki ihanet ediliyor…

Sokakta, caddede, yolda, yolakta, meydanda, durakta, seyranda arabaların bilhassa arka camlarında fikir ve düşünce pınarından süzülmüş sloganlar görüyorum. Yanından geçtiğim bir arabanın arka camında Arapça olarak “Malikü’l mülk” yazıyordu. Dikkat etmemiştim sürücü içindeymiş arabanın meğer; benim kendisi hakkındaki düşüncemi hissetti veya içimi okudu galiba ki bastı arabanın gazına. Bunda ne var şimdi? Hiçbir şey yok gayet tabii! İnsanlar hür ve özgür, yazar da çizer de slogan haline getirir de…

Tam da burada çıkıyor mesele gün yüzüne. Buna benzer slogan ziyadesiyle var araba camlarında, duvarlarda, konuşmalarda, sohbetlerde yani hamaset en önde. Herşeyi bilme konusunda Avrupa’da birincilik bizde olmalı yoksa kabul etmem! Çünkü okumada kitapla buluşmada, bilgiyle haşır neşir olmada son sıraları kimselere vermemek gibi bir özel durum söz konusu! Yoksa tam tersi mi? Karalama da var, bühtan da…

Arada sırada ayağımın alıştığı bir pastaneye uğruyorum. Yeni nesil bu tür yerlere gavur diliyle “cafe” diyor ama ben bu kelimeye ısınamadım ve sindiremedim de. Pastane, kahvehane, çayhane demek daha iyi gibi. Bahsettiğim mekana çevredeki esnaftan uğrayanlar oluyor, emekliler taifesinden özellikle birbirine komşu birkaç vilayetin

insanları burada bir araya geliyorlar, sonra işsiz güçsüzler var, ipini sapını koparmışlar da yok değil hani! Fakat asıl müşteri grubu bu emekliler taifesi. Onlar büyükçe bir masanın etrafını kuşatıp birkaç saat oturuyorlar, konuşuyorlar, atıyorlar, tutuyorlar, çay içiyorlar, atıştırıyorlar, atışıyorlar, verandada sigara bile yakıyorlar.

Emekliler grubuyla onların büyük masasına selam verip oturan sohbete karışan genç ve ihtiyar bütün şahıslar tam da bu toplumu yansıtıyor. Her konuda konuşuyorlar, yargılıyorlar, münakaşaya giriyorlar, dini ekonomik siyasi ve güncel mevzuları başka bir fikre, görüşe, düşünceye mahal bırakmayacak şekilde vuzuha kavuşturuyorlar! Bu bir sorun mu? Neden sorun olsun ki? Konuşan insandan zarar gelmez! Düşünmek ve düşündüğünü savurmak savrulmaktan bir nebze olsun iyidir gibi…

Meselenin hususi tarafı da burada. Bu kadar kıymetli bilgi (!) su gibi akıp gidiyor! Arıyorlar tarıyorlar, bulacaklar bulamıyorlar, çünkü irticalen konuşuluyor, masadan kalkınca unutuluyor! Velhasıl herkes gibi onlar da konuşuyor! Yani “ağzı olan konuşuyor.” Memlekette düşünen bilen öneren konuşan çok ancak yapan eden uygulayan proğramlayan hayata geçiren yok…

Güz ayları geldi ya; demek ki köyünden, memeketinden dönenler olmuş. Hoş beşten sonra “köyde ne var ne yok” giriyor sohbetin içine. Memleketten dönenlerden bazıları veya köydeki, memleketteki kardeşleri yakınları bal üretimi yapıyorlar ki konu bazı bazı o tarafa doğru kayıyor. Ürün bal olunca sanki pazarlanması biraz daha kolay sanki. İçlerinden biri hemen telefona sarılıp “alo, nasılsın, iyi misin, şimdi senden bahsediyorduk, bizim Yaşar dayı memleketten gelmiş, katkısız şekersiz bal getirmiş, sana da ayırmasını söyledim” şeklinde bir konuşma başlıyor. Bu da başlı başına hususi bir maharet gibi duruyor. Karşı taraf soruyor olmalı ki cevaben şöyle diyor: “Biliyorsun kardeşim Ragıp da bal üretiyor, o gönderiyor bana.” Konuşma telefonda uzayıp gidiyor. Adam almak istemiyor, telefon açan kesmek bilmiyor. Emr-i vaki!

Geçenlerde içeri girdiğimde masa kalabalıktı yine ama aşina simalar yoktu. Bu yeni gruba uzakça boş bir masaya oturdum oturmasına ama gayri ihtiyari kulak misafiri olmak zorunda kaldım. Anladım ki mevzu derin. Herkes fikrini ve düşüncesini ifade ediyor ama çözümü başkasına daha doğrusu “hayale” havale ediyor. İşin acı tarafı da bu değil mi zaten?

Hamaset öyle bir ilaç ki her derde deva! Mevzu geniş konu çok, sorumluluk yok…

Masanın bana bakan tarafındaki şahıs aşina olduğum bir kimse, bana doğru bakınca elini kaldırdı. Uzaktan uzağa tebessüm edip selamlaşınca beni de muhabbete katmak istediğini anladım. Normalda bütün her şey güzel, sohbet de yerinde. Araba camlarındaki sloganlardan gönüllerden geçenlere kadar, siyasetten dini konulara kadar, hepsi çok çok güzel. Fakat bir iki kelam etmezsem olmazdı.

Dedim ki: “Bu konuları hiç nefsinizde yaşadınız mı? Mesela şu zor dönemde işinden ayrıldığı için evine ekmek götüremeyen bir babaya münasip bir lisan-ı hal ile bir haftalık masrafını karşılayacak kadar nakit para verdiniz mi? Bunu sağ elinizle verip sol elinize duyurmadan yapabildiniz mi?”

Birkaç saniye zarfında sükut hızla geçti zaman içinden duman içinden güman içinden. Sonra toparlandılar. İçlerinden bir kişi; “ohoo ağabey, sen daha da derine daldın” dedi. Gülümsedim. “Sorun yok o halde” dedim.

Çünkü konuşmak çok basittir ve haddi hududunda her konuda konuşmak serbesttir. Ne zamana kadar? Muhatabına ulaşana değin! Muhatabın nasıl mukabele edeceğini kestirmek güçtür. Nefsinden uzak laflar etmek, hayal dünyasında gezinmek kolaydır, önemli olan her bir meseleyi nefsine koymak ve bütün ağırlığına, zorluğuna, zulmetine rağmen nefsinde tecrübe etmektir. Zira arabanın camına bir solagan yazıp nefsini her şeyden sıyıracak kadar basit ve yalın değildir hayat. Hayat her şeye rağmen yaraya merhem olabilmektir. Havale ederek hamaset üretmek elbette çok keyifli bir iş. Ağır olan zor olan meseleleri nefis terazisine koymak, tartmak, ölçmektir…

Hayat zordur çünkü sorumluluk gerektirir. Rahmetlik dedemden hatıramda kalan bir deyim var:

“Elekçi Ahmet’in abasını yamamak!”

Bir tane daha var:

“Yaralı parmağa işemek!”

Hayat evvela dertlinin derdine çare olmak, bir hadiseyi çözüme kavuşturmak, yaraya merhem olmaktır…

Bühtanla dedikoduyla koğuculukla nefretle buğuzla hamasetle husumetle cehaletle gafletle laf taşımakla içi başka dışı başka olmakla riya ile menzile varmaz yol, mutlaka şaşar..

Son Söz:

“Lafla peynir gemisi yürümez!”

Advert
DİĞER YAZILARI TARİHİN DİLİNDEN 01-01-1970 02:00 HEBİÇLER (Hebişler) 01-01-1970 02:00 AKLIM YORULUYOR.. 01-01-1970 02:00 ALPASLAN KÖYÜ 01-01-1970 02:00 BOLADAN KÖYÜ SÜLALE İSİMLERİ 01-01-1970 02:00 (Rum eşkiyalar ve vahim olaylar) 01-01-1970 02:00 SENE 1983 01-01-1970 02:00 KULACANOĞULLARI 01-01-1970 02:00 ”HEY KALABALIKLAR DURUN BİRAZ DURUN” 01-01-1970 02:00 TARİHE DERKENAR 01-01-1970 02:00 YADIMA DÜŞER BAZI BAZI.. 01-01-1970 02:00 EYALET-İ RÛM (15 ve 16’ncı Asır) Sonusa, Erek, Karakuş ve Karayaka bölgeleri 01-01-1970 02:00 EYALET-İ RÛM (15 ve 16’ncı Asır) Sonusa, Erek, Karakuş ve Karayaka bölgeleri 01-01-1970 02:00 GELDİ TEKRAR ANLATTI… (Eski Yazılar) 01-01-1970 02:00 GUŞEYH Kuşuf 01-01-1970 02:00 2000 YILINDA DÜNYA NASIL OLACAK?.. 01-01-1970 02:00 HAYAT TABİAT VE BİR USTA 01-01-1970 02:00 ESKİ YAZILAR 01-01-1970 02:00 KIZDIRDILAR DEMEK Kİ… 01-01-1970 02:00 NE DEMEM GEREKİR 01-01-1970 02:00 GEYDOĞAN KÖYÜ Enver Seyhan 01-01-1970 02:00 DERELİ KÖYÜ (Kasımoğlu Sülalesi) 01-01-1970 02:00 KAÇ YIL GEÇTİ ARADAN! 01-01-1970 02:00 ILICA KIRKHARMAN SERNİÇ Gel suyunu Kavaloluğu'ndan iç! 01-01-1970 02:00 KALEKALE KÖYÜ 01-01-1970 02:00 TARİHİ SUNA ŞEHRİ 01-01-1970 02:00 DECCAL (B) 01-01-1970 02:00 KIŞLAK-I ANDIRAN 01-01-1970 02:00 Unsur Aha Bu Börk… 01-01-1970 02:00 “ELA GÖZLÜM BEN BU ELDEN GİDERSEM” 01-01-1970 02:00 Şimdilik bu kadar yeter.. 01-01-1970 02:00 TANIMADIĞIM İNSANLAR 01-01-1970 02:00 ASIRLIK HATIRALAR 01-01-1970 02:00 HATIRALAR Hayali cihan değer!.. 01-01-1970 02:00 SELE SEPET TOP KANDİL 01-01-1970 02:00 KUH-İ KARAKUŞ 01-01-1970 02:00 TAZE EKMEK Bayat Ekmek 01-01-1970 02:00 Sana Kızıyorum Öğretmenim! 01-01-1970 02:00 İKİ YÜZ SENE ÖNCE YEMİŞEN BÜKÜ KÖYÜ (ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 Enver Seyhan – Kadıköy 01-01-1970 02:00 Gücük ayı 1439 ( Enver Seyhan ) 01-01-1970 02:00 KIŞLAK KORAMU Karye-i Koramu 01-01-1970 02:00 HATIRALAR GELİP DİKİLİYOR BAŞIMA (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 SONUSA (ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 PLAN PROĞRAM ARKA PLÂN (Dünya görüldüğü gibi değil asla!) 01-01-1970 02:00 Köy Minibüsü 01-01-1970 02:00 Bu Vatan Kimin? (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 HASBİHAL (ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 KONUŞALIM MI ( ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 ANTİK ERBAA’DA BAKIR İSTİHSALİ (Sonusa Yöresinde İlk Tunç Devri) 01-01-1970 02:00 Yedi bin yıl önce Sonusa – Erbaa yöresinde insan yaşamı vardı…( ENVER SEYHAN ) 01-01-1970 02:00 OLUKLU MUKAVVA ADI MACERA, NAMI DOLAR 01-01-1970 02:00 MANİ Manici (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 NASIL ANLATILIR (ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 RADYO (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 SOKU TAŞI (ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 HER CANIN HİKAYESİ BAŞKA.. Enver Seyhan 01-01-1970 02:00 ŞAKA GİBİ HEMİ… (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 PARA : VAY SOYKA! (ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 RECEP AĞA İLE SOHBET (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 DERDİ Kİ: Cahil Cesur Olur! (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 TAŞOVA KÖYLERİNDE YER ADLARI 01-01-1970 02:00 PONTUS MESELESİNE DAİR (ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 ÖMÜR KISA (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 “Eşşek ağmasa taş gurbete gitmez.” (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 TAŞOVA, NAHİYE ve KASABALAR ile KÖYLERİN TARİHÇESİ (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 TELAŞ TALAŞ (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 DAR AYAKKABI (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 SEPETLİ KÖYÜ 1574 (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 DÜNYA DÖNÜYOR Olan insanlığa oluyor (Enver Seyhan) 01-01-1970 02:00 DESTEK ÇAYI VADİSİ (ENVER SEYHAN) 01-01-1970 02:00 BİR ZAMAN SİZİN KÖY 01-01-1970 02:00 HAYAT BİR HİKAYEDİR 01-01-1970 02:00 GÜRSU KÖYÜ ve KIYMETLİ HATIRALAR 01-01-1970 02:00 TAŞABAD 1840 01-01-1970 02:00 AMASYA DEDİM DE ATABEY SÜLALESİ 01-01-1970 02:00 SEPETLÜ ÇİFTLİĞİ - HADDADİ ÇİFTLİĞİ - SÜLEYMAN AĞA 01-01-1970 02:00 ANILARLA ADIM ADIM Oba Köyü 01-01-1970 02:00 GEÇMİŞE DAİR YENİDEN 01-01-1970 02:00 YERKOZLU KÖYÜ 01-01-1970 02:00 YEŞİLYURT (Sepetlioba) KÖYÜNDE ÖĞRETMENLİK YAPAN ŞAHISLAR 01-01-1970 02:00 MEMLEKETTE KARA ÇORBA YİYEMEDİM Enver Seyhan 01-01-1970 02:00 SAKIN APRUL'UN 5'İNDEN 01-01-1970 02:00 İnsanlar ve Bayramlar 01-01-1970 02:00 “Yol özgürlüktür!” 01-01-1970 02:00 HATIRA DEFTERİ 01-01-1970 02:00 TÜRKLERE DAİR Enver Seyhan 01-01-1970 02:00 YAŞAM - GEÇİM 01-01-1970 02:00 20 Ekim 1935 Genel Nüfus Sayımı ve Amasya 01-01-1970 02:00 AMASYA GÜNLERİ'nden İlk Gün İzlenimlerim 01-01-1970 02:00 "Ustada Kalırsa Bu Öksüz Yapı" 01-01-1970 02:00 Sayım -Tahrir Defterlerine Göre Bölgemizde Nahiyeler ve Köyler 01-01-1970 02:00 Her Hikaye Biraz Yarımdır Umarım bu hikaye yarım kalmaz 01-01-1970 02:00 ZİĞDİ – KARAYAKA NAHİYESİ KÖYLER VE HANE SAYILARI Sene: 1838 ve 1840 01-01-1970 02:00 GEÇMİŞTEN, GELECEĞE ERBAA ve TAŞOVA.. Enver Seyhan 01-01-1970 02:00 KARYE-İ SEYYİDLÜ 01-01-1970 02:00 TAŞÂBAD Nahiyesi Nüfus Defteri Kayıtları: 01-01-1970 02:00 GELENEKLER ve KÖYLER 01-01-1970 02:00 AKILDA KALANLAR VE YAŞAM HİKAYELERİNDEN KESİTLER 01-01-1970 02:00 YEŞİL DOMATES: KAVATA 01-01-1970 02:00 1838 Yılı TAŞÂBAD Nahiyesi Nüfus Defteri Kayıtları 01-01-1970 02:00 Mehmet Akif'in Annesi 01-01-1970 02:00 TAŞOVA TARİHİ Enver Seyhan 01-01-1970 02:00 TOKAT'TAN GİTMEK Mİ GEREK? 01-01-1970 02:00 Taş Medeniyettir! 01-01-1970 02:00 AMASYA’DA “BİR İNCİ”: 63 KÖYÜ İLE TAŞOVA 01-01-1970 02:00 Boraboy Gölü Normal Bir Göl Değildir... 01-01-1970 02:00 AMASYA’NIN “ALPASLAN” İLÇESİ 01-01-1970 02:00 BİLEYİ TAŞI 01-01-1970 02:00 TAŞOVA İLE İLGİLİ NOTLARIMDAN BAKİYE -HÜLASA- 01-01-1970 02:00 Kıtlık Kapıyı Çalmadan… 01-01-1970 02:00 BOŞLUĞA BAKAN PENCERELER... 01-01-1970 02:00 BALDIRAN YENİ BİR “TABİAT PARKI”MIZ OLABİLİR… 01-01-1970 02:00 SONİSA KAZASI TARİHİ-3 01-01-1970 02:00