Merhabalar Taşova.net okurları.
Bugünkü konumuz ülkemizde gazete satışlarının geldiği son nokta olacak.
Gazeteyi; halkı ve bütün insanlığı ilgilendiren olayları duyurma, halkın genel kültürünü yükseltme bakımından toplum hayatında çok büyük bir öneme sahip, yazılı haberleşme aracı olarak tanımlayabiliriz.
Bugünlerde ise ülkemizde ciddi bir tiraj kaybı yaşayan gazetelerin geleceği tartışılıyor. Bu dramatik durumu insanlar genelde internetin yaygın hale gelmesine bağlıyorlar. Dijital medyanın tabîki bunda etkisi var. Fakat aslan payı medyanın siyasi olarak bölünmesinde. Kimse, okunacak tarafsız, duruşu olan gazete kaldı mı? diye sormuyor. Zaten satın alınan gazetelerin büyük bölümünü esnafların, müşterileri okusun, zaman geçirsin diye aldığı gazeteler; yine kamu, vakıflar,dernekler ve belediyelerin toplu aldığı gazeteler oluşturuyor. Yazılı medyanın şu anda geldiği nokta gerçekten içler acısı.
Şimdi çocukluk ve ilk gençlik yıllarım aklıma geliyor. O yıllarda Taşova’da gazete alma ve okuma oranı oldukça yüksekti. Biz bir nevi şanslı bir nesildik. Mesela rahmetli babam sadık bir “Tercüman” okuruydu. Evimize, dükkanımıza her gün gazete girerdi. Yine eski Taşova Belediye Başkanımız rahmetli Nihat Yıldırım amca, kapı komşumuzdu. Biz Tepe mahallesinde oturuyoruz. Beni çarşıya gazete almaya gönderdiğinde dünyalar benim olurdu. Çünkü o gazeteleri alıp eve gelene dek, yolda önemli başlıklarını okumuş olurdum. Yine Taşova’daki esnaf tanıdıklarımıza gittiğimizde çoğunda mutlaka bir fikir gazetesi olurdu. Hatta Taşova Hükümet parkı çay bahçesinde otururken, gazete okuyan büyüklerimi takip ederdim, keşke gazeteyi masada bıraksa gitse, biz de faydalansak diye.
Gazeteyi eline alıp sayfalarını çevirmek farklı bir zevkti. Önemli ve tarihi haberleri,fotoları,yazıları kesip saklamak ayrı bir tutkuydu.İleride bir gün maziye dönüp baktığımda, bilgisayardaki “sayfa açılmıyor” uyarsını değil de, sararan gazete kağıdı kupürlerini hatırlayacağım.Gazetenin kokusu bile başka bir güzeldir.Hele de Şükrü Soyal abimin gazete bayiinde, gazetelerin dağıtımdan geldiği ve balya balya ortaya serildiği andaki kokusunu unutmak mümkün mü?
Gazete ayrıca insanın genel kültürünü en çok artıran araçtır. Dikkat edin, genel kültürü iyi olan insanların çoğu sadık gazete okurlarıdır. Gazete okunma oranları düştükçe, genel kültür de düşüşe geçiyor. Bunu zaten TV’lerdeki genel kültür-bilgi yarışmalarında fazlasıyla görüyoruz. Evet, teknoloji gelişiyor ama ülkemizdeki genel kültür tam tersine geriliyor.
Yazımın başında gazete satışlarındaki bu düşüşün sadece internete bağlanamayacağını belirtmiştim. Bakınız bugün nüfusu 6 milyon olan Norveç’te günlük gazete satış rakamı 4,5 milyon. Yine Japonya’da günlük tirajı 14 ve 12 milyon olan 2 tane gazete var.
ABD’de ,Çin’de,Almanya’da keza öyle.Bu ülkelerde internet veya akıllı telefon yok mu? Alası var, hem de bizden kat kat üstün.
Haliyle gazete patronlarının ve medya dünyasının da şapkayı önüne koyup düşünmesi lazım. 1990’larda nüfusu 55 milyon olan Türkiye’de günlük gazete tirajı 6 milyonun üstündeydi.(Hadi bunun 1 milyonunu o yıllarda çok popüler olan promosyon,hediye satışlarına sayalım.) Şimdi ise nüfusu 83 milyon olan ülkede günlük tiraj 1,5 milyonlara kadar düşmüş durumda ki, bu rakamın bile şişirildiğini iddia edenler var.
Neden böyle oldu, derseniz…
Öncelikle basın öyle böyle değil, çok abartılı bir şekilde taraflı davranıyor.Medya toplumsal yararından dolayı,yarı kamusal nitelikte bir hizmet verir.Haliyle objektif ve bağımsız olması gerekir.Örneğin, yıllar önce gazetenin biri “imarsız villa” haberi verecekmiş.Haberi iyice araştırmışlar,bir de ne görsünler !!! Aynı kaçak villalar içinde gazete sahibinin de villası varmış. Anında kendisine durumu bildirmişler. Adam hiç tereddüt etmeden “Bu haberi yayınlayacaksınız, işin içinde ben de olsam” demiş. Günümüzde şu anki medyada böyle bir olayın yaşanabileceğine inanan var mı?
Yine gazete patronlarının artık gazetecilikten gelen insanlardan değil de,işadamlarından oluşması da ayrı bir sıkıntı. İşin içine rant,menfaat,çıkar ilişkisi girince, gazetecilik etiği falan tamamen yalan oluyor. Aynı kişinin mesela 5-6 tane gazetesi var. Bu da çok komik ve garip olayların yaşanmasına neden oluyor.Gazete bayiinin önünden geçiyorsun,gazete alacaksın.Bir bakıyorsun 5 gazetenin hepsinde de aynı kelime ve cümlelerle,hatta noktasına virgülüne aynı manşet atılmış.Yani 1 gazete aldığında 5 gazete almış gibi oluyorsun.
Artık hangi medya grubunun kimi desteklediği alenen biliniyor. Eskiden “şu gazete şu partiyi destekliyor” denildiğinde kıyamet kopardı , büyük bir hakaret olarak algılanır,iftira olarak değerlendirilip,müthiş bir tepki gösterilirdi. Şimdi ise normal karşılanıyor. Haliyle Türk halkının çok büyük bir bölümü artık medyaya asla güvenmiyor.
Yine gazetelerdeki birçok yazarın kendi köşesini adeta insanlara hakaret etme ve saldırı unsuru olarak kullanması da insanları bıktırdı. Gazete köşeleri kimsenin kendi özel duygularını tatmin etme yeri değildir.
Halkın problemlerine duyarlı,tarafsız ve objektif yayıncılık anlayışı ile desteklenmiş gazetelere; demokrasilerde, halkın haber alma özgürlüğü açısından bir ekmek kadar, bir su kadar ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Yazımı bitirirken, George Orwell’in gazetecilikle ilgili şu müthiş sözünü paylaşmak istiyorum.
“Gazetecilik, birilerinin yazılmasını istemediği haberleri yazmaktır, gerisi ise halkla ilişkilerdir.”
Selam ve saygılarımla, kalın sağlıcakla…
Necip ERKAN