Şinasi’nin anlatımıyla “ Tarife hacet olmadığı üzere, kalem, meramı anlatmaya mahsus bir Tanrı vergisi olduğu gibi, insana aklının en güzel icadı olan yazı sanatı dahi (Kitabet), kalemle tasvir-i kelam eylemek (sözü resmetmek) fenninden ibarettir.”
Gelin bugün gönül ve hizmet insanlarını kalemle tasvir-i kelam eylemeye çalışalım…
Hiçbir sosyal sorumluluk almak istemeyen az emekle çok para kazanma peşinde olan insanların yaşadığı günümüz dünyasında kendilerini her olumsuz şeyden sorumlu hisseden gönül ve hizmet adamları vardır. Her ne kadar bunların sayısı kelaynak kuşları gibi azalıyor olsa da onları her acının, her sevincin paylaşıldığı yerlerde sıkça görebilirsiniz. Cenazelerde üzüntüyü, düğünlerde hatırı ve sevinci paylaşır onlar.
Dünyamız salgın denen çaresi henüz bulunamamış, binlerce insanın ölümüne sebep olan bir virüs belasıyla karşı karşıya. Sağlık çalışanlarımız kendi sağlıklarını tehlikeye atarak bu amansız savaşta cansiparane çalışıyorlar. Doymak bilmeyen insan nefsi, kendisine lüks ve ihtişam içinde bir hayat temini için doğanın dengesini alt üst etmiş, kendi varlığı için her gün icat ettiği teknoloji ile yeni ufuklara açılan insanlık, teneffüs ettiği havadan, uçan kuşlara, dereler, nehirler, denizdeki balıklara kadar her şeyin düzenini bozmuş, diğer varlıkları da tehlikeye atmış ve bugün gelinen noktada kendi hayatı için hayatını söndürdüğü doğanın intikamıyla karşı karşıya kalmıştır. Başkalarını düşünmemeyi alışkanlık haline getiren insanoğlu bencilleşmiş her şeyi tek kişilik olarak planlamış, toplumdaki dostluk, arkadaşlık, akrabalık insanlığın rahatını kaçıran ayak bağı olarak değerlendirilir olmuştur.
Günümüzde yoksulluk, fakirlik kendini kaştarmayı beceremeyen insanların hak ettiği bir kader olarak görülmeye başlamış, bu çaresiz insanların imdat isteyen seslerine kulak vermek, karşılığı oy olan, kendilerine seçmen arayan siyasilere ve sosyal görünümlü şebekelere havale edilmiştir. Herkesin kendi hayatını yaşadığı bu çağda beşeri ve ilahi her türlü fikir, iş, pazar tezgahına taşınmıştır Çıkarsız kimse kimseye selam vermez olmuştur.
Ve karşılığı olmayan işlerle uğraşmak da topluma hizmeti kendine görev sayan gönül ve hizmet adamlarına kalmıştır. Hizmetin, hizmetçilerin para karşılığı yaptığı işler olarak değerlendirildiği günümüz şartlarında onlar, memleket yararına inandıkları işleri para-pul hesabı yapmadan Allah rızası için yaparlar. Tek düşünceleri “Baki kalan bu kubbede hoş bir seda” çoluk çocuğuna iyi bir ad bırakmaktır.
Onlar, davayı “siyasi bir çatışma” siyaseti “Particilik” particiliği de “ Siyasi bir şirket” tarzında ele alan “ ayak oyunları” ile yol katetmeye çalışan koltuk ve mevki düşkünü insanlar değillerdir.
Vatan şairi Namık Kemal’in “Bâis-i şekva bize hüzn-i umûmîdir Kemâl Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına” mısralarında belirttiği gibi onlar kendi dertleriyle değil, memleketin sorunlarıyla hüzünlenirler.
Gönül ve hizmet adamları kısa ömrü verimli kılmanın ancak mukaddes davalara hizmet etmekle gerçekleşeceğinin bilincinde olan insanlardır. Aslında çok şey yapmak isterler ama ancak güçlerinin yettiği işlerle yetinmek zorunda kalırlar. Bazı çevreler onları çok çalışıp, uğraşıp da bir türlü bir baltaya sap olamayanlar sınıfından sayarlar. Oysa onlar yaptıkları işten teşekkür, ödül bekleyenlerden değildirler. Arabaları ile giderken karayoluna yuvarlanmış kaya parçası gördüklerinde yol üzerindeki taşı kaldırmayı insani bir görev addederler. Yine yolda rastladıkları bir talebeyi yada köylüyü yolda bırakmaz, alır köyüne kadar götürür bırakırlar.
Bazen köylümüzün tarlalarının bir yudum suya hasretini dindirecek bir göletin inşasında, köy yollarının ıslahında ya da gölgesine sığınılacak, meyvesinden yenilecek bir ağacın toprakla buluşturmaya çabalarken rastlarsınız onlara.
Aslında bizim memleketimizde hizmet yapmak göle maya çalmak gibidir. Hizmetkarın kıymeti pek bilinmez. Nisyan ile malul insanımız bin bir emekle kendine sunulmuş hizmetleri ve bu hizmetlerin sahibi gönül adamlarını çabuk unutur. Bu ilgisizliğe rağmen hizmet ve gönül insanları çevrelerine kayıtsız değildirler. Her türlü gelişme ve güzelleşmeye gönülleri açıktır. Onlar hiç tanımadıkları, bilmedikleri insanlarında acılarına üzülürken mutluluklarına da sevinirler.
Hizmet ve gönül adamlarının toplumda sayıları azdır ama faaliyetleri fark edilir. Onlar her yerde hoş görülü ve dost canlıdırlar. Yüzlerine bakınca, biraz konuşunca tanırsınız onları. Kelamından olur malum kişinin kendi miktarı. Şöhret için değil hizmet için harcadıkları mesai onları tanınan şahsiyet yapmıştır.
Tek başına bu yolda ömrünü vermiş ancak böyle küçük (!) hizmetleri, hizmet ve gönüllü insanlarını göremeyecek kadar gözü ve gönlü kararmış, kendini çok daha büyük işlerin adamı olarak gören bir takım zevata göre de ömrünü boşa harcamış diyerek haksızlık ederler bu güzel insanlara.
Şair Ahmedi boşa söylememiş;
“Ey cihanda vefa bulam diyen
Bu ne fikr-i muhaldir heyhat”
Şair Eşref’in “Hicivlerinizde isim vermediğiniz için kimi kastettiğinizi anlayamıyoruz” eleştirisine verdiği “Hicivlerim numarasız gözlük gibidir, tüm hak edenlere uyar” dediğine benzer . “Gönül ve Hizmet Adamları” anlatımına uyanlar bunu hak edenlerdir. Onları kusurlarıyla değerlendirenlere de bir Çin Atasözü ile cevap verelim “ Dünyada kusursuz iki insan vardır; Biri ölmüştür, öteki ise doğmamıştır.”
Gönül ve hizmet insanları; yüreğinizdeki yardımlaşma, paylaşma duyguları hiç sönmesin. Zevkinize, aşkınıza, hüsnünüze, ömrünüze bereket. Cemiyetin sizlere ihtiyacı var.
Yine bu zor günlerde fakir fukaraya kucak açıp yardımda bulunan iş adamlarımızı, yardımları köy köy dolaşıp yerlerine ulaştıran “İyilik Hareketi’nin” güzel insanlarını kutluyoruz.