Allah dostları günahtan son derece kaçınır kendilerini sakınırlardı…
Hakim-i Tirmizi hazretlerini gençliğinde evine güzel bir kadın davet etti. O kadının bu teklifini kabul etmedi. Ancak kadın bir türlü Tirmizi’nin peşini bırakmıyordu.
Tirmizi bir gün bağda yalnız başına çalışırken aynı kadını birden karşısında görünce kaçmaya başladı.
Kadın Tirmizi’yi hem kovalıyor, hem de:
-Sen beni katil edeceksin!
Diye bağırıyordu… hiç aldırış etmeden koşan Tirmizi hazretleri yüksekçe bir duvara rastladı ve hemen üzerinden atlayıp kadından kurtuldu.
…
Timizi ihtiyarladığında bir defa daha eski günleri hatırladı. Kadınla arasındaki o hali hatırladı. O an nefsine döndü ve:
-Kadının ihtiyacını gidermek için; teklifini kabul etseydin, ne olurdu? Nasıl olsa, o zamanlar gençtin… sonra tövbe ederdin!…
Diye, düşündü…
Hemen sonrası ise nefsinden şikayetle:
-Ey günah ve pisliklerle dolu kötü yüreğim!… kırk sene önce, genç iken, aklında böyle şey yoktu da!… şimdi bunca nefsine hakim olmuş ve ona boyun eğmemiş biri olarak, günah işlemedim diye pişman olmak nereden aklına geldi!…
Dedi… çok üzüldü, bir köşeye çekilerek günlerce ağlayıp, inleyip matem tuttu… Nihayet bir gece rüyasında, sevgili peygamberimizi gördü!
Rüyasında: Resulu kibriya hazretleri, kendisine teselli edici sözler söyledi. Ancak o zaman, biraz sakinleşti. Sonra talebelerine buyurdu ki;
Veliler masum (günahsız) değiller. Çünkü İsmet sahibi olmak (günahsızlık); veliler içinde zordur. Fakat Allah’ü Teala keremiyle onları günahtan korur… Yalnız Allah’ın peygamberleri masumdur!…
Belki de bu sebeple, bütün kusur ve kabahati kendinde bulan Hakim Tirmizi; herkes kızdığı zaman o, iyilik yapardı. Hatta her zaman yaptığı İhsan ve iyiliklerin ziyadesini yapardı.
Hanımına sordular;
-Hazretin kızdığını anlayabiliyor musunuz?
Hanımı şöyle cevap verdi.
-Evet anlarız!.. kızgın, bezgin, usanmış veya tedirgin olduğu zamanlarda hepimize daha iyi davranır! Yemek yedirir, su içirir. Sonra ağlar ve:
Ya rabbi! … ne günah işledim de, gazaplandırdım da; bunları üzerime gönderiyorsun Rabbim! Tövbe ettim, beni affet ve onları, iyi hale çevir…
Diye dua eder… işte böyle anlarda, onun kızdığını anlarız. Bizde onun İçin; istiğfar ederiz! Allah-u Teala’nın onu sıkıntılardan kurtarmasını niyaz ederiz…
İster Allah dostu isterse, sıradan bir müslüman olalım ahiretteki azabı düşünerek hareket etmeliyiz. Cehennem ateşinin ne kadar yakıcı oluğunu hesap etmeliyiz. İşlenen günahlara ve hatalara pişmanlık duyarak güzel bir şekilde tövbe etmeliyiz. Dilden ve gönülden yapılan hiç bir tövbe Allah katından geri çevrilmez. Pişmanlık duyduğumuz ne varsa bir daha yapmamalıyız.
İnsanın ruhu diken dolu bir arazi gibidir. Dünyevi arzuların peşinden koşmasan bile o seni gelir bulur illaki. İşte kendini buna kaptırmayalar kurtuluşa erenlerdir. İnsan ateşi gördüğünde cehennemi hatırlamalı ki, her türlü günahtan kaçtığında nefsini şeytandan kurtarsın.
İnsanı helaka götüren üç şey vardır;
*Şiddetli cimrilik ve sıkılık.
*Arzularına uymak, zevk ve sefa peşinde koşmak.
*Kendi nefsini beğenmektir.
Bunlar zuhur ederse birinde, kurtuluş zor olup helak olup gider bu dünyadan.
Rabbim bizi günahlardan korkan, kendinden emin kullarından eylesin.
Hayırlı ve bereketli, “iftar ve sahurlarınız olsun” efendim.
Naci Özkan