Bir toplumda yaşama sevinci, huzur mesleğini seven ve o meslekle iyi bir hizmet yaptığına inanan ve yaptığı işten mutlululuk duyan insanlar eliyle sağlanır. Nihat Sami Banarlı’nın ifadesiyle; “Sütçü süt sattığı, karısı inek sağdığı, oduncu, insanları ısıtacak vasıtanın hazırlayıcısı olduğu; şoför, insan taşıdığı ve veznedar, başkalarına parayı saydığı için memnun hatta mesut olmalıdır. Çünkü insanlığa iyilik, hele kendi milletinin insanlarına iyilik yapmış olmanın hazzıyla ölçülecek bir başka saadet yoktur.”
Hoşsohbet insanlar da bunlardandır. Onlar sohbetleri ve bu sohbetlerde yapmış oldukları unutulmaz nükteleriyle tarihe geçmişlerdir. İşte
Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak
Neler yapmış bu millet en yakın tarihe sor bir bak
diyen milli-vatani şiirleri, yergici kalemi ve unutulmayan nükteleriyle tanıdığımız 4 Ocak 1927’de kaybettiğimiz kızdığı adama “alçak” denilmesine tahammül edemeyen, “alçağın yükseğe göre bir farkı vardır, bu herif çukurdur, çukur” diye anlatılan anektodun sahibi Süleyman Nazif, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen bu türden olan sohbet insanlarımızdandır.
Onun bilinen ama hatırlandıkça insanları düşündüren zeka terlemesi anılarından bazılarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Enver Paşa’nın babası Süleyman Nazif’le birlikte Malta sürgünüdür. Bir gün sohbet çapkınlıktan açılmış. Herkes gençliğinden bir macerayı anlatmış. Enver Paşa’nın babasına sıra gelince “Allah’a şükür ben masumum, hayatımda harama hiç uçkur çözmedim” deyince imparatorluğun batışından Enver Paşa’yı sorumlu tutan Süleyman Nazif atılmış:
“Ah paşa hazretleri, keşke helale de uçkur çözmeseydiniz de o zaman Enver başımıza çıkmaz, bizlerde buralarda olmazdık.”
Yine Malta sürgünü sohbetlerinde Süleyman Nazif, Enver Paşa’nın babasına takılmış;
– Paşa hazretleri, siz şurada bir İngiliz kızıyla evlensenize!
Allah, Allah! bu da nereden çıktı Nazif Bey?
Şey yani paşa hazretleri, vaktiyle bir Türk hanımla evlendiniz Enver Paşa adlı bir oğlunuz oldu. O, koca Osmanlı İmparatorluğunu batırdı. Belki, bu İngiliz’den doğacak oğlunuzda İngiliz İmparatorluğu’nu batırır da dünya büyük bir beladan kurtulmuş olur.
Süleyman Nazif, Bağdat Valisi iken Ordu kumandanlığından şöyle bir telgraf alır:
– 100 bin okka şeker, 500 bin okka un ve 10 bin okka çay temin edip acele gönderiniz.
Nazif, cevap olarak şu telgrafı çeker:
– Çin İmparatoruna çekilmesi lazım gelen bir telgraf, yanlışlıkla vilayetimize gelmiştir. Telgrafınız okunmuş ve mesuliyetimiz mahşere kalmıştır.
Süleyman Nazif’in sevmediği insanlardan biri de İkdam Gazetesi’nin sahibi Ahmet Cevdet’miş. Bir gün Cağaloğlu’na çıkarken İkdam Yurdu’nun önünde bir dostuna rastlamış:
– Hayrola! nereye böyle?
– Adamcağız eliyle İkdam Yurdu’nu göstermiş. Ahmet Cevdet Bey’e kadar çıkacağım. Süleyman Nazif başını sallamış:
-Ahmet Cevdet Bey’e çıkılmaz, ancak inilir…
Süleyman Nazif, Abdülhak Hamid’in yanında sık sık gördüğü hafif meşrep ve suratsız bir kadından hoşlanmazmış. Bir gün üstada demişki:
-Efendim, Fatma Hanım ölünce “Makber”i yazdınız şu yanınızdaki de ölürse herhalde “Mezbele”yi yazacaksınız.
Devlet hizmetinde valiliğe kadar yükselen Süleyman Nazif, emekli olunca çok zor duruma düşmüş 1927’de öldüğü zaman cebinde 1 lira yokmuş. Bir gün kahvede otururken dilenci yanaşmış “Allah rızası için bir sadaka” Süleyman Nazif sormuş: “Sen, okuma yazma bilir misin?” “Okuma yazma bilsem dilenir miyim?” Süleyman Nazif kızmış: “Be utanmaz adam! Okuma yazma bilmediğin halde, dilenmeye utanmıyor musun?”
Ülkenin kara günlerinde yurdu işgal eden düşman komutanına hakaret edecek kadar yiğit, bir vali emeklisi ve tanınmış bir yazar olarak öldüğü zaman cebindeki para 1 lirayı dahi bulmayan, namusuyla yaşamış, “dinim kinimdir” diyecek kadar ilkelerine bağlı, sevdiklerini çok seven, sevmediklerini acımasızca yeren ince zekasından fışkıran hazır cevaplıkcı ve esprileriyle tanınan Süleyman Nazif’i 90 yıl önce kaybetmiştik.
Hoşsohbet, nüktedan, ağzından bal damlayan türünden, yerine göre lafını esirgemeyen insanlar ne hazindir ki, günümüzde azaldılar. Dil ve gönül güzelliği bulduğumuz söz üstatları, gönül erbablarının eksikliğini hissettiğimiz bir zamanı yaşıyoruz.
Evet dar ve zor günlerde doğruları söyleyecek Süleyman Nazif’lere çok ihtiyacımız var. Millet hayatında alçaklar, düşük insanlar oldukça Süleyman Nazif’lerin çukurları hep hatırlanacaktır.