Devlet, bahçeli olsun ama Isparta’nın gülü, Hakkâri’nin lalesi de olsun sözlerine cevaben ayrık otları olmasın yanıtı ile oluşan polemiğe bir katkı da biz yapalım. Devletin bahçesine “Ziya” da lazım. Bu ziyayı ilk sahiplenmesi gerekenler de sizler olmalısınız çünkü ışığı Diyarbakır’dan yurt sathına yayılmış bir Diyarbakır çiçeğidir Ziya Gökalp…
Türkçülüğün ırkçılık olarak vurgulanması bugünlere has bir tefrika değildir. Ali Kemal bir yazısında Ziya Gökalp için “Bu adam kürttür” diye yazınca Türkçülüğün teorisini yazan Ziya Gökalp Türk olmadığı iddiasına manzum olarak yazdığı satırlarıyla kanı ve mefkûresiyle Türk olduğunu belirterek, kendisine Türk değil diyenlere açıkça hakaret ederek tokat gibi bir cevap verir.
Ben Türk’üm diyorsun, sen Türk değilsin!
İslam’ım diyorsun, değilsin İslam!
Ben, ne ırkım için senden vesika
Ne dinim için isterim ilam.
Türklüğe çalıştım sırf zevkim için
Ummadım bu işten asla mükâfat
Bu yüzden bu kadar felaket çektim.
Bir an esefle demedim: Heyhat!
Hatta ben olaydım, Kürt, Arap, Çerkez
İlk gayem olurdu Türk milliyeti
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlaka
Kurtarır her İslam olan milleti.
Ziya Gökalp kendisine yapılan ithamlar, Kürttür gibi ifadeler karşısında önce Diyarbakır’ın, Diyarbakır şehri çevresinin nasıl bir Türk şehri, nasıl önemli bir Türk kültür merkezi olduğunu ifade ettikten sonra, kendisinin de soyca Türk olduğunu ifade ediyor. Ama bir şey daha söylüyor:
“Kürt olsam ne yazar?” diyor. Ne ifade eder, ben inanıyorum ki milliyet terbiye ile kazanılmış olan bir haldir. Yani, bugünkü tabirle “Kültür bütünlüğüdür” Zaten “Türkçülüğün Esasları”nda “saf ırk sadece atlarda ve köpeklerde olur” diye bir ifadesi vardır.
Avrupalı ırkçılık hastalığını erken teşhis etmiş. Fransız ilahiyatçı Ernest Renan 1882’de Sorbon’da verdiği bir konferansta “Avrupa milletlerinin etnik bir karışım olduğunu dikkate alarak” şunları söylüyor:
“Milleti millet yapan şey ırk değildir, çünkü bütün modern milletler etnik karışımdır. Irka dayalı bir millet anlayışı, Avrupa medeniyetini mahveder.
Ve Fransız düşünce adamı milletin maddi olgularla tasvir edilemeyeceğini söyleyerek “Millet bir ruhtur, manevi bir prensiptir. Bu ruhu bu manevi prensibi aslında bir olan iki şey teşkil eder: Bunlardan biri Mazi’ye, diğeri Hal’e aittir.
Biri, zengin bir hatıralar mirasının müşterek sahipliğidir. Diğeri, birlikte yaşama arzusu konusunda mutabakat ve bir bütün halinde devralınan mirası yüceltme iradesidir.
Bizi biz yapan Ecdattır. Kahramanlıkla dolu bir mazi, büyük insanlar, şan ve şeref işte üzerine milli bir ideal inşa edilebilecek beşeri sermaye budur.
Mazide müşterek bir şan ve şeref hal’de müşterek bir irade, birlikte büyük işler başarmış olmak ve yine başarmak istemek; işte millet olmak için gerekli şartlar bunlardır.”
Tarihte Almanların Fransızlara “Siz Germen ırkındansınız” demiş olmaları, Fransız haysiyetini çok sarsmıştır. Fakat görülmüştür ki Fransızlar bu haklı darbe ile yıkılmak şöyle dursun, derhal ilmi güçlerini seferber etmişler, yaşadıkları coğrafyanın Fransız milletini meydana getirmiş olduğunu, hangi ırktan meydana gelmiş olurlarsa olsunlar, yaşadıkları toprakların onları Fransız yapmış olduğunu bir teori olarak ileri sürüp Fransız milletini de bu anlayışa hazırlamışlardır.
Evet, ne hazindir ki bin yıldır beraber yaşadığımız Kürt kardeşlerimize Türklüğün bir ırkı ifade etmediğini, Türk adının vatan yaptığımız topraklarda yaşayan herkesin ortak adı olduğunu öğretememişiz. Onlara bu topraklar bizi Türk yaptı dedirtememişiz.
Yazıklar olsun Türk kelimesinin ırkı ifade etmediğini öğretmeyenlere, yazıklar olsun öğrenmemekte ısrar edenlere…
Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Arnavutlar, Araplar ve daha kim varsa bu topraklarda yaşayan hepimiz Anadolu’nun ağaçlarıyız.
Farklılığımız Zenginliğimizdir.
Orman ne kadar değişik ağaç bulunduruyorsa o kadar güzel değil midir?
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür… Ve bir orman gibi kardeşçesine”
06.04.2013