Şimdilik bu kadar yeter..
Cep telefonunu bilgisayar gibi kullandığım için yazarken araştırırken açık durumda oluyorum. Facebook dışında bir sosyal medya hesabında kaydım yok. Facebook hesabımı da devamlı takip edemiyorum. Şu anda olduğu gibi gözlerim müthiş yoruluyor.
Sosyal medyada ve basında tek tük de olsa bir şey dikkatimi çekti.
Dedim ki:
“Ne çabuk elinizi çektiniz?”
Kendisini amatör veya profesyonel manada yazar addeden kimseler için diyorum. Gazeteci yorumcu blog yazarı veya edebiyatçı için de aynı şeyleri düşünüyorum:
Dün desteklemek methetmek alkışlamak için yırtınırken ne oldu da bugün yazılarınızda ton ayar konu içerik değişti? Ayıp ve ağır düşmese “t” harfi yerine “d” harfi koyacaktım. Hemen gemiyi terk etmek olmaz! Yürekli olun!
Oysa bu bir yıl önce de aynı idi. Beş yıl önce de aynı idi. Bugün zirve yapmış durumda. Zirve! Zirveler rüzgarlı olur karlı olur ayaz olur. Tencerenin dibi yanalı çok oldu. Epeyden yandı. Öyle ki mazlum ateş dahi kendinden utandı! Oysa ateş değildi utanacak olan…
Cengiz Han vardı da bir şehre girince halkı sınava tabi tutardı. Cevap hoşuna gitmez ise cemi cümlesini kılıçtan geçirirdi.
Şöyle idi:
Şehrin idarecileri kaçmış oluyor. Halk garibim eli koynunda bekliyor. Yapışacak dal arıyor. Soruyor Cengiz Han. Halk idarecilerden şikayet ediyor. Eviriyor çeviriyor soruları peş peşe. Aradığı yanıtı alamıyor. Cengiz Han müslüman değil ama zeki bir komutan. Ahdinden cayanları ve çıyanları sevmiyor.
İlk veziri benim bildiğim bir Çinli. İkinci veziri ise bir müslüman. Mert adamı seviyor. Mert olmak lazım.
Onun vaktinde yol kesilmez ve haberleşme gecikmez. Otağda alanda sahada meydanda handa çadırda haberde yalan geçmez. Yani yalana yer yok.
Harold Lamb var, yazar. Usa ülkesinden. Okumak lazım. Boşa kürek çekerek olmaz. Bir gecede veya son altı ayda ne değişti de gemiyi gece yarısı terk ettiniz?
Aynı olayı Eupatoria kentinde Mithradates yapıyor. Şehri de halkını da cezalandırıyor. Bundan iki bin sene önce. Tabii o günkü dünyada gazete yok. Haberleşme var ama iletişim yok.
Yazmak yazmamak arasında tereddüt yaşadım. Mithradates orduları, ileri gözetlemeciler ve casuslar kanalıyla Roma ordularını takip ederken yüksek yerlere ateş yakarlardı. Bu yüksek yerler stratejik yerlerdi. Memlekette bir stratejik yere tesadüf ettim. Şaştım kaldım.
O devirlerde dedikodu usulüyle yayılıyor haber.
Fakat dediğim gibi Cengiz Han yalan haberi sevmiyor. Cezası malum!..
Derler ki:
“Korkunun ecele faydası yok!”
Ancak!
Müthiş adamlar.
Bu koca şârde cıvık bir harekete tesadüf etmedim. Kabadayılık yapanı hiç görmedim. Arabalar havai fişekler gülüşmeler falan hiç olmadı.
Korkmayın!..
Şairin dediği gibi “bu memleket bizim.” Kılına zarar gelmesin. Halk tedirgin olmasın. Korku gönüllerde el ve yer değiştirmesin. Hür ve özgür olsun insan. Makamlarda mütevazı ve ehil insanlar olsun.
Muhalif olmak gavur olmak değildir. Kaldı ki bu memleket borçlanıyor. Borç aldığı ülkeler gavur ülkeleri. Bilim de aynı. Bütün bilim insanlarının bir gün yolu Usa ülkesinden geçiyor. Dolar onların parası. Dış ticaret dolar ile. Hicaz yoluna çıkmak için dahi Dolar lazım.
“Bilim de ne oluyor” diyenleri duyuyorum. Hiç durmayın. Hemen saat 17.00 gibi Kartal Devlet Hastanesi Acil Servis kapısından içeri girin. Orada göz yaşları içinde kendini bilime, bilim insanlarına teslim edenleri görün. Siz can vermeyi ve ölümü kolay bir şey mi sanıyorsunuz?
Hele ki mesela yaşı henüz 30 veya 40 olanlar için!
Bu arada…
Cengiz Han astı kesti de 800 sene evvel, 1200 sene evvel Zalim Haccac ve Quteybe bin Müslim kesmedi mi?
Şimdilik bu kadar yeter..
Enver Seyhan