Tohumunu ekmeden önce iki rekat namaz kılıp ‘‘kurdunan kuşunan, eşinen, dostunan yemek nasip eyle” diyen köylümüz. Erzakını yazdan hazırlamazsa rahat edemeyen, hayatını mevsimler ile yaşayan, yarına güveni anbarında un olan gerisine Allah Kerim diyen mütevekkil köylümüz…
Biz tarım ülkesiyiz. Köylümüzün evi topraktır.İnsan bir toprağı evi bilirse emeğiyle o evi sahiplenir. Köylümüz yağmuru bir sevgili gibi bekler,tek kederleri kuraklıktır. Emek vermeden toprak onlara ürün vermez.Köyümüzün insanları ‘topraktan öğrenip, kitapsız bilendir.’
Tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olarak övündüğümüz ülkemiz 2002’den bu yana tarım ürünü ithal ediyor. Geniş ekilebilir toprakları,su kaynakları,verimli arazileri ve elverişli iklimi ile Türkiye tarım için bulunmaz bir ülkedir ve Türkiye’nin AB ve Dünya ile baş edebileceği yegane silahı Tarım iken; Kendi topraklarımızda ürettiklerimiz bize yetmiyor da mı tarım ürünü ithal etmek zorunda kalıyoruz.Bir zamanlar Ortadoğu’ya canlı hayvan ihraç eden bir ülkeyken bugün et ithal eden konumuna nasıl geldik.Buğday, mercimek gibi ürünleri ihraç eden bir ülkeyken bu ürünleri ithal eden ülke olduk. Cumhuriyet tarihinde ilk defa kurbanlık hayvan ve saman ithalatı yaptık.
Binlerce yıldır bu toprakların simgesi tarım ürünleri neden ithal edilsin? Neden köylümüz evini, tarlasını, bahçesini bırakıp kentlere göç etmek zorunda kalsın. Neden bu verimli tarım ülkesi tarım ürünlerinde ‘ithalat cennetine dönüşmeye mahkum edildi.
Neden 1980’lerde ülke nüfusunun iki katına yakın olan hayvan sayımız bugün ülke nüfusunun yarısına düştü.
Millet sigara içmeye devam ediyorsa Tokat sigara fabrikası, Taşova, Erbaa yaprak tütün işleme evlerini kısaca TEKELİ neden kapattık. Tütün üreticisi niçin yok edildi?…
Şeker fabrikalarını ABD’li yapay şeker şirketi Cargill’in önünü açmak için mi kapattık. Dünyanın fındık üretim merkezi olan ülkemizin fındık fiyatlarını neden elin İtalya’nı belirliyor. Milli tohum ve yerli ırk niçin tasfiye edildi.
Tarımda neler oldu da köylümüz evi bildiği toprağı sahiplenmekten vazgeçmek zorunda kaldı.
Öncelikle tarımın önemli girdilerinde (gübre, tarım ilacı, yem hammaddeleri gibi) ithalata bağımlı hale geldik. Çiftçinin elinden çıkan ürün yüzde 100-200 artarken tarım girdileri fiyatları yüzde 300-350 arasında arttı.
2006 yılında çıkarılan kanunla milli gelirin en az yüzde 1 olması gereken tarımsal destek binde 5-6 da kaldı.
Ürettiğinden para kazanamayan, emeğinin karşılığını alamayan çiftçimiz milyonlarca hektar araziyi ekmekten vazgeçti.
90 lı yıllar özelleştirmelerin yaşandığı dönemdir. Gümrük birliği anlaşmaları ile tarım ve gıda sektöründe köklü dönüşümler yaşanmıştır. Dünyanın efendileri G-7 ülkeleri ve onların İMF,Dünya Bankası gibi örgütleri aracılığı ile her şey kontrol altına alınmıştır.Tarım bitmiş,gıda güvencesi ortadan kalkmış GDO,kimyasal katkılar tarıma ve gıda üretimine kontrolsüzce sokulmuş sayıları onu geçmeyen küresel şirketler Dünya piyasasının hakimi olmuşlardır. Tahıl ticareti, tohum ve ilaç piyasası bu küresel şirketlerin kontrolüne geçmiştir.
Ülkemiz açısından ise durum daha vahim olmuştur. 24 Ocak kararları sonucu tarımsal üretimde desteklemelerin kaldırılması, kooperatifçiliğin tasfiyesi ve çıkarılan yasalarla tarımsal üretim kotalarla geriletilmiş uygulamaya konulan Tarım politikaları sonucu çiftçimiz tarımda gücünü kaybetmiş, yoksullaşmış ve büyük kent varoşlarında ekmek aramak zorunda kalmış dolayısı ile de ülkemiz dünya ile rekabet edebileceği yegane silahı olan tarımı kaybetmiştir.
Devletimiz, üreticisini yok fiyatlara mecbur edip işsizler ordusuna dahil etmek ile kooperatifçiliği ve üretici birliklerini destekleyerek kalkındırmak arasında bir tercih yapmak zorundadır.
Üretici birliklerini, kooperatifleri desteklemek ve tarımsal kalkınmayı sağlamak için ihtiyaç duyulan tek bir şey var; Siyasi İrade
1975 yılında Taşova ilçemizin köylerinde yaşayan nüfus sayısı 52.444 idi. Şimdi köylerimizde 20.410 kişi yaşıyor. İlçemizin katma değeri yüksek iki önemli ürünü vardı.Pancar ve Tütün.
Çocukluk yıllarında çivili sopalarla almaya çalıştığımız pancarın yüklü olduğu Traktörler artık sokaklarımızdan geçmiyor.Pancar kantarı sahası boş.
Tekel kapanmış artık kamyon Şoförlerinin İstanbul Anılarını dinleyemiyoruz. Tütün satımı yapılan döner ikramları mazide kaldı.
Köylümüzü kendi kaderi ile baş başa bırakamayız. Devletine bağlı, munis, mütevekkil, çile çekmeye alışık bu büyük kitleyi yok sayamayız.
Çiftçimizin yararına olan üretim, yatırım, verimlilik ve teknolojik gelişme öncelikle planlamalara dayalı ‘milli ve yerli’ bir tarım ve gıda programı hazırlanmalı, herkesin güvenli ve sağlıklı gıdaya erişim hakkı kutsal bir görev gibi düşünülmelidir.
Köylülüğümüzü sürdürdüğümüz bu topraklarda güzel bir yaşam umudunu hep birlikte yaşatmak ve yaşamak niyazıyla…