Boğalı Yaylalarında maden aranmasına imza atacak tüm imza sahiplerinin dikkatine....gelecek nesiller sizi ya tarihin kara tahtasına yazacak, ya da "o bir kahramandı" diyerek anımsayacak.. Yeşil sabun ile kafanıza vuruldu mu hiç? Amasya Taşova Dereli köyü, Boğalı yaylaları pınarlarında yıkanırken, annemden çok yedim bu yeşil sabun dayağını. O buz gibi pınarın suyunda yıkanmayı hiç sorgulamazdık ve hiç kaygımız yoktu o zamanlar.


Boğalı yaylaları,  Tokat tan başlar, bizim köye kadar uzanır. 
Babamdan aldığım o yayla sevgisi, aman Allahım anlatılamaz, sadece yaşanabilir.. Geceleri yıldızlara ellerinizle uzanabilirsiniz adeta.. o kadar yakındır gök yüzü Boğalı yaylalarında... Köy Enstitüleri sayesinde Akademik kariyerini Prof olarak Amerika da tamamlayan, Çoban babamın mirası, çoban yeğenim Ömer, Boğalı Yaylalarının adeta profesörüdür.. yaylalardaki her taşı, Boğalı ormanlarındaki her ağacı, pınarı bilir. Onun konusu taşlardır, bitkilerdir, pınarlardır. Ömer yayladaki her taşın, ağacın ve pınarın konumunu size anlatabilir. Yayladaki en muhteşem mantarları o bulabilir.. Onu dinlediğinizde bam başka bir dünya nın var olduğunu görebilirsiniz.
Hiç yaylada koçlar arası savaşı izlediniz mi? Tüm koyunlar bir halka olarak arena oluştururlar..sürüdeki koçlar o çemberin ortasında geri geri giderek gardlarını alırlar ve tüm hızları ile birbirlerine koşarak boynuzlarını tokuştururlar.. onurlu bir liderlik savaşıdır kavgaları..entrika yoktur..hiç seyrettiniz mi o savaşı.. ben seyrettim. Hayatımda unutulamaz manzaralardan biridir. Herkes tanık olamaz, zaten o arena oluştuğunda saklanmak zorundasınız..çünkü istemezler başkalarını.
Şimdi öğrendim ki çocukluğumun yaylaları, altın arama arenası olmuş. Sabun dayağı yediğim pınarlar, Prof. babam ile iz sürdüğümüz ve fosiller bulduğumuz ormanlar kesilecek.. Oysa ben Gülbin, onbaşı Davut, Köymen ve birlikte türküler söylediğimiz yaşıtlarım o ormanların Heidi si ve Peter i idik. "Öğretmene varamadım, naylon çorap giyemedim, karyolada yatamadım" türküsünü hiç duydunuz mu?.. Ben o koç savaşlarında ilk dinledim bu türküyü..
Geçen yıl yayladayken kuzenim Hacı abim ile çimlere uzanmış sohbet ediyorduk.. Yeğenim 10 yaşındaki çoban Mehmet, dağların çocuğu Peter..elindeki nacak ile toprağa bir darbe vurmuştu, toprağı kaldırmıştı. Hacı abim ona demişti ki, "yapma yavrum, neden zarar veriyorsun toprağa" kalkan toprağı adeta bir mücevher gibi yerine yapıştırmıştı. Oysa ıssız bucaksız bir alandaydık..
Demek ki ıssız bucaksız değilmiş..Birileri gözlüyormuş bu verimli alanları..
Ülkemizdeki altın aranan bölgeleri ve bilimsel makaleleri okuyorum günlerdir. O kadar zarar veriyorlar ki doğa ya..Bu kan emen firmalar ülkemizin her yerindeler. Kendi ülkelerinde bir yaprak koparsalar büyük cezalar var ama bizim ülkemizde kol geziyorlar.. 
Ülkemin karar mekanizmaları, devlet dairelerindeki bürokratlar.. torunlarınızı ve gelecek nesilleri korumak adına lütfen imza atmayınız maden aramasına..
Siz kadınlar, altına değer vermeyiniz.. Sevgi altın ile ölçülemez. Sizi koruyup kollayan erkek, en güzel altındır.
sevgi ve saygılarımla

Ayşe SARAY