Orhan Seyfi’ye ait iki mısra hatırlıyorum;

Yaşamak… En sonunda dikilen bir taş için

Bir avuç toprak olmak düşünen bir baş için.

Varlığının bütün değerli taraflarını inandığı davaya harcamış bir adamın son yolculuğunda ona son görevlerini yaptılar sevenleri…

28 Kasım 2017 tarihinde Merkez çarşı camiinde musalla taşında tabutuna el bağladık bir eski zaman dervişini ebediyete uğurlamak için…

Mehmet Akif’in dediği gibi; Rahmetle anılmaktır amma ebediyet / Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir. Son yıllarda kendi dünyasında sessizliği tercih etse de sonuna kadar sarsılmayan bir manevi kuvvetle direndiği hastalığının günden güne kendisine verdiği zararı fark ettiği halde tıbba değil, tevekkül ile Allah’a bıraktı kendini Ali Rıza abi.

Merkez çarşı camiinde toplanan yüzlerce seveni dostu “ dünya-yı dun için edaniye baş eğmeyen” hüsnühal, hüsnü ahlak üzere yaşayan doğru sözlü, temiz özlü bu güzel derviş ruhlu insanı Fatihalarla uğurladı.

Ali Rıza abiyle olan dostluğumuz onun sahip olduğu gazetede köşe yazıları yazmamla başladı. O Ege de Dikili de 1993’lerde kurulan matbaayı Taşova’da 1970’li yıllarda kurmuştu. Yani bir batı ilçesinden Taşova’mız 23 yıl daha ileri bir vizyona sahipti. İşte bu vizyon sahibi insan matbaanın kurucusu, patronu, işçisi Ali Rıza abiydi. Matbaa teknolojisinin ilkel yıllarında kurşun harfleri dizme bozma çilesiyle çıkardığı fedakârlık ve sevgi mesleği olan gazeteciliği ve Taşova gazetesini 50 yıl gibi bir zaman dilimi içinde her türlü fikre ve düşünceye açık olarak sabırla yönetti, okuyucularıyla buluşturdu.

Ali Rıza abinin vefatı karşısında hissettiğim hürmetle karışık teessür bana onun edebiyata ve Türk sanat müziğine olan ilgisinden ileri geliyordu. Sohbetlerimiz genellikle şiir ve şarkı üzerine olurdu. Bugün Faruk Nafız’ın “Han Duvarları”nı, Kemalettin Kamu’nun “ Bingöl Çobanları”nı, Cahit Sıtkı’nın “ 35 Yaş” şiirini ezbere okuyacak kaç liseli bulabilirsiniz. Ali Rıza abi bunlar ve daha nice şiirleri irticalen okuyan Türk sanat müziğini güzel sesiyle terennüm ederek dostlarına güzel zamanlar yaşatan sohbetinden lezzet aldığımız bir abimizdi.

Ali Rıza abi rahatsızlığının verdiği sıkıntıyı kimseyle paylaşmadı. Kendini iyi hissetmediği zamanları matbaada bir şeyler okumak ya da Memo’nun çay ocağında dostlarıyla muhabbetle geçiriyordu.

Organik yaşadı. Onun yaşayışında menfaati öne çıkarıp siyasetin üst basamaklarına tırmanma gibi bir ihtirası yoktu. O servetin insanın şahsi değerine hiçbir şey katmayacağı anlayışı ile yaşamış inandığı değerlerden hiç taviz vermemiştir.

İnsanlar yaşarken onlara verdiğimiz değeri hissettirmekte cimri davranıyoruz. Değerli dostları bir bir kaybettikçe daha da artıyor yalnızlığımız. Onları çabucak unutmamalıyız. Onları kaybettikten sonra anarak yaşatmalıyız. Hatıraları ancak bu şekilde canlı tutabiliriz. Ama öyle olmuyor soğumuş vücudu kara toprağa bıraktığımız an unutmaya başlıyoruz. Ve böylece nice hatırşinas güzel insanları mazinin unutkanlığına gömüyoruz.

Gülümseyen yüzü, ağarmış sakalı, samimi bakışları ile görene saygı, konuştuğuna sevgi telkin eden, safadan çok cefa dolu bir ömrün ağır yükünü omuzlarında taşımış Taşova’mızın mütevazı derviş ruhlu insanını unutmayacağız.

Yazımıza değerli hemşerimiz Prof. Mehmet Mehdi Ergüzel’in Ali Rıza abi için yazmış olduğu yüreğinden kopan satırları ile veda etmek istiyoruz.

“ Gençlik yıllarımızın efsanesi Ali Rıza ağabeye Allahtan rahmet dileriz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Helal olsun, helal olsun, helal olsun…

Taşova’da olup da onun çayını içmeyen, sohbetini dinlemeyen ve ondan etkilenmeyen genç yoktur. Eğer oralarda Milli-İslami bir hassasiyet ve Türklük ruhu varsa bu mütevazı Karadenizli delikanlının rolü kesindir.

Güler yüzlü, tatlı dilli, saygılı, hoşgörülü, derviş mizaçlı, gönlü zengin kendi fakir Ali Rıza ağabey, Yunus Emre’lerin, Yesevi’lerin, Emrah’ların soyundandır.

Şahadet ederim ki kapısı ve sofrası herkese açık böyle has, adam oğlu adamlar olmasaydı Anadolu coğrafyası bu kadar vefasızlığa ve bela üstüne belaya dayanamazdı.

“Bizden evvel giden ahbaba selam olsun erenler”

Sevgili Ali Rıza abi çok sevdiğin “Hüsnüne güvenme ey ru-yı mahım” şarkısını ömrüm oldukça dinleyeceğim.

Ruhun şad, kabrin nur, ebedi mekânın cennet olsun.