Fatsalı İbrahim Gündüz’ün çevre konusunda duyarlı vatandaşlarımıza, canı yanan yurttaşlarımıza yol gösterdiği vatandaşımızın neyle karşı karşıya olduğunu anlattığı, masallara karşı insanlarımızın gerçekleri öğrenmesi için yazmış olduğu bir kitabın adı ‘Altın Girdap’

Fatsa’dan yola çıkarak adına altın madenciliğini denen sistemin ülkemizi nasıl bir yıkıma sürüklediğini, ülkemizin toprağını, suyunu, havasını zehirleyen altın madenlerini anlattığı ilk kitabı ‘Altın Ölüm’den’ sonra yazmış olduğu ikinci kitabı. Bu…

Su kaynaklarımız. Meralarımız  Tarım alanlarımız Ormanlarımız ciddi bir madencilik tehdidi altında. Çok uluslu şirketler ve onların ülkemizde işbirliği ettiği şirketler ülkemizin yer altı kaynaklarını talan için yarış içindeler. Yürürlükte olan maden yasasına göre yapılan madenciliğin halkımıza hiçbir yararı yok. Kar ve kazanç şirketleri zarar ve risk halkımızın ve gelecek nesillerin.

Bu şirketler ve onun iş birlikçileri millete sormadan, danışmadan ülkemizin dağını, ormanını, yaylasını, merasını, su kaynaklarını ‘meta’ olarak değerlendirip satılığa çıkarıyor bunu da millete Ekonomi, istihdam, iş diye pazarlamaya çalışıyor. Evet onlara göre iş köylüyü toprağından koparmak istihdam binlerce ağacın ve canlının yok edilişi. Onlara göre ekonomi köylünün can damarı yayla, mera ve su kaynaklarının zehirlenmesi.

Bu millete ait ormanlar, meralar, yaylalar, dağlar, sanki birilerinin şahsi malı gibi veya ticari bir meta gibi çevresindeki onlarca köy kasaba şehirlere rağmen, o dağlara, meralara, yaylalara bağımlı yaşayan milyonlarca insana rağmen satılıyor, kiralanıyor, ruhsat veriliyor.

Bu ülkenin yaşam kaynakları kimyasallarla zehirleniyor Bu talanının adına da madencilik deniyor. Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar, Erbaa, Taşova, Çarşamba zehirlenen suların geçtiği ilçelerimiz suyun oluş yönünde yüzlerce köy kasaba ve yüz binlerce insan ve milyonlarca canlının yaşam söz konusu.

Bizim çevremizde de Verusa Holding Tokat-Amasya arasındaki boğalı-sakarat yaylalarında arama-sondaj faaliyetine başlıyor. Hem de mahkemenin ‘ÇED OLMADAN SONDAJ YAPILAMAZ’ kararına rağmen. Verusa Holding Tokat Erbaa sınırları içinde yer alan boğalı –sakarat yaylarında 20 bin dönümlük arazide asitli altın madeni kurmak istiyor.

Şirketlerin çalışma yaptığı duyan vatandaşlarımız kar kış, yağmur çamur demeden siyanürlü maden çalışmasını durdurmak için bölgeye akın ediyor.

Sahipsiz ve çaresiz kalan milyonlarca vatandaşımızın köylümüzün, çiftçimizin feryadını sesini duyan yok. Fatsa’da, Erbaa’da, Taşova’da vahşi madenciliğe duyarlı vatandaşlarımıza çeşitli damgalar vurularak hedef haline getirilmeye çalışılıyor.

Altın, gümüş, nikel çıkarıyoruz diyerek bir ülkenin can damarları olan tarım alanlarını, ormanlarını, su kaynaklarını yok ediyorsanız bunun adı ‘Talan’ dır bu dönüşü olmayan bir yoldur. Fatsa’dan, Erbaa’dan, Taşova’dan ülkenin her köşesinden yükselen bu çığlıkları duyunuz.

Sen adına altın madenciliği denilen kimyasal zehirlerle dağları, ormanları, yaylaları, meraları, tarım topraklarını, su kaynaklarını tahrip ederek yani boğalı-sakaratı yerle bir edersen Kelkit vadisinde tarım yapamazsın. Tarım olmayınca milyonlarca insan aç susuz büyükşehirlerin varoşlarına  yığıldığında iş işten geçmiş olacak.

 

Küresel ısınmanın arttığı, koronavirüs belasının dünyayı sardığı bir ortamda temiz toprakları, temiz suları, yaylaları, meraları gözümüz gibi korumamız gerekirken onları acımasızca yok etmeye çalışıyoruz.

Türkiye Altın Madeni ve bu türden zehirli ve yıkıcı madenciliğin yapıldığı bir ülke olamaz olmamalıdır. Olursa tarım ülkesi olamayız, olursa turizm ülkesi olamayız olursa içecek suyumuz, ekecek toprağımız, nefes alacak ormanımız kalmayacak.

Türkiye topraksız, susuz, havasız ve çiftçisiz üretimsiz kalma riskiyle karşı karşıyadır. Felaket tellalı değiliz. Yaptığımız tehlikenin büyük olduğu konusunda Türkiye’nin dört bir yanından yükselen çığlıklara bizde feryadımızı yazıya dökerek katılmış oluyoruz.

Yaşadıklarımızdan hepimiz sorumluyuz. Çok değil 50 yıl önce ölenler bu günleri yani suyun parayla satıldığını görselerdi. Ne derlerdi acaba. Çocukluğumuzda elimizi dayayıp kana kana içtiğimiz sokak çeşmelerimiz vardı. Çimdiğimiz adı gibi yeşil alan Yeşil ırmağımız vardı. Suyun yaşam hakkı olduğunu, satılamayacağını savunamadık. Satılmaması için mücadele etmedik.

Evet Kelkit Vadisi yağma-talan projelerinin hedefinde. Bu vadinin insanlık tarihinde çok özel bir önemi var. Son buzul çağında Kelkit Havzası bu bölgede canlıların sığınabildikleri tek ekosistemmiş.

Bir ülkeyi yönetenlerin o ülkenin bilim insanlarıyla üniversiteleriyle barışık olması lazım. Küresel iklim krizi seller, koronavirüs, müsilaj uzmanlar yıllardır uyarıyor. Görülmedik sıcaklıklar olacak önlem alın, planlar yapın. Ormanlarımızı, tarım alanlarımızı, su kaynaklarımızı koruyun diye.

Ülkemizde maden ihale uygulamalarına son verilmelidir. Altın, bakır mikel madenciliği, mermer ocakları, taş ocakları termik santraller denilerek ülkedeki vatandaşların ve tüm ekosistemlerin yaşam kaynağı olan dağ, orman, yayla ve meralarımızın zehirlenmesi derhal durdurulmalıdır.

Bugün dünyada en büyük savaş tarım alanlarına, ormanlara, sulara sahip çıkma savaşıdır. Bugün dünya üzerinde her yerinden tarih fışkıran, doğası güzellikleri, denizleri, dağları ve ovalarıyla her yöresinden umut ve gelecek vaat eden bir ülke iyi yönetilmelidir. Bir Turizm ülkesi dünya ile barışık olmalıdır, bir tarım ülkesi çiftçilerini yok eden ithal eden politikaları uygulamamalıdır.

Bir avuç çantacının yararına, milyonların zararına olan bu madencilik anlayışı derhal terk edilmelidir. Tarım alanlarımızı, ormanlarımızı, sularımızı tehdit eden bu madencilik projelerinden derhal vazgeçilmelidir.

Ülkeyi yönetenler acilen Japonya’ya turlar düzenleyerek bir ülkenin ormanlarına nasıl sahip çıktıklarını görmelidirler.