7500 Yıllık bir tarih Amasya. Osmanlının toprağa atmış olduğu tohum ve böylece gelişmiş boy atmış ulu çınarların heybeti mavi göğü sarmış, kökleri yeri. Dikilen her fidan bir umut olmuş Yeşilırmak eteklerinde. Lise yıllarımızdı, her evin bahçeli olduğu yeşil Amasya zamanlarıydı. Şimdilerde heyhat! O güzelim evler renk renk beton yığınlarına dönüştüler. O lise yıllarımızda bir güne sığdırırdık şehrin dört bir yanını. Delikanlı sevdalıklarımızla adımlardık İçeri şehrin sokaklarını, Savadiye’yi, Pirler parkını. Yeşil o günlerdi. Amasya o günlerde Amasya’ydı…
Yeşilin, güneşin ışıklarıyla oynaştığı yaşlı çınar dallarının asırlık tarihi eserlerle seviştiği o Amasya da ayrı bir tat vardı. Yüz yıllar öncesinin uhrevi havasını Beyazıt camii avlusunda şadırvanın şakırdayan suyundan dinler geçmişi bugüne sergileyen ulu çınarların gölgesinde dinlenirdik.
Yeşilin kadrini bilemedik. Yeşili koruma ancak hava kirliliğinde ve nefes alamaz hale gelince aklımıza geldi. Cümle yeşillikleri beton yığınlarına döndürdük. Tarihi çınarlarımızı ihmal ettik, yerlerine yenilerini dikemedik. İki yanlarını asfaltla çevirip nefessiz bıraktık çınar ağaçlarını. Çınarlarımızı kaybedersek şehrimizde yeşilden eser kalmayacak.
Evet 7500 yıl öncesine uzanan tarihiyle bir çok medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve geçmişi geleceğe taşıyan tarihi eserleriyle bir kültür şehridir Amasya.
İşte bütün ihtişamıyla Beyazıt Camii ve külliyesi. Yeşilırmağın yanı başında güzellikle mükemmelliğin, büyüklükle zarafetin yan yana gelişinde güzelliğiyle dikkat çeken tarihi yapı.
Amasya’da tarihi eserlerin ortaya koymuş olduğu tabloda o kadar şaheser var ki saymak ve anlatmak bu yazıya sığmaz. Yine de Amasya’mız Yeşilırmağı, yalı boyu evleri, camileri, türbeleri, çeşmeleri, köprüleri, hamamları, hanları, imareti, müzesi ve yaşlı çınarlarıyla tarih kokan tarih soluyan cennet bir şehirdir.
Bütün bu tarihi eserler Amasya mızı nurdan izlerle doldurmuşlardır. Bu şehirde adım başı erenlerin, evliyaların sesleri duyulur, hissedebilir gibidir. 2003 yılında 93 yaşında, 14 yaşında Rumeli’den Mübadil olarak gelen İbrahim Önder ile yapmış olduğum sohbette tuttuğum notlarda şunları söylemişti değerli büyüğümüz ‘Biz Anadolu’yu düşmandan temizlerken inanın buna bize evliyalar bile yardım etti. Bir avuç askerle yedi düvele kafa tuttuk. Amasya’da 99 yatır var. Bizim için yalvarıyorlar.’
Kah bir camii, kah bir türbe, mezar taşı, çeşme, han, imaret, yaşlı çınarlar, köprüler, kaya mezarları tarihe özlem sindirirler.
Amasya mızın kent tarihi yazarı Hüseyin Menç Bey’in bir ulu çınara koruma amaçlı yapılan onarmayla ilgili yazısı bize çınarları hatırlattı;
Uzun ömrü ve heybetli gövdesiyle Osmanlı-Türk medeniyetinde camii avlularında ve meydanlarda en fazla rastlanan ağaçlardandır çınar ağacı. Bizim milletimiz çocuk doğduğunda çınar ağacı diker, çocuğun uzun ömürlü olması için. Halkımız çınarı kutsal ve ulu ağaç olarak evin ağacı olarak görür. Osmanlı ise geçmişi geleceğe bağladığına inandığı için çınar ağacı dikmiştir.
Tarihimizde önemli bir yeri olan çınar ağacı edebiyatta da yerini almıştır. Ruşen Eşref ulu çınarları şöyle anlatır:
‘Çınar Türk ağacıdır ve pek güzeldir. Toprağa o sağlam yerleşmişlik. Göklere sığmayacak gibi nedir, o enine boyuna serpiliş. Göze emniyet, gönle ferahlık veren öyle tok, öyle sağ sola kanat germiş leventlik… Bir pınar başına bir çınar, bir koru tadı bağlanır. Bir teki bir meydanı tuttu mu, ona bir kubbe altı serinliği ve loşluğu verir’
Ahmet Hamdi Tanpınar çınara bir başka nazarla bakar; ‘Her çınarda bir dede edası vardır. Onlar toprağımızın hakiki gururudur, belki dedelerimiz, o heybetli vakarı, o dağ sükunetini onlardan öğrenirler.’
Tarihçi Prof. Haluk Dursun çınar ağacında tarihin akisini görür; ‘Tarihi sadece tarih kitapları yazmaz, tarih sadece tarihçilerden öğrenilmez, tarih bazen bir çınarın gölgesinde, bazen bir çınarın dibindeki çeşmenin su sesinde, şadırvanın kitabesinde, bazen de bir çınaraltı kahvesinin çay bardağında akseder. Görebilene, hissedebilene…’
Amasya ya yolu düşen yerli ve yabancı turistlerin dikkatini çeken sembol bir ağaç olarak kente turistik değer katan çınarlarımız birer anıt gibi şehrimizin tarihi mekanlarının süsü olarak yaşamaya devam ediyorlar. Tarihi yapılarımızın önünde geçmişin bir bekçisi gibi duran ulu çınarlar geçmişten günümüze kültürümüzün yaşayan mirasıdırlar. Bir kültür değeri olarak geçmişi yansıtan ve hakimiyetin sembolü olan çınar ağaçlarını gelecek nesillere yok olmadan aktarmak gibi bir sorumluluğumuz var.
Anıt ağaçlarımız olan çınarlarımızın genel durumları ve bakımları ile ilgili sorumlu kurumlarımızın gerekli işlemleri ihmal etmemelerini diliyoruz. Bir Amasya sever olarak yaşlı çınarların haykırışlarını sorumlulara hatırlatıyoruz:
‘Yaşayan bir tabiat anıtıyım, lütfen beni koruyunuz’ diyor Amasya’nın anıt ağaçları.