Biz Edebiyat severleriz, siyasetçi değiliz. Edebiyat heveskarları olarak siyasi çığlıklarımızdan çok edebiyat’ın zarif fısıltılarını duyurmak isteriz okuyucularımıza. Ancak cemiyetin bir ferdi olarak da eli kalem tutan her yurttaş gibi ülke meselelerinde halkın gören gözü, işiten kulağı ve de yükselen sesi olma gibi bir sorumluluğumuzun olduğunun da bilincindeyiz Mehmet Emin Yurdakul bir şiirinde bunu ne güzel ifade etmiş. ‘Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et/Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet/Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir’.

Bu duygularla ülke gündeminde ki konuları konuşmak ve biraz da sohbet amacıyla soluğu Cuvapçı Memet Aga’nın yanında alarak ilk sorumuzu yönelttik ‘Memet Aga, 104 emekli Amiralimizin açıklaması için neler söylersin, açıklama darbeyi mi çağrıştırıyor?.

Memet Aga memleket topraklarını hatırlatan o sevimli Rumeli şivesi ile söze girdi ‘Abe güzel evlatlarım bir anekdotla bu sorunuza cevap vermiş olayım; ‘Bizim küde (Köyde) çoban Zaim adında bir vatandaşımız vardı. Zaim’i koyunlarının çevreye vermiş olduğu koku ve pislikten dolayı kasaba kaymakamlığına şikayette bulunmuşlar. Muhtar’da kendisine şikayet edildiğini hatırlatınca Zaim; ‘Abe ben küde yaşarım zannederdim, bizim kü belediyelik olmuşta benim haberim yok.’

Zaim’in dertlenişine benzer ben de derim ki Abe bu emekli amirallerin topu tüfeği tankı varmış da bizim mi haberimiz yokmuş. Neyle darbe yapacaklar gemiyle mi?’

Arkadaşlar biz bir hukuk devletiyiz Hukuk devletinde yasaların kaynağı Anayasadır. Anayasadan kaynağını almayan hiçbir devlet yetkisi kullanılamaz anayasanın 26.Maddesi açık ; ‘Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar’.

Amiraller de kendi uzmanlık alanları olan Montrö konusunda düşünce ve ülke adına endişelerini belirtmişler. Keşke ülkede rahatsızlık duyulan her konunun emekli uzmanları da aynı duyarlıkta bulunsa, fikirlerini beyan etse.

Fransız aydınlarının en önemli filozoflarından j.j Rousseau; Bireyin kamu yönetimine karşı ilgisizliğini doğru bulmaz. Kişiler, devlet hakkında ‘Bana ne ya da ne me gerek’ demeye başladıkları zaman o devleti artık yok olmuş bilin’.

Değerli dostlar, Amirallerle ilgili açıklamaların siyasi yorumlarını sosyal medyadan yeterince dinledik. Biz edebiyat severler olarak bu meselenin biraz da insani ve özgürlükler yanına bakmamız lazım.

Atalarımız ne güzel demiş; ‘ Bela insanın sözü üzerine gelir. Dağda güzel söz söyle ki, dağ da onu güzel aksettirsin.’ Şair Nevres ikaz etmiş; ‘Önün ardın gözet, fikr-i dakik et, onda bir söyle. (Sözün önünü ardını gözet, ince düşün, onda bir söyle)

Sözümüz Meral Hanıma; ‘Zevzevlik’ kelimesi pek hoş olmadı. Bu memlekette ülke meselelerine fikri olan herkes kırmadan dökmeden, hakaret etmeden düşüncesini söyleyecek. Bir ülke de demokrasinin en sağlıklı güvencesi özgürce konuşabilmektir. Montrö gibi bir konuda amiraller konuşmayacakta kanarya severler derneği mi konuşacak. Ne olur olaylara bir gün sonra cevap verin ey liderlerimiz, daha güzel şeyle söyleyeceğinize, üreteceğinize inanıyoruz.

Bu meselenin bir başka insani boyutu suçsuzluk karinesi (masumiyet karinesi) dir. ‘Hüküm kesinleşinceye kadar herkes suçsuzdur. Kuşkulu, en ağır eylemle suçlansa bile her şeyden önce bir insandır. Adı üstünde kuşkuludur. Yani ne suçludur ne de hükümlü. Bu yüzden ön soruşturma gizli yürütülür. Söz konusu gizliğinin gerekçesi ise çok insancadır. Kuşkulunun özsaygısı, şerefi örselenmemeli. Suç işledikleri sanılan insanlar incitilmemeli. Ön soruşturma asla bir güç gösterisine dönüşmemeli.’

Karar alma yetkisine sahip görevliler bir karar alırken, sorumluluk paylaştıkları kişilere mutlaka şunu sormalıdırlar; ‘Acaba bir haksızlık yapıyor muyuz’. Bu ülkeye 30, 40 yıl hizmet etmiş üniformasını şerefle taşımış, mavi denizlerimizin komutanlıklarını yapmış kaçma ihtimalleri olmayan Amirallerimize yapılan muamele incitici olmuştur; ’43 yıl üniforma giydim. Kıbrıs gazisi oldum. Darbeye karşı oldum. Bütün hizmetlerimin karşılığı bacağıma takılan kelepçe olması insanı üzüyor’ sözleri incinen bir amiralin sözleridir.

Değerli arkadaşlar insan demek çatışma ve kavga demek değil. Görülüyor ki siyasi ya da şahsi menfaatler adına boğuşarak yaralayıp ya da yaralanarak gittiğimiz yol bizi aklı selim iklimine götürmüyor.

Memet Aga son sözlerini emekli ama dalında uzman hukuk insanı Prof. Sami Selçuk’un sözleriyle tamamladı:

‘Kimliği, görüşü ve inancı ne olursa olsun bir insan, bütünüyle ne yanlıştır ne de doğru. Ben herkesle görüşürüm. Algılama kapılarını kimseye kapatmam. Eleştiri kişisel bir hak değil, toplumsal bir ödevdir. Susamam. Görüşleri inançları küçümsemeden sadece değerlendiririm. O, o kalır, ben de ben kalırım. Öyleyse gelin tanış olalım, işi kolay kılalım. Dilimiz var konuşalım. Kalemimiz var yazalım, eleştirelim. Ellerimiz yumruk olmasın. Görüşelim, dinleyelim, tartışalım, sövüşmeyelim. Savaş değil, barış üretelim yer yüzünde son gerçeği henüz kimse söylemedi. Bunu unutmayalım. Düşünce üreten, özgürlüğü yaşayabilen tek onurlu varlık insandır.

Düşünceleri çürütmeliyiz insanları, değil’

Değerli dostlar, düşünmek, düşüncelerini söylemek cemiyetin ahvaline ayna tutmak hürmete layık bir iştir. El verir ki ölçülü ve edebi olsun. Elimizden geldiğince buna uymaya çalışıyoruz. Şayet istemeyerek haddimizi aştığımız noktalar ve konuya ait bir kusurumuz olduysa bu kusurumuzun affını okuyucularımızdan bekleriz.

Tatlı sohbeti için Memet Agaya teşekkür edip yeni sohbetlerde buluşmak üzere vedalaştık.