ARAMIZDAN ÇEKİP GİDEN BİR DOST “MEKTUP”

Ahmet Turan Alkan, “Üç Noktanın Söylediği” başlığıyla kaleme aldığı yazısında üç noktanın ima ettiğini, yeri gelir, bütün bir edebiyat şerhten aciz kalır, hiçbir harf ve hiçbir kelime, üç noktanın ima ettiğini kucaklayamaz” sözleri eski askerlik mektuplarına dair satırlardır.

Askere giderken eşiyle son kere yalnız kaldığında “Eve gönderdiğim her mektubun sonunda üç tane nokta koyacağım; üç tane nokta … O üç nokta senin içindir, anladın değil mi?”

Eski askerliklerin uzun yıllarında eve gönderilen her mektubun sonunda hep o üç nokta vardır. Onun manasını ise sadece üç noktanın muhatabı biliyordu. Onun mektupta yazılanlara aldırış ettiği yoktu, o son satırdaki üç noktayı arıyor, buluyor, okuyor. O üç noktayı buğulu gözlerinden süzdüğü üç damla göz yaşı ile yıkıyordu.

Ve seneler seneler sonra sakladığı mektupları çıkarıp üç noktayı okşarcasına seyrederek eşine şöyle söylüyordu:

-Sahi Ahmet Bey, ne güzel mektuplar yazardın eskiden?

Zamanımızda kısa askerlik süreleri, modernliğin ve teknolojinin ömrümüze kattığı yenilikler mektupların hayatımızdan çekilmesine neden oldu. Artık insanlar sevdiklerine daha az mektup yazıyorlar ya da yazmıyorlar. Çünkü teknolojinin sağladığı imkanlar telefon, telsiz, cep telefonu, internet, televizyon, kağıt-kalemi, oturup yazmayı, zarfı-pulu-postaneyi işlevsiz bıraktı.

Postacılarımız artık aşınmış meşin çantalarının içinde iş dünyasının yazışmalarını, makbuz, fatura, icra tebligatları, mahkeme celp evraklarını taşıyorlar. Sıcacık asker mektupları, yanık gurbet mektupları, utangaç aşk mektupları, samimi dost mektupları mazinin güzelliklerinde kaldı. Mektupların hayatımızdan çekilmesiyle özlemler, hüzünler, sevinçler, türküler, anekdotlar da geçmişle hatırlanan birer nostalji öğesi oldular.

Oysa mektup yazıya dökülmüş bir kalıcılıktır ve vesika değeri aynı zamanda yazarına göre de bir edebi metin kıymeti vardır. Edebi telefon konuşması olmaz çünkü yazıya alınmamıştır. Oysa mektup edebiyatta edebi bir tür olarak tarif bulur. Düşünelim; Namık Kemal’in Magusa Zindanları’nda kaleme almış olduğu binlerce sayfa tutan mektuplarını telefon vasıtasıyla mesajlaşsa yahut önündeki laptop aracılığıyla chatleşse yazmış olduğu o mektupların edebi ve tarihi değeri olur muydu?.

Sosyal hayatımızda bir zamanlar mektuplar yazılı metin türleri içinde en sıcak, insanlığın, samimiyetin gösterilebildiği, hayat gailesinin, yaşam yükünün ağırlığından insanların bir birlerine içini dökebildiği bir haberleşme ve dertleşme vasıtasıydı. Mektup mahremiyetti kimi zaman, iki dostun paylaştığı. Bu paylaşım insanı insana bağlıyor, kalbi kalbe yaklaştırıyordu. Eskiler “Aşk ağlatır, dert söyletir” demişler. Aşkla bağlandığın yahut derdini paylaşacağın kişinin uzakta olduğu zamanlar bir ilaçtı mektuplar…

Cahit Sıtkı yalnızlık duygusunu, dünyaya küsmüşlüğünü, postacıya yapmış olduğu sitemle acı bir biçimde dile getirir;

“Boşuna çalışıyorsun Postacı/ Boşuna çalıyorsun kapımı/ Artık benim değildir/ Üstünde ismim, adresim yazılı mektuplar/Git başkalarını sevindir/ Git başkalarını mahzun et/ Bana hükmün geçmez artık/ Bir aşkım varsa bugün/ Bahçemdeki çiçeklerdir/ İnsanlara değil/ Boşuna çalıyorsun kapımı/ Postacı/ Boşuna çalıyorsun”

Geçmişte toplum hayatımızda mektubun dostluğu, sevgiyi, mutluluğu çoğalttığı, bilgiyi ve hikmeti aktardığı için mektuba ayrı bir önem verilmiştir. Mektup gerçekten güzelliklerin çoğaltılmasının bir aracı olmuştur. Ve “Bilgiyi yazı ile kayıt altına alın.” Tembihi ile uyarılan bir geleneğin mensupları olarak Doğu ve İslam kültüründe bilgiyi, hayat tecrübesini, dini ve ahlaki düsturları öğrencilerine ve topluma mektuplarla aktaran birçok bilge ve ulema vardır.

İnsan hayatında yaşanan güzelliklerin başka insanlara aktarılarak çoğaltılmasına aracı olan mektuplar edebiyatın bir türü olarak kabul edilen “edebi mektup”lardır. Edebi mektuplar toplumun sanat ve kültür hayatına mal olmuş şahsiyetlerin mektupları, aynı zamanda kültür hayatımızın da tarihini yaratan kıymetli vesikalardır; “Tanpınar’ın Mektupları, Ziya’ya Mektuplar, Devekuşuna Mektuplar, Dost Mektupları, Atilla İlhan’a Mektuplar, Abdülhak Hamid’in Mektupları” gibi edebi tatları edebiyat dünyamızın önemli zenginlikleri içerisinde bir “Mektup Edebiyatı” oluşturarak yerlerini alan edebi mektup örnekleridir.

Eskiden postacıları kendimize yakın bir dost olarak görmüş, onları diğer meslek erbaplarından daha fazla sevip benimsemişiz. “Bak postacı geliyor/Selam veriyor/ Herkes ona bakıyor/ Merak ediyor” diye bir şarkı ve de çocuk tekerlemelerine konu yapmışız.

Mektuplar güzeldi, sıcaktı. Mektuplaşmak insaniydi. Onu terk edişimiz hayatımızdan bunları eksiltti. Aramızdan çekip giden bu dost için üzülüyoruz. Tıpkı diğer çekip gidenlere olduğu gibi…