Çocuklukta karlı kış günlerinde güvercinlere gübrelikte tuzak kurmak, kuş lastikle (sapanla) serçe vurmanın dışında bir av geçmişimiz olmamıştır ama avcı arkadaşlarımızdan av ve avcılıkla ilgili anı ve hikayeleri dinlemişliğimiz vardır.

Onları omuzunda tüfeği, göğsünde dizili fişekleri, çizmesi, yanda çantası ve de birkaç adım önünde hareketli köpeği ile gördük hep. Köpekleri tüfekleri ve avda başından geçenlerle sınırlı sohbetleri ile tanıdık onları. Mahallemizin bilinen avcısı rahmetle anıyoruz (atın iyisine doru, insanın iyisine deli derler) Deli Hüseyin lakabıyla maruf Hüseyin Önder abimizin avcı görüntüsü anlattığımız avcı profiline uyuyordu. Onu daha çok kemerine sıraladığı avlarını göstere göstere avdan dönüşündeki cakasıyla tanırdı herkes.

Her avcının rengine şekline göre ad koyduğu ya da bir filimden meşhur olmuş bir köpeğin isminin konduğu değişik adlarla çağrılan av köpekleri vardı. Sarıkız, Pamuk, Karabaş, Bodur, Çakal, Filoş, Toni, Kit, Lesi, Ringo… gibi. Yine her avcının köpeğinin tarihiyle ilgili anlattığı bir hikayesi vardır. Köpek filan feşmekanın cins av köpeğinin yavrularındandır.  Av için bundan iyisi olmaz, hele zekası gibi incelikler, av köpekleri üzerine yapılan yarenliklerdendir. Hatta biraz da hurafatla karışık bu hayvan sahibinin neşesini kederini hatta sahibinin gördüğü rüyaları bilire kadara varan bir köpek övgüsü hikayesi dinleyebilirsiniz.

O yıllarda av tüfeklerinin yüzde doksan dokuzu Belçika’dan geldiği bilindiği halde tüfeklerin kimden nerede nasıl kaç paraya alındığı, tüfeğin tarihi yaşı özellikle avcı tabiri ile uçarda 12 numara, kaçarda 16 numara tüfek diye anlatılarak hikaye edilen bir tüfek muhabbeti avcı sohbetlerinin ana konularından biriydi.

Avcıların ve pehlivanların hikayesi bitmez. Avcıların av hikayeleri meşhurdur. Av hikayelerini dinlemeyen yoktur. Herkes bilir. Dilden dile dolaşan darb-ı mesel hükmünü almış avcı hikayeleri vardır. Taşova’mızda eski avcılarla ilgili anlatılan bir hikaye bu türdendir.

Şimdi rahmetli olmuş, ailesinin incinmesinden endişe ettiğimiz için ismini zikretmeyeceğimiz bir avcımıza ait hikayeyi şöyle anlattılar. “Avcımız ava gitmiş. Avda hiçbir şey avlayamamış. Avdan dönüşte Dörtyol köyüne uğramış oradan almış olduğu ördekleri av askısına asarak kasabaya dönmüş.”

Yaşanmış bir avcı hikayesini de ömrü avcılıkla geçen amcazadem Fikri Konyar’dan dinlemiştim. Yaşanmış hikayeyi şöyle anlatmıştı: “Ana dedem avcı, dayım avcı, babam avcı. Babam askerden yeni gelmiş. Şemsettin dayıma bir tüfek bulunarak babam ve dayım tüfekleri ve köpekleri ile Hacıbey köyünün Çatalpelit denilen mevkiine çıkıyorlar. Şemsettin aga zağarı salıyor. Zağar tavşanı kaldırıyor. Tavşan gelip Şemsettin aganın önünde yere oturuyor. Şemsettin aga yere eğilip bir taş alıyor ve tavşana doğru atıyor, tavşanı kaldırıyor. Tüfeği doğrultup kaçmakta olan tavşanı vuruyor. Babam Şemsettin agaya soruyor. Tavşanı yattığı yerde niçin vurmadın da taş ile kaçırdıktan sonra vurdun. Şemsettin aganın cevabı; “Tavşanlar oturdukları yerde gözleri açık olarak uyurlar. Uyuyan hayvana ateş edilmez. Onun için taş atıp kaldırdım” diyor.

Amcazadem anlattığı hikayenin sonunu şimdilerde avcılar yatarken de vuruyor, yavru üstündeyken de vuruyor, hamileyken de vuruyorlar” diyerek eski avcılık etiğinin unutulduğunu söylemiş sonra da avcılık konusundaki tecrübelerini ve tavsiyelerini paylaştı bizimle;

“Avcılığa ilk heves ettiğimizde avcılığın ne olduğunu bilmediğimiz için kararsız bir avcılık yapıyorduk. Taşova’yı iyi bilen avcı bir dost İzmir’den gelip bize şöyle demişti. Faravga’da keklik, Sonusa düzünde Bıldırcın, büke inerseniz Çulluk avlarsınız. Yerinizin kıymetini bilin. Hakkınız neyse onu vurun. Vurduğunuz gibi korumasını da bilin. Eğer yerinizin kıymetini bilmezseniz keklikte bıldırcın da çullukta biter. Benim gibi bin kilometre uzaktan avlanmaya gelirsiniz. Bıldırcınlar çulluklar yol değiştirdi, ilaçlama gübreleme kekliği bitirdi. Şimdi avlanmak için ta Erzincan’a gidiyoruz. Eskiden tarlalar nadasa bırakılıyordu. Şimdi bütün tarlalar ilaçlandığı için o ilaçları yiyen keklikler ölüyorlar.”

Amcazadem av muhabbetinin güzel olduğunu, işinizi bırakmamak kaydıyla avcılığın güzel bir spor olduğunu, kötü alışkanlıklardan içki kumar gibi uzak durmanın en iyi çaresinin av olduğunu çocuklarına da av yapmalarını tavsiye ettiğini söyledi ve Taşova’nın eski avcılarının isimlerini hatırladığı kadarıyla (Nezayim Önder, Hüseyin Önder, Nezir Gümüş, Berber Hamdi Yağmuroğlu, Berber Bekir Aslan, Andıranlı Çakır Ağa, Feleğin Bekir, Ayakkabıcı Yan Mehmet, Gürünlülü Niyazi, Terzi Hüseyin Üstüntaş, Bayram Çakmak, Mevlüt Kara, Dutluklu Dursun, Dutluklu Hasan, Bekçi Dursun Öztürk, Patirik Zeki Darıcı) sayarak onları rahmetle andı ve bir avcı türküsü mırıldanarak sohbete son verdi.

Söylediği türkü “Zalim Avcı”ydı…