Merhabalar taşova.net okurları..
Bu hafta 24 Kasım Öğretmenler Günü haftası… Öncelikle Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, şehit öğretmenlerimizi ve vefat etmiş tüm öğretmenlerimizi rahmetle anıyor, tüm meslektaşlarımın bu gününü tebrik ediyorum.
Bugün öncelikle sizlere hayatlarının baharında bir köy okulunda vefat eden 2 genç öğretmenin hazin hikayesini yazacağım. Burçin ve Aysun öğretmenler… Birisi 22, diğeri 23 yaşında…Ömürlerinin baharında öğretmen olmuşlar ve gencecik yaşta hayallerini gerçekleştirmek için sevinçle gitmişlerdi çookk uzaklarda bir okula…
24 Aralık 2003 tarihinde gerçekleşen bu acı olay şöyle gerçekleşmişti: O gün bu 2 öğretmenimizin görev yaptığı Ağrı Doğubayazıt İlçesi Ortadirek Köyü İlkokulu’nda bir yangın faciası yaşanmıştı. 60’ a yakın öğrencinin okuduğu ve 3 öğretmenin görev yaptığı okulda o sabah sobayı, ilköğretim 4'üncü sınıf öğrencisi 10 yaşındaki Okan KÖMÜRCÜ yakmak istedi. Sobaya konulan tezeklere tiner dökerek kibriti çakan öğrenci bir anda alevler içinde kaldı. Öğrencisinin alevler arasında kaldığını gören öğretmen Burçin UYSAL bir yandan diğer öğrencileri sınıftan boşaltmaya çalışırken, kendisini de öğrencisi Okan’ın üzerine attı. Yangın alevlerinin Burçin öğretmeni de sarması üzerine diğer öğretmen Aysun KARALAR, üzerindeki montu çıkarıp eline alarak yanan arkadaşı ve öğrencisini kurtarmak için alevlerin arasına daldı. Okuldaki 3.öğretmen Elif TEZCAN da diğer sınıfta bulunan pencerenin camını kırarak öğrencileri tahliye etti. Alevlerin söndürülmesinin ardından iki öğretmen ve 3 öğrenci Doğubayazıt Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Durumu ağır olan öğretmenler Aysun KARALAR ve Burçin UYSAL ile öğrenci Okan KÖMÜRCÜ hemen başka bir hastaneye sevk edildi. Yanıkları ciddi olan 3 yaralı, sağlanan helikopterle Diyarbakır'a götürüleceği sırada öğrenci Okan KÖMÜRCÜ helikopter pistinde yaşamını yitirdi. İki kahraman öğretmen ise kaldırıldıkları Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi.”
O günden sonra o köyde doğan çok sayıda kız çocuğuna ölen öğretmenlerimiz “Burçin ve Aysun” adlarının verildiği söylenir. Bu iki kahraman öğretmen geride ailelerinin yüreğinde, hayat kurtaran kahraman evlat yetiştirmenin gururu ile birlikte büyük acılar bırakmıştır. 60 öğrencinin hayatını kurtarmak için kendini ateşe atarak canlarını feda eden bu iki öğretmenimizin ölümü “yangın kazası” olarak kayıtlara girmiş ve görev malulu olarak kabul edilmiştir. Fakat ne yazık ki şehit sayılmamışlar, şehit madalyası ve şehadet belgesi verilmemiştir.
Bu yürek burkan hikayeden mesela ülkedeki büyük çoğunluğun haberi olmamıştır. Medya adeta 3 maymunu oynamıştı. Yaşanan bu trajedi Ana Haber bültenlerinde 1-2 dakikalık bir haberle geçiştirilmişti. Aynen günümüzde olduğu gibi o günlerde de medyamızın saçma sapan suni gündemleri vardı. Televole gibi, şarkıcı-türkücülerin aşk hayatı,onların eğlenme,buluşma ve özel hayatları çok daha önemliydi.Bu ülke çocuklarının iyi bir insan olarak yetişmeleri için emek veren, onları geleceğe hazırlayan ve bu uğurda canını bile veren öğretmenlerin yaşadığı acı olaylar bizim medyamız için sıradan olaylardı.
Evet, öğretmenlik zor bir meslektir fakat yapanlar bilir, köy öğretmenliği 10 kat daha zordur. Şehirdeki okullar gibi her şeyi hazır bir sınıfa giremezsiniz. Sabah kalkarsınız, önce kaldığınız lojmanın sobasını yakarsınız, daha sonra sınıftaki sobayı yakma görevi de sizindir. Okulda müdür de sizsiniz, öğretmen de, memur da, hizmetli de sizsiniz. Çalıştığın köyde kalabileceğin bir lojman da olmayabilir. Banyo ve tuvalet şartları rezalettir. Lojman varsa su yoktur. Su varsa kışın soğuktan donar. Elektrikler sık sık kesilir. Bazen günlerce elektriksiz kalabilirsin. Kış mevsimi ağır geçiyorsa, yollar kapanır. Aylarca ilçeye gidemez, ihtiyaçlarını karşılayamazsın. Özellikle Doğuda öğretmen olmak çok zordur. Hele ki üniversiteden yeni mezun olmuş, 22-23 yaşında, hiç köyde yaşamamış genç bir öğretmensen. Doğuda aileler kendi arasında Kürtçe konuştuğu için birçok kadın ve çocuk Türkçe bilmemektedir. Sınıfta çocuklarla, özellikle 1.sınıflarla iletişim kurmak oldukça güçtür. İlk zamanlar diğer çocukların tercümanlığı sayesinde anlaşabilirsiniz. Sonraları çocuklar Türkçe öğrenmek için biraz çabalar, öğretmenler de Kürtçe öğrenmek için çabalar.
Sanmayın ki sadece yaşam koşulları zordur. Köy öğretmenleri bürokratik açıdan da o kadar çok engelle karşılaşır ki… O kuş uçmaz kervan geçmez köylerde idealistlikleri, içlerinde yeşermiş olan bir şeyler yapma hevesi bir anda söner. Güya birileri hep onların arkasındadır “siz yapın, biz destekliyoruz “derler. İş icraata gelince kimse sorumluluk almaz. Sen üst yönetici olarak gerektiğinde risk alman için o makamdasın. Ama sen işin kolayına kaçıyor, risk almıyorsun, o gencecik öğretmenlerin bütün hevesini köreltiyorsun, sonra da “ne olacak bu memleketin hali” diye ahkam kesiyorsun. Şu anda bile birçok köy öğretmeni okulların fiziksel şartları ve materyal eksikliğiyle ilgili sıkıntılarını sıkça dile getiriyor. Yazıcı kartuşu, kâğıt, temizlik malzemesi gibi birçok temel malzemeyi bulmak için öğretmenin çaba göstermesi gerekiyor. Böyle durumlarda çoğu öğretmen öncelikli olarak velilerin kapısını çalıyor, onların destekleriyle okulun eksiklerini kapatmak istiyor. Fakat köyde yaşayan birçok ailenin maddi koşulları zaten iyi değil, iyi olsa bile okul için ekstra kaynak harcamayı istemiyorlar. Bu da öğretmenlerin motivasyonunu çoğu zaman olumsuz etkiliyor. Bazı öğretmenler düzenli olarak kendi ceplerinden ödeyerek okulun ihtiyaçlarını temin etmek durumunda kalıyorlar.
Öğretmenlik hayatıma Diyarbakır Lice sınırında bir köyde başlamıştım. Terörün en yoğun olduğu dönemlerdi. Hatta o sene Diyarbakır’da 10’ a yakın köy öğretmeni şehit edilmişti. Mayıs ayı gibi, en yakın karakoldan bana haber getirmişlerdi. Müfettişler yarın ilçeye gelecek, “sen de stajyerlik dosyanı, planlarını, defterlerini al, ilçedeki bilmem ne okuluna getir.Seni teftiş edecekler” denmişti.Tabii o zaman daha göreve yeni başlamışız, biraz ürkeklik te var. Dediklerini yapıp ilçeye gittim. Şimdiki aklım olsa belki gitmezdim. Sonrasında bana meslek hayatımın en düşük sicil puanı verildi. Düşünün, köy okullarının %90’ının terörden kapalı olduğu, o bölgeye tayini çıkan öğretmenlerin çoğunun göreve başlamayıp istifa ettiği bir dönemde, sen en stratejik bölgedeki bir köy okuluna gidiyor, her türlü zor yaşam koşullarında, kelle koltukta okulun gönderinde al bayrağımızı dalgalandırıyorsun. Bunun karşılığında köye gelmekten korkan, canları tatlı müfettişlerin ayağına yabancı bir okula gidiyorsun ve böyle bir değerlendirmeye tabi tutuluyorsun. Neyse…Sağlık olsun diyelim ve geçelim.
İşin özeti, hiçbir şey dışarıdan görüldüğü gibi değil…
“Öğretmenlik ne kolay, çalışma saatleri çok az, hem de tatili çok” diyenler keşke bir süre köy öğretmenliği yapsa ve neyin ne olduğunu bir görmüş olsaydılar.
Selam ve saygılarımla.
Necip ERKAN