Amasya… Anadolu’nun en güzel şehirlerinden biri. Bu güzellikleri kıskanmasınlar diye dağlar çevrelemiş iki yanını. Çıkılması ve inilmesi zor olan bu dağlar bir sevdayı çağrıştırır ona bakan gözlere. ‘Amasya’da doğmak kadar ölmek de saadettir’ cümlesi orada yaşayanların mutluluk ifadesidir. Amasya’da bir saat kalan bu şehirde sonsuza dek yaşamayı ister.
Bu güzel şehrin güzel misafirleri de olmuştur zaman içinde. İşte Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver bu aziz misafirlerden biridir. 1962 yılında yapmış yolduğu Orta- Anadolu gezisi sırasında Amasya mızı ziyaret etmiş Amasya’da son devir ulemasından şair, fazilet ilim ve marifetin örneği mutassavvuf Emri Efendiyle tanışmış, Süheyl Ünver için Emri Efendi ‘Amasya abidelerinden’ biri olmuş, dostlukları sadece bu şehirde kalmamış, mektupları uzağı yakın etmiş. Bir diğer abide de Amasya’nın canlı tarihi müze müdürü bilgi ve fazilet goncası Muammer Ülker bey olmuş.
‘Ne hoş yer yarabbi, iyi ve çalışkan insan misalleri çok’ diye tarif ettiği şehrimizle ilgili intibalarını ‘Amasya defteri’ ne almış olduğu notlarda şöyle belirtmiş Sn Ünver; ‘Orada sevdiğim Amasyalılardan seçkin dostlarımın arasında beş gün bulundum. Meğerse bir yerin sevilmesinde orada yaşayan güzidelerin ne kadar tesiri varmış. İtiraf ederim ki onların yanında bile kendilerine mütehassir saatler geçirdim. Şimdi onları yaşıyorum. Yanlarına gidip yaşamak hızlarından almam lazım imiş. Doğrusu Amasya ve Amasyalılara gıpta ettim. Gözüm ve gönlüm onlarla kaplı. Bunu da ebedi bahtiyarlığın icaplarından sayarım.’
Muammer Ülker, Süheyl Ünver cennetine Amasya’dan giren müstesna bir insan. Muammer Ülker’in Ünver’le olan dostlukları Süleymaniye Kütüphanesinde devam etmiş hocanın vefatından sonra onun hakkında en çok yazı yazan, bilimsel toplantılarda tebliğ veren kişi Muammer Ülker olmuş.
Süleymaniye Kütüphanesi müdürü Muammer Ülker’le Süheyl Ünver arasında ki bir sohbette şöyle bir konuşma geçer:
-Gelirken yolda kime rastladım biliyor musunuz?
-Kime hocam
-Azraile rastladım. Beni ne zaman alacaksınız diye sordum. Ne dedi hocam?
-Seni ne zaman boş bulursam o zaman alırım’ dedi.
İşte ben hep bu yüzden kütüphaneleri geziyor, boş zamanımın olmamasına dikkat ediyorum’.
Süheyl Ünver, geçen asrın son hezarfenidir. Doktor, tıp tarihçisi, neyzen, ebruzen, hattat, seyyah, medeniyet arkeoluğu ve ressam. Bunların hepsi ve daha fazlası da aynı zamanda eşi bulunmaz bir defterci Sn Ünver Anadolu’ya boş defterleriyle gidip dönüşte resim yazıları ile doldurulmuş olarak geri getiren bir insanın boş zamanı olabilir mi…
Evet Süheyl Ünver hoca bir tıp doktoru ama Türk insanın kültür anatomisini morg masalarında değil, evlerde, tarlalarda, camilerde, mezarlıklarda incelemiş, gittiği her şehirde tarihi bina ve mabetleri, kütüphaneleri varsa müzeleri gezmiş, yaşlı halkla temas ederek onlardan tıbbi ve mistik folklorla ilgili malzemeler toplamış bir gaye ve meşguliyet adamıdır.
Şahsiyata giden yolun merak ve meşguliyetten geçtiğine inanmış ‘Hayatta her şey boş, fakat çalışmak asla’ Ünver Hocanın dilinden düşürmediği bir söz olmuş.
Ünver hoca şifahilik hastalığının tahribatından şikayetçidir. Yani geçmişte yaşananların kağıda aktarılmış olmamasından üzüntü duymuş, Osmanlı padişahlarının hocalarla ilim adamlarıyla yaptıkları toplantılarda konuşulanlar, sohbetler kağıda dökülseydi bizler bugün bu hatıralardan yoksun kalmayacaktık. Bu nedenle artık kalemlere kağıtlara defterlere sarılmalıyız, mazimizden gelen milli ve ananevi servetimizi kaydetmekle milletimize vatan severlik vergisini ödemiş oluruz, herkes düşündüklerini, gördüklerini ve okuduklarını kaydetseydi, bugün kültür tarihimiz ne kadar zenginlerdi. Maalesef bu yapılmamıştır ama yapılmadı diye küsüp oturmak da caiz değildir’ diye düşündüğü için vermiş olduğu konferanslarda konuşmaya başlamadan önce yaptığı ilk iş dinleyenlerine A4 kağıdı ve kalem dağıtmak oluyordu.
Tasavvuf ehli, ilim ehli, insan-ı kamil Ünver Hoca Atatürk’le ilgili görüş ve duyuşlarını muhtelif yazılarında belirtmiş ona bağlılığını gösteren bu duyuş ve düşünüşlerin bazıları;
‘…Ankara’ya her ilmi toplantı veya kongreye gelirsek bizi mutlaka Atatürk’ümüzü ziyarete götürürler. Gitmediğim vaki değil. Herkes bu tanrı’nın tecelli ettiği büyük adama ta’zim duruşuna başlar. Ben içimden bir Fatiha okurum. Sözde Müslüman geçinen kendini bilmezler nankör olduğundan aleyhinde bulunurlar. Bu suretle hakk’ın bu tecellisine hakaret ederler. Bunları işittikçe tanrı’ya bu bühtandan utanırım. Tanrı onları ıslah etsin derim’
Aynı duyguyla bir başka yerde şunları yazmış;
’10.05.1965 Ankara’ya girerken Anıtkabir’in ışıklarını gördüm. Onu hayırla yad ettim. Ey Türk Milleti! Onu sev ve say. Evvel Allah onu sayesinde bugün hürsün ve hayattasın. Küfran-ı nimet edenlere uyma’
2017 yılında Merzifon kitap fuarından almış olduğum 650 sayfalık Süheyl Ünver hayatı şahsiyeti ve eserleri kitabının mündere catını, 88 yıl yaşamış bunun 75 yılını tetkik, araştırma ile geçirmiş bu memleketin irfan hayatına ömrünü adamış bir insan-ı kamili bir gazete sütununa sığdırmak zor.
14 Şubat 1986 Cuma günü hakkın rahmetine kavuşan Kültür insanımızı; Bir üniversitemizin hem de ilahiyat kökenli Prof. Ünvanlı, dekan makamlı bir öğretim görevlisinin Boğaziçi Üniversitesinde haklı talepleri için demokratik gösteride bulunan öğrencilere ‘Biz gece vakti işi bitirir, ertesi gün işe gideriz, bilin istedim’ şeklinde ki skandal ifadeleri, Prof Ünvanı almış dekanlık gibi bir göreve getirilmiş bir ilim adamının evladı gözüyle bakması gereken öğrencileri için sarf etmiş olduğu bu dehşetengiz sözleri bize Süheyl Ünver gibi bir değeri ve onun bu gibiler için yapmış olduğu isabetli bir tesbiti hatırlattı;’
‘Bazı adi düşünceli, küçük yaratılmış yani tekamülü noksan bulunan ve asırda oldukça mebzul (bol) görülen pespaye insanlar vardır ki cemiyetin nizamını bazan sureti haktan görünerek bozarlar ve etrafındakilere dostluk kisvesiyle ızdırap saçarlar ve çok defa dünya yüzünde hükümdarlardan tutun da en basit insanlara kadar kin ve hiddet aşılarlar. Bunlarla ne olur bilir misiniz? Memleket yıkılır, hanümanlar söner, ölümler, felaketler, mahrumiyetler artar’.
Öğrencilerine gelecek sunmak yerine ölüm tuzağı kurmayı düşünen Prof Unvanlı bu tipleri gördükçe ve tanıdıkça ‘Ah eskiler’ ‘Ne insanmış, ne kadar ivazsız-garazsız sevgilerinde katıksız insanmış onlar diyoruz, onları rahmetle anıyoruz.
Ve üzülüyor hayıflanıyoruz’ Bu fırının bir daha onların üslubundan bir ekmek çıkarmayacağını düşünerek’…