BİR RAMAZAN SOHBETİ…
Ramazan… Milletimizin töresi ve geleneği haline gelmiş iftar sofraları, sahura kadar süren eğlenceleri, diş kirası, mahyaları ve bu ayla ilgili fıkralar, latifeleri ile dini olduğu kadar milli bir ayımız.
‘Ramazan orucu müminlerin beş amelinden biridir. Namaz kılan meydandadır; görülür. Hacca giden, ortadır; bilinir. Zekat veren, saklanamaz; duyulur.
Oruç tutansa, görülmekten, bilinmekten, duyulmaktan uzaktır. Oruçta gösteriş, işittiriş yoktur. İbadetin kulla Allah arasında kalma kerameti vardır.’
Peyami Safa bu ayın değer ve manasını şu satırlarla anlatır. ‘Ramazanın insan nefsini maddi ve manevi bütün arsız isteklerine ve taşkın ihtiraslarına karşı feragata alıştırması bakımından yüksek bir ahlaki değeri ve manası vardır.’
Ramazan ayına güzellik katmış milletiz. Bu ay için geçmişte direkler arası eğlenceler tertip etmişiz yine bu ayda günahlardan uzak durma, yoksulları hatırlama hayır ve hasenatta bulunma gibi bir ramazan medeniyeti meydana getirmişiz.
Edebiyatımızın usta kalemleri de ramazanı değerlendirmişler ve bu kutsal ayın niteliklerini bir tarih ve kültür zenginliği olarak yazıya dökmüşlerdir. Refik Halit Karay ramazan hazırlıklarını, Hüseyin Rahmi Gürpınar ilk oruç tutan çocuğun heyecanını, Süheyl Ünver mahyaları, Yahya Kemal Beyatlı kandilleri, Cenap Şahabettin ramazan sohbetlerini anlatmışlardır.
Zamanımızın yazarlarından Tokat’lı hemşehrimiz Dursun Gürlek de ‘Dersaadet’te Ramazan Akşamları’ kitabında çocukluğumuzun tatlı heyecanı olan ramazanı tüm güzellikleri ve ayrıntıları ile anlatmıştır. Ne hazindir ki Dursun Gürlek gibi birkaç edebiyatçımız dışında günümüz edebiyatçılarında geçmiş yazarların kıvamında derinliğinde ve tadında ramazan yazılarına rastlayamıyoruz. Oysa bu yazılar geçmişten günümüze ve oradan geleceğe aktarılan bir kültür mirasıdırlar. Ayrıca bir şehrin kültür tarihi yazılırken, sosyolojik geçmişi analiz edilirken bu tür yazıların şahitliğine ihtiyaç vardır.
Teknolojinin hayatımızdan çekip aldığı eritip yok ettiği böylece unutulan değerlerin macerasını anlatan samimi sıcak nostaljik yazıları ve geçmişin ramazanlarının güzelliklerini anlatmazsak, yazmazsak yarın torunlarımızın yüreklerini neyle besleyeceğiz.
Geçmişte İstanbul konaklarında ramazan sofralarının kendine has güzelliklerinin anlatıldığı yazıları zevkle okuduk. Bir başka alem imiş o günün ramazanları.
Geçmişin ramazan güzelliklerini tatmış bir nesiliz. Bizler farklı bir iklimde yetiştik. Herkesin birbirine aşina olduğu küçük bir ilçede büyüdük. Dede nine sıcaklığını duyduğumuz kalabalık ailelerde yaşadık çocukluk ramazanlarını. O evleri orada geçen günleri ve içinde yaşananları hasretle anıyoruz. Sanki bir şeyleri o evlerde bıraktık. Şimdilerde çocukluğumuzun sokağından geçerken bir yabancı gibi kalmanın hüznünü yaşıyoruz. Çünkü çocukluğumuzun kerpiç evlerinin sokağında renk renk apartmanlar yükselmiş, o sokakta oyunla geçirdiğimiz saadetli zamanlardan geçmiş zaman kokulu hiçbir şey kalmamış. Nine dede çoktan gitmiş, anne baba yok. Komşular kaybolmuş ve artık biz o sokağın çocukları olmaktan çoktan çıkmışız. Evet zaman geçiyor, ömürler tükeniyor. Hayatı beraber paylaştığımız dostlar, arkadaşlar, tanıdıklar bir bir ebedi yurda göç ediyorlar.
Çocukluğumuzun ramazanlarından gözümün önüne ilk gelenler ramazan topu ve ramazan davuludur. İlçemizin iftar topu Taşova’ya hakim bir tepeden atılıyordu. Top iftardan saatler önce çöpçü Hüseyin dayı tarafından patlamaya hazır hale getirilir sonra minarelerde ışıkların yanması ve ezanların okunmaya başlamasıyla patlatılır ve oruçlar açılırdı. Topun hazırlandığı alan çocukların oyun sahası gibiydi. Buraya gelen çocuklar topun nasıl hazırlandığını merakla izlerler bir yandan da dik yokuştan kayarak eğlenirlerdi.
Ramazan davulu ise bir ramazan şenliğiydi. Gecenin sessizliğinde gümbür gümbür davul sesi ve Mocuk Kemal’in zurnasıyla sokakları tek tek dolaşarak insanları sahura kaldırması ve de bazı sokaklarda kendini sokağa atıp davulun peşine takılan çocuklar ayrıca rahmetle anıyoruz Kara İrfan gibi bazı evlerin önünde davulcuyu durdurup çalınan oyun havasıyla oynayarak bu eğlenceyi paylaşanlar aklımızda kalan ramazan güzelliklerindendi.
Yine 80 öncesinin o karanlık bölünmüşlük günlerinde Mocuk Kemal sağcıların mahallesinde ‘Genç Osman’ı’, solcuların mahallesinde ‘Memet Emmi’ yi çalarak geçermiş. Bazen de sokakları karıştırıp farklı havalar çalan Mocuk Kemal’i davulcu uyarırmış: ‘Kemal Memet emmiye dön Fazlı’nın sokağından geçiyok’.
2023’ün ramazanını güneydoğuda 11 vilayetimizde yaşanan deprem felaketinin acıları nedeniyle ramazan davulunun güzelliğinden mahrum olarak geçiyoruz yine bu yılın ramazanı seçimin konuşulduğu seçim havasına girildiği bir ay olacak. Bu münasebetle bu ayda ramazan açlığını sevgi ve hoşgörüyle giderip, tatlı yeyip tatlı konuşuruz özellikle de politikacılarımız bu inceliğe dikkat ederler inşallah.
Oruç ayı barış, merhamet ve insaniyet ayıdır. Dünyanın fani olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Ramazanın bir sevgi ve saygı ayı olduğu unutulmamalıdır. Ramazanın seçimden önce bir aya rast gelmesinin faydalı olacağını umuyoruz. Bu kutsal ayın manevi atmosferini bozacak kavgalardan, ağız dalaşından, devlet lisanı ve adabına yakışmayan sözlerden uzak durmak lazımdır. Bunu da ancak sevgi önleyecektir. Bilge bir doktor en iyi ilacın sevgi olduğunu söylemiş ‘Ya işe yaramazsa’ diye sormuşlar. Gülümsemiş ve şöyle yanıt vermiş: ‘O zaman dozu artırın.’
Daralan ruh dünyamıza ferahlık veren iftar akşamlarının, sahurların yaşandığı daha nice ramazanları yaşamak, bayram sevinçlerini paylaşmak duasıyla ramazanınız mübarek olsun…