Çocukluğunu Anadolu kasabalarında geçirenlerin hikayeleri birbirine benzer. Her birimizin ilçenin tepelerinde davun ağaçlarının tatlı ve dili burkan meyvesinden tatmışlığımız, Yeşilırmak’ta çimmişliğimiz, Herizdağa tırmanıp kasabayı yukarda seyrederken dağlara, gökyüzüne, yıldızlara bakıp, dünyayı gördüğümüz dağların çevrelediği vadilerden ibaret sanarak hayal kurmuşluğumuz ve de güvercinlerle ilgili anılarımız vardır.
Çocukluk günlerimizde kar ne çok yağardı. Her tarafı kar kapladığı için yiyecek bulamayan kuşlar kafileler halinde gübreliklere inerdi. At kuyruğundan yaptığımız kılcan denilen bir tuzak kurar, o soğukta kuşların tuzağımıza düşmesini beklemeye koyulurduk.
Güvercinle alakalı bu yazıyı yazmama sebep ‘Güvercin Hırsızları’ filmini seyretmem ve o flimde anlatılan hikayenin Anadolu’nun her kasabasında benzer bir şeklinin yaşandığına olan tanıklığımız ve aşinalığımız olmasındandır.
Flimde aile büyüklerinin güvercin sever çocukları için şikayet ve dertlerinişi de birbirine benzemektedir;
-Lan oğlum!… Eti yok, sütü yok, yünü yok, derisi yok bu boş işinen niye uğraşıyon. Niye gendine bir iş bulmuyon, Aylak aylak dolaşıyon böyle. Başka yapacak bir işin yok mu? Böyle kuş peşinde gez bakalım ne olacak. Allah hayırlısını versin.
Evet bir güvercin sevgisi vardı içimizde çocukken. Güvercin bizim halkımız arasında Peygamberimizin saklandığı mağarada örümceklerin ördüğü bir ağ kenarına yuva kurarak gizlenmesine yardımda bulunduğu için manevi olarak makbul bir kuş olarak sevilmiştir çok eskilerde posta işlerinde kullanılan güvercin, edebiyatta da yumuşaklık, sağlık, ürkeklik ve sessizliğin sembolü olarak yazıya girmiş, çoğu kez kuşlardan ilham alarak onlarla anlatmışız sevincimizi, mutluluğumuzu, aşıksak aşkımızı. Bazen sevinçten uçacak hale gelmişiz, bazen yüreğimiz pır pır etmiş, bazen gönlümüz kanatlanmıştır.
Evet güvercin o güzel kuş; Şehirden şehire kaleden kaleye kıtaları bulutları aşarak bir kere gördüğü yeri hiç şaşırmadan bulup taşıdığı mektubu adresine bırakan zeki kuş…
Camii avluları gibi yerlerde, şehir meydanlarında sürü sürü, süslü süslü kadife göğüsleri, parıldayan tüyleri, paçaları, renk renk endamlarıyla nazlı nazlı dolaşan insanla insanlaşmış çocukluğumuzun sevimli kuşları.
Güvercinseverlerin belirli günlerde kuş pazarları vardır. Orada kuşbazların karton kutuları içindeki güvercinleri nasıl bir şefkat ve gururla arada bir kutudan çıkarıp okşadıkları görürsünüz. Güvercin meraklılarının da bu pazarları heyecan ve zevkle izlediklerine şahit olursunuz kuşlar burada beliren fiatlar üzerinden alınıp satılır 1200 Tl, 1500 Tl, 1600 Tl satıyorum, sattım, çok güzel kuşlar satıyoruz çok güzel kuşlar var kaçırmayın, böyle bir takla yok, maşallah deyin. Var mı artıran. Bunlar manken kuşlar her yerde bulamazsın var mı artıran satıyorum sattım bağrışları güvercin alıcılarının ve satıcılarının bulunduğu mekanda mezatın alışılan seslerindendir.
Bugün 22 Mart 2021 bir gazetemizin bir köşesindeki bir haber; ‘Bu güvercin 100 bin, yavrusu 30 bin lira şeklindeydi’. Bursa’da Şebab cinsi güvercinlerin 100 bin liraya alıcı bulduğunu yazıyordu. Güvercinin bu fiyatta olmasının nedeni güzelliğiymiş…
Çocukluğumuzun kasabasında güvercin besleme hastalığını sürdürenler kar etmek, alışveriş etmekten ziyade, çok eski olan bu muhabbeti sürdürme gayesini taşıyorlardı. Kasabamızda Tomak Ahmet, Bankacı Fikri Yağcı, Kara İrfan, Küçük Araz, Çaydibli Sarı Fikri gibi Rahmeti Rahmana kavuşan ve Gönül Hayati, Mithat Koyuncu, Veteriner Mustafa Torun, Halil Kuru, Fatih Yolaçan bu muhabbeti sürdüren güvercin severlerimizdi.
Amasya Lisesinde arkadaşım Mehmet Kocur’un inşaat malzemesi ticareti yaptığı dükkanında bulunan kafeste beslediği güvercinler ve onu ziyarete gelen kuş bazların güvercin muhabbetleri bu hastalığın alkol ve sigara bağımlığından da öte bir hastalık, zevkli bir tutku olduğu gösteren en güzel örneklerden biriydi.
Hastalık derecesine varmış bu güvercin besleyicilerinin güvercinlerin takla atması en büyük eğlenceleriydi. Onlarla stres atıyor, onların yanında kendilerini iyi hissediyor, sıkıntılarını unutuyorlardı.
Apartmanlara taşınsalar da, beton bloklar arasında kaybolsalar da güvercin severler kafeslerinde güvercin ile olan ilişkilerini geçmişten günümüze devam ettiriyorlar. Gökyüzünde taklalar atan süt beyaz kanatlı bu güzel kuşları seyretmekten büyük zevk alıyorlar.
Murathan Mungan’ın güzel bir çocukluk anlatımı vardır; ‘Çocukluk başlı başına bir memlekettir, hatta sılasıdır insanın. Büyüdükçe sıla özleminiz artar, Hayat giderek gurbetleşir. Sanki ne yaşarsak yaşayalım hep gurbetteyizdir. Büyümek, gurbete çıkmaktır’ diyor Murathan Mungan
Şu pandemi günlerinde çocukluk memleketine sığınma ihtiyacını duyduk. Çocukluğumuzun güvercinlerini ve güvercin severlerini hatırladık. Zaman sokaklarından sıra sıra ölmüşleri, yaşayanları tanıdıkları geçirdik. Yazmak birazda yaşatmak da derler. Yaşatırken eskilerle hasret de gidermiş olduk.
Birazda ülkenin sesi olmanın suyumuzu toprağımızı ırmağımızı ağacımızı güvercinimizi yaylamızı börtü böceğimizi çiçeğimizi bilmekten geçtiğini hatırlattık okuyucularmıza.
Bize de şairin dediği gibi ‘Bir zevk-i tahattur kaldı’…