Temaları kardeşlik, ahlak erdem, yardımlaşma, sevgi, karşılıklı dayanışma, kadirşinaslık, feragat, fedakarlık olan dizileri daha çok sever olduk daha çok seyreder olduk. Anladığımız bugün yitirdiğimiz değerleri, kaybettiğimiz hasletleri bir insanı güzel yapan özellikleri anlatan dizileri takip ediyoruz.
Gazete haberlerinde, yazılarında tercihimiz de bu yönde. Gazeteleri okuyoruz (şimdi okuyamıyoruz çünkü Taşova ilçesinde gazete bayii yok, gazete gelmiyor) fabrika yangın haberleri dikkat çekiyor. Bir milletvekilimiz esrarengiz fabrika yangınlarını meclis gündemine taşıyıp ticaret bakanına bu konuyla ilgili sorular soruyor.
Son günlerde gazetelerde haber olarak sıkça okuduğumuz, tv ekranlarında itfaiyenin zorlukla söndürme çalışmalarını izlediğimiz bu sırlı fabrika yangınları aklımıza sigorta fıkralarını getirdi:
Büyük yangın çıkmış… itfaiye söndürmeye çalışıyor. Birisi telefonla yangının nerede olduğunu sorup öğrenince şaşırıyor:
“ Tuhaf şey! Orası sigortalı değildi”
Bir çiftlik sahibi komşusuna anlatıyor: “Ben çiftliğimi yangına ve doluya karşı sigorta ettirdim) öteki şaşırmış soruyor:
“ Pekiyi, yangını anladım ama, doluyu nasıl yağdıracaksın?…”
2017 yılında 182, 2018 yılının ilk altı aylık döneminde 78 fabrika yangını çıkan ülke bizim ülkemiz Türkiye. Yanan üretim yerleri fabrikalarımız, milli servetimiz işsiz kalan binlerce işçimiz bizim insanlarımız.
Ve gazetenin bir başka köşesinde “ Beyaz bisiklet Siyah bisiklet” başlığıyla başka bir yazıya gözümüz ilişiyor okuyup hüzünleniyoruz.
“ Genelde tramvaya kadar yürürüm. Bizim mahallenin sıra sıra bahçeli müstakil evlerini geçer, koruya ulaşır, oradan da tramvay durağına varırım. Ama bazen hava soğuk olur ya da ne bileyim geç kalırım işte o zaman internetten hurda fiyatına aldığım Hollanda yapısı bisikletime atlar hızla tramvay durağına ulaşırım. O gün de sokağın köşesinde ki yeşillikler içindeki kırmızı tuğlalı okulun zili çalmış, koca bahçesi sessiz kalmıştı. Bahçe kapısının önünde, saçağın altında duran bisikletime atlamış, henüz pedal çevirmeye başlamıştım biranda yaşlı komşumla karşılaştım. Güler yüzlü günaydın mesajı ile birlikte yol almaya koyulduk. Bir yandan sohbet ederken bir yandan da oldukça pahalı bisiklete gözlerim takılıyordu. Son modeldi. Sessiz ve hızlıydı. Benimkinin ise gıcırtıları nerdeyse sohbetimizi bastıracak kadar çoktu.
Mahalleyi ve koruyu geçip tramvay durağına geldiğimizde bisikletimizi park etmek üzere ayrılan yere yanaştık. Kilidi çözüp demire tam sarmaya başlamıştım ki komşumun hayret dolu bakışlarını fark ettim. Şaşkınlıkla beni izliyordu. Neden baktığını sormaktan kendimi alamadım. Bana “ Neden kilitliyorsunuz ki?” dedi. Şaşırmıştım. Onun bisikleti son model ve çok pahalı idi. Tramvay durağımız koruluk alanın yanında ıssız bir bölgedeydi ve ne kamera ne de bekçi vardı. Kendisininkini kilitlememişti. Ben de ona “ benimki ikinci el pahalı bir şey değil, sizinki çok özel, siz neden kilitlemiyorsunuz dedim” demez olaydım.
“ Bak genç adam burası benim ülkem, ben burada doğdum, burada yaşadım, bu ülkede resmi bir bürokratım. Ulusal ve uluslar arası anlamda da bilinen 67 yaşında ve çevrede tanınan biriyim. Bisikletime kilit takarak yurdumda hırsızlık olabileceğinin bir işaretini nasıl koyarım?…”
Utanmışlığımdan ne yapacağımı bilemeden hızla kilidi sökerek bisikletimi bisikletinin yanına koydum. Çok geçmeden tramvay geldi ve bindik koltuklara yerleştik, ineceğimiz duraklar ayrı ayrı idi. Ben dört beş durak sonra indiğimde o hala kitabını okumaktaydı. Tüm gün işlerimi görürken aklım bisikletimde kaldı. Kesinlikle ikimizin ki de çalınmış olmalıydı. Akşam vakti geldiğinde aynı durakta indim. O da ne ! tüm bisikletler yerli yerindeydi. Hiç biri çalınmamıştı.
Bahse konu olan bu olay elbette Türkiye de geçmiyor. Belçika da yaşanan bir olay.
Bisikleti kilitlemeyi hırsızlık olabileceğinin işareti olarak görüp bunu kendi ülkesi için hakaret olarak değerlendiren, işine bisiklet ve tramvayla giden, tramvaydaki zamanını kitap okuyarak geçiren bir bürokratın ülkesi Belçika…
Ve bizim ülkemiz. Bürokrat ve egemenlerin araba saltanatı… Sigortadan para almak için yakıldığı kuşkusunu uyandıran iki yıl içinde vuku bulan 260 fabrika yangını…
Çalanlar, fabrikamızı yakanlar aslında geleceğimizi de çalıyorlar. Ahlak ve erdem temeli üzerine yaşayanlar ise gelecek nesillere en büyük mirası bırakıyorlar ve geleceklerini inşa ediyorlar.
Ve de o ülkelerde demokrasi şöyle tarif buluyor:
“ Sabahın alaca karanlığında kapınız çalındığında, gelenin sütçü olduğundan emin olduğunuz rejimin adıdır demokrasi…”