Sadece okuduklarınız değil, yaşadıklarınız da sizi çok şeyle buluşturur, size hayata dair sorular sormayı, sorgulamayı öğretir. İçinde bulunduğumuz şu acılarla dolu zaman bizi ilgilendirmeli görmeli ve sorgulamalıyız. Sessiz kalıyorsak suç ortağıyız.

‘Geçmişten adam hisse kaparmış…

Ne masal şey!

Yirmi dört senelik(!) kıssa yarım hisse mi verdi?

‘Tarihi’ tekerrür diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

1999 yılında Gölcük depremini, yakın zamanlarda Elazığ, Van, İzmir depremlerini yaşadık. 6 Şubat 2023 sabaha karşı olan Kahramanmaraş Merkezli 10 kentimizde binlerce binamızın yıkıldığı, binlerce insanımızı yitirdiğimiz büyük bir afet yaşadık.

‘Coğrafya kaderdir’ Deprem kuşağında olan bir ülkeyiz. Depremleri önlemek mümkün değil ama binaların yıkılmasını insanların ölmesini önlemek mümkün. 1999 da 20 binin insanımızın öldüğü Marmara depreminden ders almadık ve tarih tekerrür etti.

İmar Barışı adı altında kaçak ve denetimsiz yapıları depreme karşı dayanıklı olup olmadığına bakmadan parası karşılığında yasal hale getirerek insanlarımızı o denetimsiz yapılara mahkum ederek sonlarını hazırladık. İyi bir kanun suçları cezalandırmanın değil, önlemenin yoluna bakar. Bu kadar insan niye öldü. Bunun sorumlusu depremdir diyemeyiz. Acımız büyük sırası değil, zamanı değil diyemeyiz. Bunun sorumlusu elbette var. Siyaset-bürokrat-müteahhit ve rant…

Dünyanın her yerinde önce rantı düşünenleri sistem engellerken biz yaşadıklarımızı kader olarak nitelendirip sorumluluktan sıyrılamayız ve de birkaç Veli Göçer’i suçlu gösterip aklanamayız.

Evet deprem bir doğa olayıdır, bunun afete dönüşmesi yerleşim alanlarında yapmış olduğunuz veya yapmadığınız uygulamalardan dolayıdır. Devletin en büyük görevi yurttaşının yaşam hakkını korumaktır. Bu ise afetlere dayanıklı, yaşamayı elverişli konut alanları ve kentler inşa etmek, denetlemek, eskiyenleri yenilemekle sağlanır.

Sabahattin Ali sanki bu günler için söylemiş; ‘Memlekette yapılan iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Bu topraklar üzerindeki insanlar, düşüncelerinden dolayı değil, yurdun ve halkın yararına yahut zararına yaptıkları işlerden hesap versinler.

Televizyon ekranlarında gördüğümüz her apartman yığıntısı yüreğimizi yaktı. Her kurtuluş görüntüsü sevinç gözyaşlarına boğdu bizi.

Moloz yığınları altında kurtulmayı bekleyen, yakınlarını kurtarmaya çabalayan barınma, su, gıda, çadır gibi temel ihtiyaçları karşılanamayan deprem zedelerden yükselen ‘Devlet Nerede’ çığlığı afet bölgesindeki koordinasyon eksikliğini yansıtıyordu ve de güvenli şehirler ve yaşamaya elverişli konutlar kurmak yerine, ranta ve temel bir hak olan konutun metalaştırılmasına odaklanan, bilim insanlarının uyarılarına kulak tıkayan ilgisiz kalan bir sistemin ülkeyi getirdiği noktayı anlatıyordu. ‘Devlet nerede’ çığlığı…

Arama kurtarma çalışmalarında afet bölgesindeki vatandaşlarımızın Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgeye geç intikalinden şikayeti vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri doğal afetlerde hep devreye girmiştir. Askerimizin EMASYA (Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma) çerçevesinde askeri görev sorumluluğu vardı. Milletimiz de afet günlerinde yanında evladı gibi gördüğü askeriyle kendini güvende hissediyordu. Mehmetçik manevi, psikolojik moral desteği oluyordu afetzedelere. Çadır kuruyor aş veriyor güvenliğini sağlayarak tarihsel sorumluluğunu yerine getiriyordu. Çünkü Türk ordusu kriz yönetimi için plan ve projeleri olan disiplinli bir ordu idi.

Türkiye’de siyaset hayatında asker ağırlığını demokratik ölçülere göre ağır bulanlar vardır. Burada haklılıkta olabilir. Fakat Türkiye şartları işte yaşadığımız deprem afeti göz önünde tutulduğunda bunun bir sakınca değil bir emniyet güven sibobu olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir.

Yaşanan bu karamsar tablonun tek tesellisi tüm toplumun seferber olup maddi manevi anlamda arama kurtarma çalışmalarına katılması, birbirini tanımayan insanların omuz omuza çalışması, depremzedelere yurdun dört bir yanından yapılan ayni ve nakdi yardımlarıyla yaratılan kardeşlik ruhunun tekrar harekete geçirilmesiydi.

Bu bir hafta içinde insanlarımızı kaybederken, insanlığımızı kaybettiğimiz hırsızlık yağma gibi kötülüklere de tanıklık ettik, iyilik için çabalayan milyonları da gördük.

Şimdi bize düşen görev mutlu huzurlu bir gelecek için ihtiyacımız olan bu mücadelede öncelikle ailesini, yakınlarını, arkadaşlarını, komşularını kaybeden herkesin hakkını aramak, birbirimizin yaşam hakkı, iyiliği ve geleceği için hak ve adalet üzere milletçe hep birlikte depremzedelere destek vermek olmalıdır.

Alanya, Manavgat taraflarında taziye için cenaze evine giden insanlar, cenaze sahibine yas yerinden ayrılırken ‘Allah acınızı unutturmasın’ diyorlarmış. ‘Allah size bugün ki acınızı unutturacak başka bir acı vermesin’ demeye geliyormuş.

Biz de Allah milletimize bir daha böyle bir acı yaşatmasın diyoruz. Ölenlere rahmet, yaralılara şifa diliyoruz. Acılarınızı yürekten paylaşıyoruz…