Alçak kelimesinin yanına gönül sözcüğünü koyarsanız gönül o alçak kelimesini kuvvetlendirir. Alçakgönüllülük gibi bir fazilet mertebesine taşır.

            Adam kelimesinin yanına da devlet kelimesini koyduğumuzda devlet adamı olur ki bizim sosyal literatürümüzde sözü ile özü, söyledikleriyle yaptıkları çelişmeyen adı saygıyla anılan, başarılı bürokratlara verilmiş bir unvandır.

             Günümüzde politikacı kelimesi güvensizliği çağrıştırırken devlet adamı tabiri de devlete duyulan güven nedeniyle devlet mehabetinin asıl unsuru olarak saygınlığı çağrıştırır.

            Toplumumuz kendine hizmet eden devlet adamlarına daima sevgi saygı ve vefa içinde olmuş hizmetlerini takdir etmiştir. Yerel bazda hiçbir ilçemiz, ilimiz yoktur ki kendisine hizmet eden sahip çıkan kaymakamını valisini aradan yıllar geçse de unutmuş olsun. Birçok ilde ilçede adları okullara, caddelere, köprülere, verilen valilerimiz kaymakamlarımızı unutulmaz kılan halkına yapmış olduğu başarılı hizmetleridir.

            Ancak ne hazindir ki bugüne kadar gelen iktidarlar siyasi iradenin bir mevkie getirdikleri bürokratlardan ömürlerinin sonuna kadar partilerine bağlı olmalarını yani devletin memuru değil de siyasi iradenin kulu olmasını arzulamışlardır.

            Erzincan Valisi rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nun valilik görevi esnasında vermiş olduğu bir konferansını izlemiştim. Devletin valisi devleti eleştiriyordu. Yozlaşan politik hayatı ve politikacıları eleştiriyordu. Yine Sayın Özal zamanında Başbakan Özal’ın bir il ziyaretinde kalabalığın içinde valiye çökmesini söylediğinde valinin cevabı devlet adamına yakışan bir cevaptır: ‘’Devlet çökmez ‘’ sayın başbakanım.

            Atanmış insanlar kendilerini sadece atayanlara karşı sorumlu hissederlerse, görev sürelerini halka hizmetle değil atayanları memnun etmekle geçirirler.

            Yine eskiye döneceğiz. Eski toplumumuzun sosyal münasebetlerindeki incelik ve zarafete bir bakalım. Vaktiyle teşrifat denilen, resmi protokol, bizim medeniyetimizin yani Osmanlı medeniyetinin terbiyesini teşkil eden temel kaide ‘’Edep ya hu” idi.

            Şimdi düşünüyoruz Afyon’da cephanelik patladıktan ve 25 askerimiz şehit olduktan 36 saat sonra patlamanın yaşandığı kışlaya incelemeye gelen Genel Kurmay Başkanımıza Afyon Valimizin kilim ve satranç takımı hediye etmesine, plaket vermesine ve sonrasında yapılan eleştirilere verdiği cevaba bakarak “edep ya hu” demez de ne dersiniz.

            Basınımız eskilerde yurdun değişik yörelerinde başarı gösteren kaymakamları haber yapardı. Ve bu kaymakamlarımız başarıları ile hak ettikleri valiliklere atanıp hizmetlerine devam ederlerdi. Tecrübeyi insanın başından geçen olaylar değil, onlardan çıkardığı ders olarak tarif edenler devlet adamlığında tecrübenin ne kadar önemli olduğuna işaret etmişlerdir. Sadece tecrübe de değil devlet adamlığı gibi bir kavram içinde emek ve çileyi de unutmamak gerekir. Bu nedenle devletlerin gücü silahlarıyla değil devlet adamlarıyla ölçülür demiş düşünürler…

            Bir yönetici tarifi hatırlıyorum. Yönetici; küreyi, yöreyi ve töreyi bilen etik, kendinden daha akıllı ve nitelikli insanları yönetecek çapta bir orkestra şefi… Günümüz politikacısına soralım.

-Değerli, çalışkan bir vali vardı. Niye harcadınız onu? Cevabın şu olacağından emin olabilirsiniz.

-Değerli ve çalışkandı ama bizden değildi.

Türkiye’mizi gerçekten seviyorsak hizmetin ehli olan kişileri arayıp bularak onlara hak ettikleri yerleri vermeliyiz.

Sayın Afyon Valimizin son icraatı bize Ahmet Cevdet Paşa’yı hatırlattı. Şöyle demişti paşamız yıllar önce…

“Devlet makamları mukaddestir. Onları layık olanlara, sadece layık olanlara vermek lazımdır.” Emanetleri ehline tevdi ediniz” emr-i şerifine uyulmazsa, ”şiraze-i devlet” sökülür, devlet düzeninde perişanlık ve türlü fenalıklar ortaya çıkar.”

Eleştirilerin şevk kırdığını, gayretleri söndürdüğünü bilenlerdeniz. Ancak art niyetsiz bir yürekle dememiz odur ki güçlü bir Türkiye yine güçlü ve verimli “Beşeri kadrolar” ile ayakta durur. Verimli, başarılı, idealist ve iyi teşkilatlanmış bir kadrodan mahrum bir ülkede yaşanacak olan bunlardır.

Yönetici yöreyi ve töreyi bilecek…

25 vatan evladının şehit olduğu bir yerde kilim pazarlamayı düşünen bir yönetici benim yöremi de töremi de tanımıyor demektir. Beni tanımayanların beni yönetme hakkı olmamalıdır…

 

10.09.2012