Öğüt verenler ülkesinin ve dünyanın sorunları ile gönlü sancıyan insanlardır. Kitabın adı ‘Devlet Adamlarına Öğütler’ Yazarı Defterdar Sarı Mehmet Paşa.
Arka kapakta, XVIII. Yüzyılda yaşayan yazar bu kitabı Osmanlı İmparatorluğunun yüksek mevkilerinde bulunanlara rehber olmak amacıyla yazdığını belirtiyor. Devlet felsefemizi ve idare adamlarına bakışımızı anlatan 300 yıl önce yazılmış ‘Devlet Adamlarına Öğütler’ kitabı 1969’da günümüz Türkçesi ve sadeleştirilmiş olarak tekrar basılmış, Rahmetli Bülent Ecevit’in yanından ayırmadığı bir baş ucu kitabıymış.
Defterdar Sarı Mehmet Paşa diyor ki:
-Ehliyetsiz kişiye rüşvetle devlet hizmeti vermeyiniz.
-Kayırma ve rica ile kimseyi göreve getirmeyiniz.
-İş yaparken müderrislere (Profesörler) ve bilginlere danışınız.
-Rüşvet gibi ilaçsız bir hastalık yoktur. Rüşvetten son derece çekinip perhiz ediniz.
-Emaneti ehline veriniz.
-Şöhret afettir. Hiçbir zaman şöhret istemeyiniz.
-Adınızı daima öne sürmeye çalışmayınız.
-Yazar bütün bu öğütlerin tutulduğu emanetin ehline verildiği rüşvetsiz, ricasız işleri çevirecek devlet adamlarının, harbi kazanacak askerlerin var olduğu bir devlet düzeninde tırnak içerisinde şu cümleyi de ilave ediyor: ‘Memleket yetişmiş adamsız, yetişmiş adam malsız olmaz’ yani böylesine önemli görevlere getirdiğin adamı doyuracaksın. Onu yarın endişesinden kurtaracaksın.
Defterdar Sarı Mehmet Paşa Kanuni zamanında yaşanmış bir olay üzerinden devlet adamlarına öğütte bulunuyor. Kanuni Sultan Süleyman bir gün meclisinde ‘Alemin velinimeti kimdir’ diye sorucunca herkes bir ağızdan:
-Her şeyin sahibi Padişahımız Hazretleridir. İnsaf sahibi Padişah bu sözü kabul etmemiş ‘Velinimet, bizi doyuran halktır’ demiş.
-Velinimet ve efendi ancak köylülerdir ki onlar Tarım ve rençberlik ile, huzur ve dinlenmeyi kendilerine haram ederek, elde ettikleri nimetler ile bizi doyururlar, buyurmuşlar.
Defterdar Paşa, vergi veren halka, özellikle köylüye karşı devletin anlayışlı olmasını öğütleyerek bürokratça davranışların kötülüğünü dile getirmiştir.
Devlet Adamlarına bir başka öğüt:
-Daima giderleri azaltmaya ve hazine gelirlerini çoğaltmaya özen gösteriniz. Devlet parasının beyhude yere harcanmasından kaçınınız diyor ve Hz. Ömer’i örnek gösteriyor:
-Hz Ömer, hilafeti günlerinde, geceleri devlet ve millet işlerinde uğraşırken yaktıkları mumu hazineden kullanıp özel işlerinde kendi kazancından aldığı mumu yakardı.’
Sarı Mehmet Paşa kamu görevlilerinin rüşvet almasına da kızıyor, sakın ha diyor. Tabii bir dost bir hediye getirmişse, onu almakta sakınca yok ancak hediye bir iş dolayısıyla değil, karşılıklı sevginin artması için verilmişse kabul edilebilir diyor.
Devlet adamlarına Hz. Ali nin de öğütleri var. Hz. Ali, devlet adamına ‘halkın çoğunluğunun sözüne bak’ diyor. Ve bir uyarıda bulunuyor.
-Sadece kodaman takımını dinleme. Neden mi? ‘Kodaman takımının iyi günlerde yükü ağır basar, kötü günlerde yardımı dokunmaz. Adaletten hoşlanmaz, İstemekten usanmaz, Verilince şükür bilmez.’
Bir başka öğüt… Önce soru:
-Devlet adamı en çok kimi beğenmeli? Hz. Ali’den yanıt:
-En ziyade onu beğenmelisin ki, sana acı gerçekleri herkesten ziyade o söylesin. Hz. Ali’den günümüzde uyulması çok zor bir öğüt:
-Alkışa ve yersiz övgüye hoş görü gösterme.
Öğütler, eskilerin hayat yolumuza dikmiş olduğu sosyal uyarı levhalarıdır. Sarı Mehmet Paşanın öğütlerine kulak verilseydi Mehmet Akif bu satırları yazar mıydı?
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey.
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi.
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.
Hiç ibret alınsaydı,Tekerrür mü ederdi.
Günümüz devletlülerinin öğüte pek ihtiyaçları yok. Şimdi ihtiyaç ‘övgüye ve alkışa’, itibar derseniz ‘Ehliyetsiz kişiye’…
Öğütler acı gerçekler için söylense de devletin her makamında ve her zaman değerli, dürüst idarecileri olmuştur ve olacaktır. Devletimiz onların yüzü suyu hürmetine ayakta kalmış ve kalacaktır.
Öğütler gelecek nesillere uyarma görevini yapmaya çalışıyor. Devlet namusunun ancak namuslu, adil memurlarla kurtarılacağı gerçeğini uyararak söylemeyi yeğliyor. Bu fani dünyada devlet ve saltanattan beklenen, lezzet ve hazları yerine getirmek değildir. Belki hayırlı faydalı işlerle temiz adını sürdürmek ve iyi anılmayı ebedileştirmektir.
Kulak verile, ibret alına…