Dünü, yarından daha çok konuşur olduk. Geçmişe hasret aslında güzelliklere özlemin ifadesidir. Nostalji kavramının çekirdeği olan “Nostos” eski Yunancada dönüş, “Algos” ise hüzün demeye geliyormuş. Nostalji; geriye dönme arzusundan kaynaklanan ve karşılık bulamayan bir hüzün, hatta acı çekme halidir. Şair Mahir’e “ Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz” sözlerini söyleten geçmişin tatlı anılarına duymuş olduğu özlemdir.

Yazma heveslileri  okuyanları ile güzel şeyleri paylaşmak isterler;

Herc ü merc oldu cihan eski letafet kalmadı

Bülbülünde nağme yok, gülde zarafet kalmadı   diyen şair karamsarlığında yazmak istemezler ama halden şikayet zamanımıza has bir dertleniş de değildir.

Biz sohbet milletiyiz. Bir yılı aşkın yaşadığımız korona salgını muhabbeti bitirdi, yalnızlaştırdı insanlarımızı.

Geliniz bugün nostaljik bir geziye çıkalım. Yaşadığımız günler bizi eskilerle dost ve ahbap olmak, etraflarında dolaşmak, onları sevmek ve anlamaya çalışmak gibi duyguları çağrıştırıyor.

Dönüşü olmadığını bildiğimiz bir daha geri gelmeyecek olana yitirdiklerimize özlem duyuyoruz. Bu özlem birazda yaşanan güzelliklerin geçmişte kalmasından ve yaş almamızdan. Hayıflanma yazıları okuyucuları üzse de bunlar hayatımızın gerçekleridir.

Son 50 yılda kaybettiğimiz en önemli değerin mahallemiz olduğunu söyleyebiliriz. Öyle olmasaydı Taşova gibi küçük bir ilçede “Mahalleli Buluşuyor” adı ile yapılan etkinliğe yüzlerce kişi koşup gelir miydi ?. Mahalle dediğimiz bu kıymetli varlığımızı gaflet ve hatta ihanet yolunun kurbanı yaptık.

Çok şeylerin değiştiğinin farkındayız. Çevre değişiyor, insanlar başkalaşıyor, kuşaklar arası kopukluk derinleşiyor. Eski mahallelerde saygı ve sevgi üzerinde kurulu ilişkilerin yaşandığı insani ilişkiler zayıflıyor. Değişimin nasıl farkında olmayalım. Bir zamanlar müşteriyi müşteri gibi değil de hatırlı bir dost, bir misafir anlayışı ile karşılayan o esnaf bugün ne yazık ki bu güzel muameleyi unutmuş görünüyor.

Kimselerin artık doğduğu evi bulamadığı, her şeyin hızla değiştiği, kirlendiği, bozulduğu vahşice talan edildiği ülkenin her yerinde o feci müteahhit zevksizliği ile fotokopi  şehirlerinin oluştuğu şehirlerimizin kimliklerini yitirdikleri bugünü yaşıyoruz.

Bahçeli kerpiç duvarlı birbirinin güneşine saygılı komşu hakkı gözeten evlerin insan kokan sıcaklığını beton duvarlı apartmanlarda bulabiliyor musunuz ?. Eski mahalle eşrafının sohbetini aydın görünümlü insanlarla paylaşabiliyor musunuz?. Bahçeleri yok eden devasa apartmanlarla kalabalıklaşan yeni mahallelerde insanımız yalnızları yaşıyor.”Sevgi, Saygı,Birlik ,Huzur, Neşe gibi isimler verdiği apartmanlarda kaybettiklerini arıyor.

Apartman deyince bir anekdotu okuyucularımızla paylaşmak isteriz;

Eski ahşap İstanbul evlerinin ön cephesinde “ya Hafız” levhası Dua mahiyetinde “ Allah Korusun” anlamına geliyor. Ahşap evlerin ayrı bir özelliği ve güzelliğiymiş bu levhalar.

Eski zaman evlerinin nazar boncuğu gibi alınlarını süsleyen  “Ya Hafız” levhaları Osmanlı zarafetinin inceliğini yansıtıyormuş.

Keçecizade Fuat Paşa İstanbul’u ziyarete gelen Avrupalı bir meslektaşının (yabancı diplomat) gezdirirken evlerde bol miktarda gördüğü (Ya Hafız) yazısının ne anlama geldiğini sorunca;

_ Ekselans ! Bunlar Osmanlı Sigorta Şirketlerinin amblemleridir!der.

Sokak isimleri bir şehrin tarihi hafızalarıdır. Sokağa verilen ad toplumun genel kabulünü yansıtır. Sokak isimleri ilk konduğu yıllar öncesindeki gibi aynen yaşatılmalıdır. Artık hikayesine özelliğine göre değil her seçimden sonra seçilenlerin kaprisine göre ya da hükümetine göre değişen sokak isimleri zamanlarını yaşıyoruz.

Yaşlananlar çocukluk çağlarına sığınırlarmış. Evlerimiz sokaklarımız çocukluk hatıralarıdır. Geçmişten bir şeyler bulmak için gecenin bir vaktinde çocukluğumun sokağından çok geçmişliğim vardır. İnsan büyüdüğü çocukluk ve gençlik yıllarını yaşadığı yerleri terk etmemeli beraber yaşlanmalı…

Eski şehrinizi hissederek geziniz. Eski şehrin size söylediklerini işitmeye gayret ediniz. Duyacaksınız ideal kent sosyal mesafeye özen gösteren yalnıza kazanç düşünerek mekan üretmeyen, insanın yaşamının değerini hesaba katarak düzenlenmiş kenttir. Ve o kent insanların hatıralarının ortadan kaldırılmadığı bir kent olmalıdır. Okuduğumuz ilk okulumuz yıkıldı, orta okulumuz yıkıldı, Amasya Lisesi yıkıldı. Nişantaşı Eczacılık Yüksek Okulu yıkıldı.

Geçmişimizi bize sormadan silenler bizi geleceksiz bırakıyor. Hangimizin sokağı aynı kaldı. Doğduğumuz, büyüdüğümüz, oyunlar oynadığımız sokaklar meyvelerini aşırdığımız bahçeler bir bir yok oldular. Anılar. Nereye baksan, nereye dokunsan acıtıyor…

Herkes sokağının hikayelerine sahip çıksın. Yeni kuşak kentine daha fazla sahip çıkıyor. Şimdi gençlerimiz; “ Kentte yapılacak düzenlemeleri kentin efendisi vatandaşlarımıza sorunuz” diyor ve Ahmet Hamdi Tanpınar’a ait bir cümlesini hatırlatıyor.

“ Yeninin taraftarıyız fakat eskiye bağlıyız”.