Cumhurbaşkanımız “İslamı 14-15 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.Beni bir çok hoca efendi tefe koyacak o ayrı mesele.Rabbim bizi tefe koymasın.Biz dinde reform istemiyoruz. Haddimize mi ?…” sözleri ile yeni bir tartışmayı araladı.

Dini konuların ehil ellerin konusu olduğunun idrakindeyiz.Bu mevzuda düşüncelerimizin hatasız olduğundan emin olmadığımızı da öncelikle belirtmek isteriz.

Fransızlar taassup sahibi adama fanatik derler.Fanatik kendi inancının zaferi için ihtiras duyan ,hoş görüsüz , şiddete başvurmaya hazır adam manasına gelir.Bunun Osmanlıcası softa ,yobaz dır.Yobazlık denince aklınıza sadece dini konulardaki yobazlık gelmesin.İlim yobazı,politika yobazı,tarih yobazı gibi yobazlıklar vardır.

Yaşadığımız sorunları “Yaşasın “ veya “Kahrolsun”  la çözemeyiz.Ülkemizde fikir meselelerini , dini meseleleri kavgasız mahkemesiz tartışan fikir adamları az olduğu için bizleri bu konuda aydınlatacak bir münakaşa imkanından mahrumuz.

Konuya , yıllar önce karakaplı defterimin sayfalarına Ömer Lütfü Mete’nin yazmış olduğu bir kitaptan aldığım bazı satırları sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum.

“Bidat korkusu ,ictihat dinamiğini bastırmıştır.Yozlaşma kaygısı gelişim ve değişim ihtiyacına işleyebilen bir kurumsal yaklaşımın önünü kesmiştir.Sapma korkusu ve değişim ihtiyacı her iki kaygıyı uzlaştıracak ve her zaman geçerli olacak bir teknik bulmak kolay değildir.Eğer bu karmaşık durum aşılacaksa bunların tartışabilirliği üzerinde ittifak etmekten başka yol yoktur”

“Yüce yaratıcı eğer dileseydi , milyar kere,milyar tane ayet de indirebilir, hiçbir ihtilaf ve tartışmaya meydan bırakmayacak kurallarla bütün çağlarda insanların tamamını disipline edebilirdi.Yine yüce yaratıcı dileseydi, mesela gök yüzüne yıldızlarla her kesin okuyacağı şekilde ayetlerini yazıp hükümlerini bildiremezmiydi?

“Böylece ,kimsenin inkar edemeyeceği , tartışmaya meydan vermeyen kurallarla insanları sıkı bir denetim altında tutamazmıydı.Bunları yapmaktan aciz olmadığına göre bizi derin ve ağır bir sorumlulukla sürekli sınayarak geliştirmeyi murat ettiğini düşünmek durumunda değilmiyiz” diyen Ömer Lütfü Mete “kadın kavramı” konusunda da eleştirel yaklaşımlarda bulunuyor:

“Bir erkeğin zihninde kadın kavramı ile birlikte her şeyden önce insan çağrışımının meydana gelebilmesi için klasik deyimle o kişinin “kamil insan” olması gerekir.

Biliyoruz ki , günümüzde bazı müslümanlar ahir zamanda unutulmuş bir sünneti ihya edenin yüz şehit sevabı kazanacağı şeklindeki peygamber müjdesinden yararlanmak için birden fazla kadınla evlenme konusunda adeta cihat heyecanı ile yaklaşmaktadırlar.

Neden başka terk edilmiş sünnetlerden biri veya bir kaçı değilde özellikle şiddet ve şehvetle bu? Bu yönelimde sünneti ihya duygusumu yoksa sadece cinsel doyumsuzluğa kutsal kılıf uydurma gayretkeşliği mi ağır basmaktadır.Şüphe yok ki bu günkü Müslüman erkeklerin çok azı böyle bir söylemde yüzde yüz samimidir.Çogunlukla yalan söylenmekte , kasık kaşıntısı kutsallaştırılmak istenmektedir. Şehitlik gibi yüce bir ülküyü belinden aşağı indiren adam , örf kızağı ile şehvet sörfü yaparak cennete uçtuğunu zannedebilir.

Kadın fitnesi öyle     “hakiki şeriat mayoları” “haremlik selamlık plajları” gibi her biri ayrıca komplex bir durum olan gülünç seçenek veya çözüm saplantıları ile geçiştirilecek bir alan değildir.Her fitne gibi mutlaka kadın fitnesi de öncelikle insanların kafasında dır; Ağırlıklı olarak da erkeklerin kafasında dır.

Bugün Cumhurbaşkanımızın güncelleşme ile murat ettiği etrafımızda İslam adına sergilenen tüm ilkellikler , çirkinlikler , kaos ve kargaşanın Müslümana gerçek dinin anlatılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermek içindir.

Bu tür manzaralardan rahatsızlık yeni değildir.Muhammed İkbal  1920 lerde şöyle diyordu: “Eğer biz İslamın bir üstün değerler sistemi olduğunu Müslüman olmayanlara anlatmak istiyorsak , onlara her şeyden önce bizim İslami temsil etmediğimizi söylemek borcundayız.İslam denince akla problemler , çıkmazlar ve çekişmeler geliyorsa bunun sebebi islam değil müslümanlardır.Ümmeti kaldıracak ruh kuran ruhudur.Kuran dışında her şey , kuranı bilmek  ve yaşamak arasına konmuş engellerdir.

İslami konuların ehil ve yetkin kişileri, güncellemenin dinimizin kutsal kitaba göre yapılandırılması manasına geldiğini , dinin özüne ve kaynağına dönmek olduğunu vede en güzelin bulunması uğruna mevcutla yetinmemek anlamına geldiğini ancak marazi güncelleme saplantılarının bu bahse girmediğini söylüyorlar.

Milli şairimiz Mehmet Akif dindar bir insandır.”Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı” derken ,çağın gelişmelerini dikkate alan bir Müslüman bilincin oluşmasını istemektedir.

Allah adına , din adına yapılan her işte aldanmamak için , din adına söylenen her şeyi dinin tek kaynağı olan Kuran’ın süzgecinden geçirmek gibi bir ilke benimsenmiş olsaydı ilçemizde bir partinin Afrin Şehitleri için okuttuğu mevlitte görev alan hocalarımıza hakaret edilmezdi.

Yüce dinimiz insanlık ideallerine en yüksek değeri vermekte iken bizim Avrupa da yaşayan bir vatandaşımız kendini akla gelecek en berbat bir hüviyetle göstermiş   mevlüt okuyan hocalarımızı fetoculukla ve hainlikle itham edip kaç paraya satıldınız, arkanızda namaz kılınmaz gibi insanlığa ve Müslüman yakışmayan bir yorumda bulunmuştur.

Ünlü İngiliz şarkıcı Yusuf İslam belki de “Ben Kuran okudum müslüman oldum.Kuran’dan önce Müslümanları tanısaydım müslüman olurmuydum bilmiyorum” sözünü bu tipler için söylemiş olsa gerek…

İslam dünyasını saran karanlık , islamiyetten değil , onun esaslarını unutmaktan doğmuştur.Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Müslüman olarak hem en mükemmel dine mensup olmak, hem de gerilikten kurtulamamak galiba islami kavramları derinlemesine tartışmadan benimsemiş olmamızdan ileri geliyor…