Günler Kısaldı.Kanlıca’nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen son baharları.
Kanlıca’nın ihtiyarları gibi olduk.Bir bir hatırlıyoruz çocukluğumuzun sokağında ki evleri ve orada yaşayanları…
O sokakta çocukluğunu yaşayan arkadaşım Gönül Hayati ile eski mahalle muhabbeti yaptığımızda söyledikleri aklıma düşüyor;
“Bazen canım daraldımı çocukluğumun geçtiği o sokağa dönüyor özellikle gecenin geç vakitlerinde araba ile ağır ağır ilerlerken o çok eski anıların şahitleri evleri hayal ediyorum.Çocukluğum , o evlerde oturanların , arkadaşlarımızın el ayak izlerini hayallemek , o sokağa sinmiş hatıralara dalmak benim için hayali cihan değiyor.
Sokaklarımızı çağdaşlığın kaprislerine feda ettiğimizden beri onların eski hallerini arar olduk, ki bizim ilçemizin sokakları zaruretlerin değil , bir plan üzerine şekillenen bir kadastro şahaseridir.Eski sokaklarımız kendine mahsus şahsiyetlerini, dokularını kaybederken , onlarla birlikte yokluklarını kabullenemeyeceğimiz değerleri de kaybettik.Şimdi sokağımızda gezen yabancılar aslında apartman komşularımız ama çoğunu tanımıyoruz.
Zamanımızda bahçelerin aslında arsa olduğunu sokaklara kısa zamanda dikilen apartmanlarla öğrenmiş olduk.Evlerimizi yan yana inşa etmiştik.Şimdi üst üste koyduk.Mahallemiz orada yaşayanlara ait bir dokuydu, sokaklarımız sokak sakinleri için bir sığınak , çocuklarımız için mutluluk alanları idi.Onları umuma açtık.
Bizler dünleri çok, yarınları az olan yaştaki insanlar olarak mahallemize, sokağımıza, o eski evlerimize özlem duyan kuşağız.Çünkü o sokaklar birbirlerini tanıyan, aile sıcaklığının yaşandığı mekanlardı.Niyazi beyin evi,Ahmet onbaşıların evi, Emin beyin evi, Veyis ağaların evi,Fitnet ablaların evi,İlyas ağanın evi,HasanAli ağaların evi,Veysel emmilerin evi,Tiryakilerin evi dostluğun acı ve sevincin paylaşıldığı , aile büyüklerinden ismini almış ocak evlerdi.
Ve o sokakta bulunan bahçeli evlerden birinin farklı bir durumu vardı.Veyis ağaların evi arsası küçük bir sanayi sitesi gibiydi.Çünkü o evin sınırları içinde onlarca iş kolunda üretim ve hizmet veriliyordu;
Ön tarafta Bülbül teyze iki odalı evinin birinde tahta tezgahında kilim dokuyordu.Diğer odada topal Dursun adıyla maruf abimiz simit ve nefis un kurabiyesi imal ediyordu.Aynı evde evin reisi Mustafa dayı hafta günleri ilçe pazarında satacakları köfteyi hazırlıyorlardı.Altmışlı yıllarda aynı evin yan tarafında gazoz imali yapılıyordu.”Yeni Hayat Gazozu” adıyla tanınan gazozu bizler ilçe meydanı dene pazarının bir köşesinde “Yakma milleti Muhsin” bağırışları ile Veyis ağanın testere ile açtığı gazozların dışarıya taşan köpükleri ile içenlere takdim ettiği o manzarayı hatırlıyoruz.
O arsada iki odada köyden okumak için gelen öğrenciler kalıyordu.Yani pansiyonculuk yapılıyordu.Bahçenin orta kısmında yer alan Dut ağaçlarının yapraklarından ipek böcekçiliği yapılıyordu.Bahçenin boş kalan bir başka bölümü ilçe pazarına gelen vatandaşların at ve eşeklerinin park yeriydi.Yani hancılık yapılıyordu.O arsada bisiklet ve de Pazar için terazi ve çadır kiraya veriliyordu.Baskül ile tartım yapılıyordu.Veyis ağa otel işletmeciliği yapıyor oğlu Fevzi abi ciple nakliyecilik yapıyordu.Ve aynı zamanda ayrıca her akşam Muhsin ve Kemal’in ahıra sokmakta zorlandıkları at ve taylara ait olan ahırları mevcuttu.
Kısaca Veyis ağanın sokağımızda ki o arsasının içinde küçük çapta tekstilden gıdaya ,nakliyeciliğe,çiftçiliğe kadar değişik iş kollarının olduğu bir hayat üniversitesi vardı.Veyis ağanın çocukları da bu okulda staj yapan öğrencilerdi.
Ve bu yazdıklarım da ona dairdir.Sevgili Muhsin Önal’a …
Sokağımızın sessiz sakin emekli şoförü Hacı Muhsin’i kaybettik.
Ev hanesinin gözünde baba gölgesi dağ gibi ,kapılardan sığmayan adamlardır.Ev için eksilmez bir devamlılıktır baba.Bütün evi , sokağı ve hayatı dolduran babadır.Baba için hayatın anlamı evin çekip çevrilmesi, karınların doyması, ele güne muhtaç olmadan çocukların büyütülmesidir.Babaların yerleri asla dolmaz.Bu yüzden babanın ölümü evde tarif edilmez bir boşluk doğurur.Evin direği yıkılmış güneş batmış,ev tenhalaşmış , zaman durmuştur ev halkı için.Geriye sahipsiz boş bir ev kalmış gibidir.Artık onun kokusu, yüzünün sıcaklığı aranır odalarda.Eşyalarda elinin sıcaklığı yoklanır.Uzaktan gülümsediği hayal edilir.
Hacı Muhsin güzel bir baba olduğu kadar senelerce bizleri güvenle gideceğimiz şehre ulaştıran usta bir otobüs şoförüydü.
Onlar “Ömür Biter Yol Bitmez” sözünün hakikatine erişmiş ,çoluk çocuk yüzünü görmeden yıllarca direksiyon sallamış , yolda düşünmüş,yolda karnını doyurmuş,yolda dinlenmiş tatlı bir frenle ırgalanarak uyandırdıkları “Feşmekan
Turizmin Sayın Yolcuları Kaptanımız Yarım Saat Yemek ve İhtiyaç Molası Vermiştir” anonsları ile uykusuz ve bitkin suratlı yolcularını bilmem ne tesislerine ulaştırarak , tesis sahiplerince ağırlanan , para kazanmanın en meşakkatli tarzını seçmiş emekçilerdir.
Aile ve çocuk birbirinden ayrılmaz bir bütündür.24 Ağustos 2003 yılında meydana gelen trafik kazasında kaybettikleri evin tek oğlu güzel çocuk Hayati’nin ölümü aile için acıların en dayanılmazı olmuştur.O günden sonra baba ve anne Hayati’nin acısıyla sağlıklarını yitirmişlerdir.
Düşünürün biri “Yazmak Yaşatmaktır” demiş. Aslında sokağımızın evlerini orada yaşayanları hatırlarken zamanı diriltiyoruz.Onlarla gizliden gizliye hasret gideriyoruz.Ama dostlarımızı kaybettiğimizde gönlümüzden şöyle bir hayıflanma geçiyor. “Seninle şöyle bir oturup konuşamadık”
Bir dostu kaybettikten sonra telaffuzu edildiğinde ne kadar dokunaklı bir cümle değil mi ?
Küçük bir ilçede yaşıyoruz.Bir dünya telaşına kapılmış gidiyoruz.Birbirimizi görmeden yaşlanıyoruz.
Sevgili Hacı Muhsin, sessiz sakin mahallemin güzel insanı “Seninle Şöyle Bir Oturup Konuşamadık” mekanın cennet olsun,sevenlerinin başı sağ olsun…