“HAKLI HİSSETMEK” (Naci Konyar)
Toplumun eleştirel tutumunu ideolojik perspektif ürünü olarak algılamak, her eleştiriyi nizama aykırılık olarak değerlendirmek körlüğe işarettir. Bir ülkede çoraklaşma eleştiri noksanlığından başlar.
Güzeli aramak ve güzeli güzel söylemek derdimiz. Ancak yaşamda sadece güzellikler yaşanmıyor. Yaşamın çirkinlikleri de bu hayatın gerçekleri. Yaşadığımız, tanığı olduğumuz, öğrendiğimiz bir vakaya ayna tutmak bundan başkalarını haberdar etmek, yorumlayıp yazıya dökmek, topluma gerçekleri göstermek yazarların görevlerindendir. Toplumun aydınları, sanatkâr ve yazarları elini taşın altına koymak ve milletini alakadar eden mevzularda suya sabuna dokunmak zorundadırlar.
Spor, özellikle futbol insanlığı birleştiren en büyük etkinlik olup kitlelere ulaşma açısından ilk sıradadır. Spor toplum hayatımızın bir parçasıdır. Siyasetle birlikte en çok muhabbeti yapılan toplumsal hastalığımızdır.
Futbolcuların motivasyon, çaba ve disiplin isteyen hazırlıkları, antrenmanları, onların kavga etmeden hatta bir dostluk ortamında yarışmaları maçları ve bütün bu etkinlikleri düzenleyen bir federasyon maçların hakemleri, il ve ilçeleri temsil eden takımlar ve bu takımların vefalı taraftarları, galibiyetler, mağlubiyetler, beraberlikler maçlardan sonra yapılan maç kritikleri futbolun insanlarımızı ne kadar ilgilendirdiğini ve sevildiğini kanıtlayan olgulardır.
Zeki, çalışkan ve ahlaklı sporcu tanımı Atatürk’ümüzün tanımıdır. Toplumun büyük çoğunluğunun köşe dönmeyi bilgelik saydığı bu zamanda liyakat, disiplin, bilgi, irade ve fedakârlık isteyen bir spor ahlakına ulaşmak zordur. Türkiye’de demokrasi, partiler, eğitim ve birçok dal gibi sporumuz da topaldır. Bir maç sonrası hakemin darp edilmesi de bu topallığın bir göstergesidir.
“Haklı hissetmek zarar vermeye izin verir” cümlesi hakemi darp eden bir kulüp başkanı ve takımını sahadan çeken başka bir kulüp başkanı için ne kadar uygun düşüyor. Son haftalarda futbolda ülkemizde gariplikler yaşanıyor. Olay malumunuz, bir futbol hakemi maçtan sonra, maçını yönettiği takımın başkanı tarafından yumruklanıyor, yere düşüyor, tekmelenip darp ediliyor. Cumhurbaşkanından, kulüp başkanlarına, siyasi parti başkanlarından, kulüp antrenörlerine kadar geçmiş olsun ve olayı telin tiwitleri atılıyor. Olay kınanıyor. Federasyon derhal toplanıp ligleri süresiz erteleme açıklamasını yapıyor ama iki gün sonra maçların tekrar başlatılacağını bildiriyor.
Sabrı kâmil insanın zamanı tasarruf şekli olarak tarif ediyorlar. Muhafazakâr bir partinin iki dönem milletvekilliğinde bulunup, başkentimizin güzide bir takımının kulüp başkanlığını yapan bir zatın davranışı kâmil insan tavrına yakışmamıştır.
Şiddete karşıyız. Bir futbol hakeminin kararları nedeni ile darp edilmesini doğru bulmuyoruz. Futbol medenî dünyanın en çok sevilen sporu. Dünya, tüm devletlerin önemli kulüplerini, onların başarılı futbolcularını tanıyor. Ülkemizde yaşanan bu olayın dünyada hemen duyulup tepki gösterilmesi, futbolu sevenlerin bu spor dalına olan ilgi ve alakasını gösteriyor. Ancak bütün mesleklerin saygıya layık olduğunu düşünürsek bu ülkede hastanelerde darp edilen doktorlar, okullarda dövülen öğretmenler, sokaklarda katledilen kadınlar için böyle bir tepkinin gösterilmeyişi biraz garip kaçmıyor mu? Ülkede onca doktor, öğretmen şiddete maruz kaldı, böyle bir tepki gösterilmedi. Hastaneleri kapatalım, okulları tatil edelim denmedi. Hakemlerimizi değersiz bulmuyoruz ama bu vatanın eli öpülesi öğretmenlerinin, fedakâr doktorlarının bir hakem kadar değeri yok mudur? Eğitim ve sağlık spordan daha mı değersizdir?
Türkiye’de son yıllarda sporun tabana yayılması konusunda çok şeyler yapıldı. Statlar, yüzme havuzları, çim sahalar. Ancak futbolda para icat oldu mertlik bozuldu. Futbol artık başlı başına bir endüstri, bir sektör oldu. Bu endüstriyel futbolun fakir olanı sadece taraftarlar.
Bu ülkenin yetiştirmiş olduğu deneyimli teknik direktör Şenol Güneş şöyle demişti: “Eskiden futbolu fakirler oynar, zenginler izlerdi. Şimdi zenginler oynuyor fakirler izliyor.” Medya patronları, reklamcılar, kulüp yöneticileri, futbolcular, antrenörler, yorumcular bunların hepsi taraftarların duygularını sıcak paraya çevirenlerdir. Özellikle yönetici konumundakiler kendilerine şöhret ve para kazandıran koltuklarını bir türlü bırakmak istemiyorlar.
Evet, sporla çağdaş dünya topluluklarının etkinliklerine ortak oluyoruz. Eğer çağdaş dünyanın üyesi olma gibi bir amacınız varsa çağdaş davranış alanlarında dünya ile beraber hareket etmemiz yani hakem darbı ve takımın sahadan çekme gibi spora yakışmayan eylemlerden uzak durmamız gerekiyor. Bilim teknoloji ve eğitimde ileri gitmiş topluluklar sporda da başarılı oluyorlar. Liyakatin, disiplinin bilgi ve fedakârlığın eksik bırakıldığı alanlarda ise darp, şiddet ve spor dışı davranışlar görülüyor.
Yazımızı kulüp başkanlarına, sporculara nasihat niteliğindeki satırlarla sonlandıralım:
“Dünyada yenilmez kimse, yenilmeyen takım, yenilmeyen ordu, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenilgilerden sonra üzülmek de tabiidir. Ancak bu üzüntü insanın maneviyatını yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen toparlanarak kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle azimle daha çok çalışmalıdır.”
DİP NOT: On iki şehidimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyoruz. Mekanları cennet olsun. Milletimizin başı sağ olsun.