Geçmişin tozlu izleriyle yaşamak insana zulüm geliyorsa, bazı gerçekleri görüp yaşanmışlıkları, acıları, kederleri bir yana elinin tersiyle itip yeni bir yol seçmek gerekiyor mutluluk için. Bundan önceki yaşadığımız hayatın sıkıntılarını bazen bir kenara koymak gerekiyor kararlılıkla.
Bunu yapmak zordur hatta bıçağın ucu kadar sıcaktır çoğunlukla. Gitmek istediğimiz yerler vardır, gömülmek istediğimiz şarkılar…Oysa mutlu olmak uğruna ve güzel bir hayat sürmek için yaşlanıyor herkes. Ve anılar, adresi değiştirilmiş evlerde saklanıyor. Maziyi unutmayı beceremiyoruz. Aklımızda hep eski sözlerin yükü kalıyor. Neye dokunsak, orası karanlık bir geceden farksız geliyor insana. Nereye baksak, oradan bir rüzgâr esiyor yüreğimize. Eskinin dertleriyle çürümek böyle bir şey…
Eşyalar yalnızlaşır, kapanır kapılar ve tavan üstünüze yıkılacak gibi olur. Cıvıl cıvıl günlerin rüyası girer uykumuza. Kendimizle konuşur, mırıldanırız çekilen dertlere. Ama daha çok kül olmadan, içimizdeki yanan ateşi söndürmek isteriz. İnsan ister istemez sevdiklerini düşünür böyle durumlarda. Çünkü sonsuza uzanan bir aşkın özeti gibidir genellikle sevdiklerimiz.
Sevdiklerimizi düşündükçe zamana eziliriz. Ve kararsız bir mevsim gibi, bir tarafımıza kar yağar, diğer yanımıza ise Ağustos sıcağının ateşi düşer. Yani bir yağar, bir güneş açarız ruhumuzda. Bulutsuz bir göğe içimizi çizmek isteriz. Küçük bir el, ipek dalgası ya da kaygılı bir ses çözüp çözüp bağlıyor küskün yanlarımızı. Hayatın tarifi de böyle bir şey maalesef.
Hepimiz temiz yüzlü bir çocuktan doğuyoruz, sonra bütün defterleri denize atıyoruz. Nasıl bir şeydir mutsuzluk, umutsuzluk? Tarif bile edemiyoruz kendimize. Ağzımızda soğuttuğumuz sözleri unutuyoruz. Onlar ki, zamana açılan koridorda bir çınlama sesi gibi gitmiyor bir türlü kulağımızdan. Geçmişin aklını karıştırıyoruz ve hiç ummadığımız yerden kırılıyor kalbimiz…
Halbuki yeryüzü çayırları ve dağları, mavi bir kıpırtıyla uyanıyor her sabah. Birden gülümsüyoruz ya, güneş biraz daha yaklaşıyor dünyaya. Eski defterleri karıştırma hevesidir bizi üzen ve biz bu gürültüler içinde arıyoruz kişiliğimizi. Ahşaba oyulmuş mektup gibi yüzümüzden başlıyor bir uçurumun derinliği.
Geç kalmamak için hiçbir şeye, haydi bir daha gülümse…
Ve unutma!
Bilirim, koskoca bir karamsarlığı sırtında taşırken, kahkahalarla gülmek ne kadar zordur kimse bilmez.
Somurttuğun her an kendinden başka kimseyi cezalandırmazsın çünkü çaldığın sadece kendi gülüşlerindir. Gri bulutların dağılmasını beklemek neden? Bir gülüş değil mi gökkuşağını doğuran!
Daha sağlıklı, kaliteli, mutlu bir hayata sahip olmak için; hayattan memnun olmak ve keyif almak, kendinizle birlikte çevrenizdekilere de olumlu bir örnek olmak için, yapmanız gereken tek şey gülümsemek…
Yüzünüzden gülümsemelerin eksik olmadığı güzel, mutlu ve bol ışıklı günler diliyorum.
O zaman bir daha gülümse…
Naci Özkan