Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil 1. dünya savaşında Kafkas Cephesinde 4,5 yıl cepheden cepheye koşmuş Paris’te 1929 yılında üç fakülte bir yüksekokul diploması ve hukuk doktoru unvanı ile memlekete dönmüş ilim ve irfan kürsülerimizde hizmet edip öğrenci yetiştirmiş, uluslar arası kongrelerde ülkemizi temsil etmiş, 1967 yılına kadar çeşitli gazetelerde yayınlanan yazılarıyla halkı aydınlatmış bir ilim adamımızdır.

Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil bir gazetede yayınlanan yazısından dolayı gözaltına alındığında konulduğu hücrede hayalleriyle sohbette bulunur.

“ Evden gelen battaniyeyi üstüme aldım. Derin bir düşünceye daldım,   İçimin vicdan levhasında iki hayal belirdi. Biri, şeytanlığın, şerrin diğeri hayrın insanlığın hayali. Önce şerrin hayali konuştu:

Sen dedi, doğdun büyüdün, ihtiyar oldun şu hayatın bir türlü manasını anlamadın gittin. Bir şeyler öğrendim sanıyorsun. Fakat hayatı hiç öğrenmedin. Bunu bari kalan ömründe öğren. Hayatın manası, yiyip içip eğlenmektir. Mukaddes ömrü en keyifli bir şekilde yaşamaktır. Bunun için ne lazımsa yapmaktır.

Millet ve memleket meselesi sana mı kaldı. Senden evvel çokları bu işlerle uğraştı, ömürlerini senin gibi kahır içinde bitirdi. Düşün biraz. İstanbul’un en güzel yerinde dayalı döşeli evin var. Maaşın yüksek. Sıfatın mevkiin çoklarını imrendiriyor. Ne istiyorsun başka ye iç keyfine bak. İnsan dünyaya iki defa gelmez.

Ömrünün sonlarında olsun sözlerimi dinle. Ok gibi doğru sözlü olma. Seni yabana atarlar. Yay gibi eğri ol ki, seni elde tutsunlar. Aldat, yalan söyle, olduğundan başka görün. Ömründe rahat bir hayatın imkânları dururken niçin başına dert ve düşman topluyorsun.

Bunalmış ve içimi bir yeis ve pişmanlık bürümüştü. Yolumdan caymak ve kalan ömrümü şerrin dediği gibi, sırf kendim için yaşamak istiyordum. Birden hayrın ve insanlığın hayali seslendi:

Dur, karar vermeden beni de dinle. Ben şerrin ve şeytanlığın fikrinde değilim. İnsanlığın bugünkü terakkisi temiz tıynetli insanların feragat ve fedakârlığı sayesinde olmuştur. Onlar seni bu meziyetlerden mahrum bırakmak istiyorlar. Vatana ve insanlığa hizmet etmenin ve vazife duygusuna bağlı yaşamanın bir zevki vardır ki, bunun yerini hiçbir zevk tutamaz. Herkes şerrin öğütlerini dinleseydi, yeryüzünde rahat ve saadet kalkardı.

İnsan dünyaya borçlu gelir. Bu borç sosyal hayatta vazife adını alır. Hak, vazifenin bir karşılığı ve mükâfatıdır. Evvela ailemiz sonra milletimize borç ve vazifelerimiz var. Sana ilim nimeti veren kudret, bunu sırf kendin için değil, başkalarının da faydalanması için vermiştir. Gittiğin yol, hayrın ve insanlığın yoludur. Ondan şaşma, sen mazlumların gönüllerinde yaşayacaksın. İçime bir ferahlık düştü. Üzüntüm sona erdi.”

İnsan davranışlarını ahlak ölçülerine göre denetleyen, iyilik yaptığında sevinç kötülükte bulunduğunda üzüntü duyan bir ahlaki duygunun adıdır vicdan…

İnsan fıtratında hayır ve iyiliğe karşı bir çekicilik ve muhabbet, şer ve kötülüğe karşı da nefret ve iticilik vardır.

Günümüz aydınlarının, memleket severlerinin bugün ülkemizde birkaç günde bir değişen gündem ve olaylar karşısında vicdan levhalarında beliren hayır ve şer konusunda ağır basan yön vatana ve insanlığa hizmet tarafıdır.

İyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek konusunda dinimizin “ Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle, gücü yetmezse diliyle, diliyle de gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin” hadisiyle el ile düzeltmenin devletin görevi olduğu, dil ile düzeltmenin âlimlerin basının görevi olduğu kalp ile buğzetmek ise halkın işi yani halkın kötü gördüğü işi protesto ederek kötülüğü düzeltmiş olacağı işaret ediliyor.

Bugünlerde sıklıkla elimizle, dilimizle düzeltilmesi kalp ile buğzedilmesi lazım gelen olaylar yaşıyoruz. Namık Kemal’in söylediği gibi “ Baisi şekva bize hüzni umumidir Kemal/ Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yâdına.” Vatandaş olarak kendi dertlerimizi unuttuk şikâyet konularının hüznünü üzüntüsünü yaşıyoruz.

Zekâsı testislerine vurmuş bir Felsefe Öğretmeni internette çıkıyor eşofmanlı kız öğrencilerinin kıyafetinden tahrik olduğunu milletle paylaşıyor. Buna ne diyebilirsiniz. Bu öğretmenin anası bacısı halası teyzesi bayan tanıdıkları illaki vardır. Bu sapık zat bunları görünce de tahrik oluyor mu acaba. Mevlana; destinin içinde ne varsa dışına o sızar diyor. Kabın içerisinde olanı sızdırması gibi kalbimiz de bizim aynamız ve davranışlarımıza yön veren bir ölçüttür. Zihni ve kalbi kirli birinin yavrularımıza öğretmenlik yapması ne acı.

Birkaç hafta önce ana muhalefet liderine “ Bittin sen” deyişiyle eleştirilen İçişleri Bakanımız bu defa “ Okul çevresinde uyuşturucu satanın ayağını kırmayan polis görevini yapmamıştır” gibi hukuka uygun olmayan sözler sarf edince Başbakanın “Uyuşturucu ile mücadele ayak kırarak değil, yasalarla yapılır. Kimse ister başbakan ister içişleri bakanı olsun hukukun üstünde değildir uyarısına maruz kaldı.”

Diyanet işleri internet sitesine göre buluğ çağına giren kız çocukları evlenebilir, erkek çocukları da baba olabilirmiş. Kızlarda buluğ yaşı 9, erkeklerde 12 imiş. Oysa medeni kanunumuz kız ve erkek için evlenme yaşının 17 olduğunu söylüyor. Neyse ki diyanet işleri, internet sitesine düşen bu çarpık düşünceye 5 Ocak 2018’de tüm camilerimizde okunan Cuma hutbesiyle gereken cevap ve açıklamayı yapmış “Kendine, Rabb’ine ve çevresine karşı henüz sorumluluk bilincinde olmayan bir çocuğun evliliğe zorlanmasının, dini ve ilmi hiçbir meşruiyeti hiçbir temeli yoktur. Yuva kurmanın, eş ve anne olmanın anlamını idrak etme rüştüne erişmemiş bir kızın evlendirilmeye çalışılması asla kabul edilmez bir durumdur diyerek milli şairimiz Mehmet Akif’in söylediği gibi asrın idrakına uygun olan yapılmıştır.

Ne olacak bu memleketin hali. Bu kadar yetişmiş insanımız var ama problemler bir türlü çözülmüyor, çözülemiyor. Hoca Necmettin Hacıeminoğlu şu cümleyi kuruyor:

Kalbi rahatsız olan bir hastanın ayağına batan dikenle uğraşıyoruz da ondan evladım… Ne yapılmalı, ne yapmalıyız.

Yeniden güvene dayalı toplumsal sistem ve ilişkiler inşa edilmeli. Kardeşlik hukuku, barış hukuku, hoşgörü hukuku birlik ve beraberliği, huzurlu ve sağlıklı aile yapısını, hak ihlallerinin en aza indiği bir toplumsal bünyeyi hayata geçirme, insanlara karşı emin olma, samimi olma, güven verme yaklaşımı, özellikle gençliğin ortak değerlerle yeniden buluşturulmasıyla, okumayla, bilmeyle sorgulama ve eleştirel düşünceyle sağlıklı bir toplumsal yapıya kavuşabiliriz.

Ve de milattan önce duyulan endişeye çözüm arayarak;

… Endişeli bir baba, “ Oğlumun adil bir insan olacağından nasıl emin olabilirim?” diye sordu. Ksenophilus yanıtladı:

“ Onu, iyi yönetilen bir devletin yurttaşı yap.”