Başı darda olanların, haksızlığa uğrayanların iki sığınağı vardır: Biri hukuk, diğeri bağımsız ve yansız yargıdır.
Hukuk ve yargı gibi sığınaklardan mahrum toplumlarda güvensizlik vardır, ümitsizlik vardır. Güvenin ve ümidin olmadığı bir toplumda da kimse ‘ Berlin’de yargıçlar var’ lafını telaffuz etmez.
Önce dini, kökeni, kimliği ne olursa olsun canına kıyılan biri için inanışımız ‘ Bir cana kıyan, tüm insanlığa kıymış gibi olur’ düşüncesi ile insan canına kıymayı en büyük günahlardan biri olarak görür bu nedenle de cana kıymayı bir insanlık suçu olarak değerlendirir, yasalarımız da bu eylemi cezalandırır.
Ancak Hrant Dink davasına baktığımızda, beş yıl süren dava sonunda Türk adaleti hukuk kurallarına göre kararını vermesine rağmen, karar Hrant Dink taraftarlarını tatmin etmemiş olmalı ki kararı ‘ Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz ermeniyiz’ diyen büyük bir kalabalığın gösterisi ile protesto ederek, hukuka göre değil de ermeni lobisinin gücü ve isteğine göre bir karar çıkmasını arzu etmişlerdir.
Yargı kararları eleştirilebilir, ki eleştiriliyor. Ama yargı kararlarının kınanamayacağını söylüyor hukuk kurallarımız.
Hukukçu değiliz ama Sami Selçuk’un kitaplarını okuyoruz. Sn. Selçuk şöyle diyor;
‘ Yargıçlar, doğacak siyasal sonuçlara göre değil, yazılı hukuka göre karar verirler. Yargıçların ülkeyi, siyaseti, toplumu kurtarmak diye bir görevleri yoktur. Onların görevi, hukuku kurtarmaktır. Ülkeyi kurtarmaya kalkarlarsa, yargıçlar hukuka göre karar vermemiş, hükümet etmiş olurlar.
Roma hukukundan gelen bir özdeyiş vardır: Yasaya yaslanmadan konuştuğunuzda yüzünüz kızarır bu yüzden yargıçlar hesap yapmazlar’
Görünen o ki Hrant Dink davası eleştirilmiyor kınanıyor. Davayı inceleyen yargıçların hesap yapması için üzerlerine baskı uygulanmak isteniyor.
Ve de yasalara yaslanmadan herkes konuşuyor davaya bakan hakim de içinde olmak üzere...
O zaman da aklımıza Ziya Paşa düşüyor.
‘ Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet...’
Ermeni vatandaşımıza farklı adalet değil doğru adalet uygulanmasını isterken emeklimize de adaletsizlik yapılmasın istiyoruz.
Bir gazetemizin emekli maaşları ile ilgili vermiş olduğu haberin başlığı şöyleydi:
Millete 600 TL Vekiline 6000 TL
Emekli millet vekilleri maaşlarının 8 bin TL olması için verilen yasa teklifine evet diyen TBMM üyelerinin bu kararı kamuoyunda büyük tepkiler alınca Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanmamış, mecliste tekrar görüşülen bu yasayla vekillerin maaşı 6 bin TL olarak kabul edilmişti.
Bizim meclisimiz tüketim düzenlemelerini iyi becerir. İşine gelen yasayı gecenin bir vaktinde meclisten geçirir ama dilinden düşürmediği sosyal adaleti her ne hikmetse emeklisine uygulamayı aklından geçirmez.
Ben söylerim herkes dinler ve inanır devri geçmiştir. Ülkemiz körler ve sağırlar ülkesi de değildir. Emeklimizin hangi zor şartlarda geçindiği herkesin malumudur.
Özel şoförlü, sekreterli, nüfuzlu hele de iktidar milletvekili olmuşsanız bir de kırmızı plakalı mercedeslerle Anadolu’yu dolaşıp iller,ilçeler hududunda davullar zurnalarla karşılanmış develer,ineklerin kurban edildiği,seçmenlerin,bürokratların emrinizdeyiz diyerek hiza,istikamet iplik gibi dizildiği törenleri yaşayıp emekli olmuşsanız elbette mağdurluk size yakışmaz.
Ama el insaf size milletin vekil emeklisi olarak 6 bin TL,milletin asıl emeklisine de 600 TL reva görülecek...6 bin TL yi her ay ceplerine indirenler,600 TL ile bir ay geçinme savaşı verenleri akıllarına getirip bu ağır minnetin altında ezilmeyecekler mi acaba?...
Tevfik Fikret’e kazandıklarının harcamalarına yetmediği bir zamanda bir dostu yüksek bir maaşla iş teklifi yapar.Şairin cevabı dokunaklı ve düşündürücüdür:
Ben bu işi kabul edemem.Ücreti yüklü,işi hafif,lakin minneti çok ağırdır.
Bu yasayı onaylayan bu milletin vekilleri,sizleri meclise yollayan emeklilerinizin maaşlarına da çok değil insanca yaşabilecekleri bir miktar zam yapmayı düşünmez misiniz?...
25.01.2012