Ziya Paşa bu günler için söylemiş sanki;

         İhtilafatıyla uğraşmakta dehrin zevk yok

         Zevk anın, mirsad-ı ibretden temaşasındadır.

         İhtilafları, olumsuzlukları tekrar tekrar dile getirmenin sıkıntıdan başka bir şey getirmeyeceğini, asıl zevkin dünya ahvalini ibret penceresinden seyretmek olduğunu dile getiren bu satırlar keşke hayat felsefemiz olsaydı.

         Laf sokmayı tenkit, sloganı düşünce, tacizi yorum, kabalığı tepki zanneder olduk. Dünyaya ibret penceresinden bakmıyoruz. Tüm sohbetlerin konusu zamanın ihtilafları olduğu için elemin zikri de elem olmaktadır. İbret penceresinin bize uyarısı ‘’Lezzetleri acılaştıran ölümü sıkça hatırlayınız’’ olmasına rağmen ve de ‘’Gözünü açıyorsun doğdu diyorlar/Gözünü kapatıyorsun öldü diyorlar/İşte bu göz kırpışa ‘’Ömür’’ diyorlar diye tarif bulan şu kısa ömürde ibret penceresinden bakıp ders almıyoruz.

         İbret penceresinden yapılan temaşadan ders alınacak tek manzara ölümün, terk edilmişliğin unutulmuşluğun, başka bir alemin simgesi olan mezarlıklardır. Mezar dendiğinde önce köy mezarlıkları aklıma gelir. Büyükşehir mezarlıklarına benzemez köy mezarlıkları. Büyükşehirlerin gösterişli mezarları insanı uhrevilikten uzaklaştırıp dünyeviliğin içine iter. İnsanları da öyledir, köy insanı ölüme daha sıcak samimi yaklaşır. Mütevekkildir. Ölümü sohbet konusu yapar ‘Bir ayağımız çukurda’, ‘Aha geldik gidiyoruz’, ‘Doğduk ki öleceğiz’, ‘üç gün yatak dördüncü gün toprak’ gibi ölümü çağrıştıran cümleleri şehir insanından pek duyamazsınız. Şehir insanı dünyevidir ölümü sohbete konu yapmaz. Köy insanları büyük şehirlere göç etse bile çocukluğunu yaşadığı köyünü unutmaz. Ölmek için köyüne geri dönen yahut vasiyet bırakan nesildir onlar. Bu vefadan, sadakatten ve doğduğu toprağa bağlılıktan beslenen soylu ruhtur.

         Bu ruh bizim milletimizde de vardır. Kültür ve tefekkür şairi Yahya Kemal Paris’te iken bir sohbette İstanbul’un nüfusunu sormuşlar. O da kırk milyon olduğunu söyleyince sohbettekilere şaşırmayın demiş. ‘Çünkü biz ölüleri ile birlikte yaşayan bir milletiz’.

         Evet fanilik ve faniliğin hatırlatıcısı olan mezarlıklar bu günün de yarının da hakikati olmaya devam ediyorlar. Düğün ve cenaze varsa bahane olmaz, ne olursa olsun gideceksin denirdi eskiden. Bu nedenle mezarlıklara gitmeyenimiz yoktur. Mezar taşları bir kentin bir köyün sosyal tarihidir. Eski mezar taşları hal tercümesi, meslek, tarih gibi pek çok alanda bilgi verirler. Orada yürürken gözlerinize ilişen mezar taşlarında ilginç yazılar okursunuz. Bir mezar taşında şöyle yazıyormuş; ‘Dünya bir gündür, o da bugündür’.

                                                    Çarşambalı Deli Remzi

         Mezar taşını okuyan düşünüyor. Bu mezarda yatan ya deli ya da veli…

         Mezarlıklar bir yol uğrağı, bir güzergah olduğu müddetçe insanların ölüme sıcak bakmaları, onu tabii karşılamaları ve ona göre davranmaları kolaydı. Şimdi mezarlıkları şehrin uzağına attık ölümü tamamen gizledik.

         Dünyanın geçiciliğini, faniliğini sadece mezarlar hatırlatmıyor bizlere. Şimdi kilit taşlarla döşeli Çağpar Caddesinin ıssız garip bir anında aşağıdan yukarıya bir göz gezdirip bu caddeden kimlerin gelip kimlerin geçtiğini, o cadde üzerinde ki dükkanların paslı kilitlerinin hangi umutlar ve düşüncelerle açıldığını ve bu caddede ismiyle zikredilen herkesin tanıdığı isimlerin bir bir yok olduğu dükkan sahiplerini düşündüğümüzde ‘Mal sahibi mülk sahibi/hani bunun ilk sahibi Mal da yalan mülk de yalan/Gel biraz da sen oyalan/ cümlelerini aklınızdan geçirirsiniz.

         Kelebeklerin bir günlük ömrü olurmuş insan da öyle değil mi ihtiyarlara sorun ömrün nasıl  geçti diye ‘Göz açıp kapayıncaya kadar’ diyecektir. İnsanoğlu ömrün kısa olduğunu biliyor ama az sonra unutuyor.

         Yine geçmişe nostaljiyle takılıyorsun demeyiniz. Çocukluğumun, gençlik yıllarımın ilçesi küçük ve sıcaktı. Yoksulu ve zengini samimiydi. Herkes birbirini tanır, dert dinler, naz çeker, küser barışır, cenazede düğünde bayramda bir araya gelirdi. Ölene ağlar, doğana sevinirdi bir aile gibiydi. Bütün bunlar yıllar öncesindeydi.

         O günden bu günlere çok şeyler değişti. O ahenk kalmadı. Hayat eskiye ait ne varsa önüne katmış götürmüş. Evet bizim nesil yoklukla varsıllık arasında yaşadı. Yeni nesiller geçmişin kayıp yüzünü tanımayacaklar. Belki bizim gibi geçmişi sayıklayanların yazılarından haberdar olacaklar eskidikçe kıymetlenen hatıralardan.

         Ez cümle şöyle bitirmek isteriz. Ölümü unuttuk. Eskiler için para el kiriydi. Öyle denirdi. Yeni neslin baş tacı oldu. Artık ne büyük, ne küçük ne akraba ne hısım, ne komşu ne hürmet ne şefkat ne sevgi saygı kaldı. Dolar hepsinin yerini aldı her şeyin fiyatı arttı ucuzlayan tek şey kaldı İnsanlık…