Bir gazete köşesinden yurtdışında görev yapan bir cami imamının anısını okumuştum. Londra’daki caminin yeni imamı şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve evinin bulunduğu yere de genellikle aynı otobüse denk geliyormuş. Bir gün otobüsün biletçisi imama para üstü verirken yanlışlıkla 20 peni fazla vermiş. İmam yanlışlığı yerine oturup parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine “Bu 20 peniyi biletçiye geri versem mi?” diye düşünmüş. Ama içinden bir ses diyormuş ki “Bu küçük bir para, zaten biletçinin de umurunda değil. Bu parayı Allah’tan gelen bir hediye gibi düşünebilirim.” İneceği durağa gelince imam 20 peniyi biletçiye iade etmeme kararlılığında iken kapıya yönelip tam inecekken fikrini değiştirip biletçiye dönmüş ve “Paranın üstünü fazla vermişsininiz diyerek 20 peniyi biletçiye iade etmiş. Bunun üzerine biletçi gülümsemiş ve demiş ki ; “Siz caminin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır İslam’ı öğrenmek için sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum ve bilerek size fazla para verdim, nasıl bir tepki vereceğinizi görmek istedim.”

            İmam inerken nerdeyse bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmışçasına bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış. Gözlerinden yaşlar dökülerek kendi kendine mırıldanmış; “Allah’ım beni affet! Az daha İslam’ı 20 peniye satıyordum!”

            Din;  İnsanlarımızın, toplumun hayatını hakka hakkaniyete, adalete dayandıran bir işlev üstlenmiyor, güzel ahlak üretmiyor, dünyevi ve uhrevi kurtuluşumuzun yol haritasını göstermiyorsa sebeb-i hikmetini yitirmiş demektir.

            Özellikle de hem en mükemmel dinin mensuplarıyız diyeceğiz hem de dünyada tüm felaketlerin odağı İslam coğrafyası olacak. Bunda bir gariplik yok mu? İslam’ı dünyaya böyle tanıtmaya ne hakkınız var. Yüce dinimiz insanlık ideallerine en yüksek değeri verirken, biz dünyaya İslam’ı en sefil, en zelil bir hüviyetle “Allah-u Ekber” yüce kelamıyla baş kesip, kesik başı cesedin üzerine koyup dünyaya seyrettiriyoruz. Suikastlar, bombalamalar, kan dehşet… Böyle bir manzaranın batı dünyasında İslam-terör çağrıştırması yapmasından niçin inciniyoruz.

            İslam coğrafyasına ABD ve batı devletleri, İsrail ve Petro-dolar körfez ülkeleri tarafından musallat edilen İŞID denen etnik ve mezhepsel soykırım yapan dünyada İslam’ı karşı bir antipati oluşturan bu terör örgütünün yaptıkları yüce kitabımızın hangi sayfasında yazıyor. İslam rahmet, barış ve hoşgörü dinidir. Müslüman kitapta yazılanları yansıtmalı. Baş kesenler, ciğer yiyenler İslam’ı nasıl temsil ederler.

            Osmanlı hükümdarlarının en kudretlilerinden biri olan Yavuz Sultan Selim, Anadolu’nun siyasi birliğini tehdit eden Hıristiyan unsurunu İslamiyet’e davet etmek için Şeyhülislam’dan fetva istediği zaman  “Hayır olamaz, Müslümanlıkta zorlama yoktur” diyerek padişahın teklifini reddetmiş, hükümdarda bu fetvaya baş eğmiştir.

            İslam orduları her gittikleri yere tevhit inanışı ile beraber sosyal nizam ve adalet götürdükleri için taraftar bulmuş, sempati toplamış, kılıç zoruyla kimseye imanını değiştirmemişlerdir.

            Fütuhat zamanı geçmiştir. Eğer bir din güzel ahlak üretmiyorsa yapılan ibadetlerden hayatımıza güzellikler yansımıyorsa kıldığımız namaz spor, tuttuğumuz oruç zayıflama rejimi olur.

            Günümüz idarecileri, devleti yönetenler, İslam referansıyla siyaset yapanlar helal-haram kavramlarını, adaleti, kul hakkını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını cami imamı gibi bir pişmanlıkla “Allah’ım beni affet İslam’ı makam ve menfaate satıyordum.” Gibi bir nedamet duygusunu yitirmişlerse İslam aleminde çölde bir vaha gibi olan Türkiye’mizi de felaketler coğrafyasına dahil etmiş olurlar.

            Ziya Paşa’nın Avrupa’yı gördükten sonra İslam dünyasının geri kalmışlığını anlatan beyitini bilirsiniz. Ziya Paşa zamanımızın İslam coğrafyasını ziyaret etse idi şöyle mi derdi acaba?

                        Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler, kâşaneler gördüm

                        Dolaştım mülk-i İslam’ı her şeyi berbat gördüm.

            Ez cümle; “Yetişmek, çok daha iyi yetişmiş olmak lazımdır. Ve efendiler, sizden istenilen tek şey şudur:

            Yüceltmenizden vazgeçtik, İslam’ı öldürmeyiniz, çünkü her şeyde olduğu gibi iman hayatında da aynı hikmet caridir:

            “Düşmek, etrafı görmemektendir!”

         Pakistan’ın büyük mütefekkiri İkbal:

            “Kabahat İslamiyet’te değil, bizim Müslümanlığımızdadır.” Demekte ne kadar isabet eylemiştir.


09.2014