Alkole yabancı değiliz. Her toplumda olduğu gibi bizde de kendi kültürünü yaratmış olan alkol iptilasının toplumsal geleneklerini bilmeden, anlamadan o toplumda alkol ile ilgili sorunlara çözüm bulmak kolay değildir.

Orta Asya Türklerinin kımız adı verilen içkiyi içtiklerini, Osmanlı padişahlarının devlet düzeni için içki kullananlara çok sert yasaklar getirdiğini hatta IV Murat’ın içki ve tütünü yasaklamakla kalmayıp bütün meyhaneleri yıktırdığı tarih arşivlerinde yazılıdır.

Cumhuriyet döneminde 1920 yılında içki yasağı getirilmiş bu yasaktan sonra içkiye rağbet daha da artmış en pis en zararlı rakılar yüksek fiyatla satılmış devlet bu yasağı 1926 yılında kaldırmış. İçki satışları devlet tekeline alınmış.

İkinci dünya savaşı sırasında Recep Peker hükümeti ekonomik durumun kötü olması sebebiyle içki almaya gücü yetmeyen insanların sağlığa zararlı olan ispirto kullanımını engellemek ve halkın sağlığını korumak için rakı fiyatlarını ucuzlatmış.

Ülkemizde içki kültürünün en etkin aktörleri dilini, adabını, edebiyatını yaratan, içkiyle dost olan şairlerimiz olmuştur. Lale Devrinin ünlü şairi Nedim; ‘Meyhane mukassi görünür taşradan amma /Bir başka ferah başka letafet var içinde.’ Diye söylemiş.

Şair Ali İzzet; ‘Bir güzelin sarhoşuyum mestiyim/Yanaklar üstünde meyhanesi var.  Diyerek bir güzele olan vurgunluğunu bu kültürün kelimeleri üzerinden ifade ediyor.

Cahit Sıtkı’nın ‘Haydi Abbas’ şiiri akşamcıların kerahat vaktini bildiren marş gibidir; ‘ Haydi Abbas, vakit tamam/Akşam diyordun, işte oldu akşam/Kur bakalım çilingir soframızı/Dinsin artık bu kalp ağrısı…

Ve bir başka şair Metin Eloğlu yaşam sevgisinin sırrını açıklar. ‘Şişede durduğu gibi durmaz ki kafir/Tutar insana yaşamayı sevdirir.

Şair Orhan Veli’de bu meseleyi ‘Bir de rakı şişesinde balık olsam’a kadar götürür.

Bu muhabbet ortamının içki kültürüne kazandırmış olduğu şiirleri kadar yaşanmış fıkraları da vardır ve zaman zaman sohbete konu olur.

‘Eskilerin son büyük şairi Yenişehirli Avni Bey, Bahariye Mevlevi hanesi şeyhinin damadı olarak bu Tekkede yaşar ve gece gündüz de sarhoş olurmuş. Bu halini ayıplayan dostları kendisine ‘Şeyhin damadısınız, ibadet hanede kalıyorsunuz, sarhoşluk size yakışıyor mu? Derlermiş.

Fakat insanların bildiği, şeriatında kabul ettiği bir istisna varmış. Bir insanın boğazında bir lokma kalır da onu yutmak için su içmek lazım gelir ve ortada içkiden başka bir mayi bulunmazsa, işte o zaman içki helal olurmuş. Yenişehirli Avni Bey kendisine edilen itirazlara şu beyitle cevap vermiş.

‘Lokma-i gam ki gulu-gir-i melal oldu bana

Şir-i mader gibi mey helal oldu bana.’

(Gam lokması boğazıma dizildi. Bunun içindir ki içki şimdi bana annemin sütü kadar helal sayılır’

İçki kültürünün şiire, türküye yansıyan bir yönü olduğu kadar işret müdavimlerinin gittiği meyhanelerin duvarlarına asılı levhalarda bu kültüre ait ilginç tekerlemeler de en az şiirler, fıkralar kadar hatırlanır söylenirmiş. İşte onlardan bazıları;

‘Milli içkilerimiz ikiye ayrılır. İkisi de beyazdır.Biri tostla, diğeri de dostla iyi gider.’ Bir başkası; ‘Bizim milli içeceğimiz sudur. Yoğurtla karıştırırsan ayran, rakıyla karıştırırsan bayram olur.’

Yine bu kültüre ait şairlerimizin bir meyhane anısını paylaşarak sadede gelelim;

‘Şair Halil Soyuer anlatıyor; ‘Şair Rıza Polat Akkoyunlu ile akşamları Kürdün Meyhanesine ordan da genellikle bir bara giderdik. Bir akşam yine yanımıza bu defa Cahit Sıtkı Tarancı’yı da alarak Nil Bara gitmiştik. O gece Nil Bar’ın sakin bir köşesine oturmuş biralarımızı bekliyorduk ki, garson bir tabağa soyulmadan konmuş bir hıyar getirdi masamıza ve Rıza Polat’ın önüne koydu. Rıza Polat bu da ne deyince, garson karşı ki masada kadeh kaldıran iki kişiyi gösterdi. Arkadaşınız yolladı. Rıza Polat benden boş kağıt istemişti. Verdiğim kağıda şöyle yazmış ve o arkadaşına yollamıştı. Biz de kendisini alkışlamıştık.

Hiç böyle davranmazdın

Kıymetimi bilseydin

Hıyara ne gerek var

Kalkıp kendin gelseydin.

Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Orhan Veli Kanık’ı genç yaşlarda alıp götüren alkole olan tutkuları olmuştur. Çevremizde ya da adlarını bilmediğimiz pırlanta yürekli nice insanımızı gencecik yaşlarda aramızdan çekip alıp sonsuzluğa götüren alkol iptilası olmuştur.

%99’u Müslüman olan bu ülkede toplumda bunca olumsuzluk, kötülük, şer, eleştirilecek yön varken içkinin erdeminden bahsettiğimiz sanılmasın. Ama bir ülke gerçeğini görmezden gelemeyiz. Yasaklar kötülüğü önlemenin çaresi olmuyor. Duyuyoruz, anlatıyorlar içkinin yasak olduğu İran’ın en fazla alkol tüketen ülkeler arasında olduğu, muhafazakar bir ile olarak bilinen Konya’nın en fazla içki tüketilen il olduğu dillendirilen bir ülke gerçeğidir.

Bir emekli vatandaşımızın içkiye olan düşkünlüğü yüzünden günaha girdiğini hatırlatan dostlarına verdiği cevabı çok anlamlı buluruz;

‘Mey gibi her bir haramın sekri olsaydı eğer

Ol zaman malum olurdu mest kim huşyar kim’

(Haram olan her şey, içki gibi sarhoş etseydi, kimin ayık kimin sarhoş olduğunu işte o zaman anlayabilirdik.)  diyor.

Sadede gelelim… Devletimizin vatandaşlarına alkol iptilasından, uyuşturucu maddelerden korumak için gerekli tedbirleri alması anayasal bir görevdir. Ülkemizde sahte içki ölümleri yeni değildir. Her yılbaşında tekrarlanan, son bir hafta da 58 vatandaşımızın ölümüne sebep olan bu faciaya kim dur diyecek?…

İkinci Dünya savaşı sırasında Recep Peker hükümetinin yaptığını yapacak, vatandaşını kaçak içkiden korumak için fiyatları ucuzlatacak bir uygulama düşünülmez mi? İçki fiyatlarını % 400-500 artırarak alkolü önleme gibi bir tedbir nerede uygulanmıştır. Orman yangınlarını kibrit fiyatlarını artırmakla önleyebilir misiniz?…

Bir vatandaş olarak devletimize, insan zayiatına vergi kaybına sebep olan bu kaçak içki meselesinin çözümünde sorumluluğunu hatırlatıyor, alkole müptela olanlara da ‘İçki bütün kötülüklerin anasıdır’ düsturunu unutmamalarını tavsiye ediyoruz.