Hasırlı bodur iskemlelere yerleşerek ehli keyfe hizmet veren çay ocağında eskilerin tabiriyle şerait-i selase diye tarif bulan yani dudak renginde, damağı yakan sıcaklıkta ve bardağın ağzına kadar dolu, üç özelliğe sahip (Leb-renk, leb-suz, leb-riz) tavşan kanı çaylarımızı yudumlayarak Cuvapçı Memet aganın da teşrif buyurduğu sohbetimizin konusu geride bıraktığımız 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısı ile kadınlarımızdı.

Memet aga her zamanki o bildik sözü ile ”Bak evladım” diyerek anlatmaya koyuldu;

”Geçmişin Türk filmlerinden bilirsiniz evlenmek zorunda bırakılan baş kadın artist şöyle derdi: ”Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla”. Bugün geldiğimiz noktada bu sözü iyi düşünmeliyiz. Evet 8 Mart günü kadınlarımızın bedenlerine ve geleceklerine sahip çıktıkları bir gündür.

Evlerimizde masaya konulan bir kap yemeğin, bir tas çorbanın yükü ve sorumluluğu kadınlarımızdadır. Toplumda ekonomik sıkıntılar yaşanırken kadınlarımız ev içinde yoksulluktan en fazla etkilenen kesimdir. Yoksulluğun yaşandığı evlerde hayatın devam ettirilmesi kadınlarımızın omuzundadır.

Son yıllarda gazetelerden okuyoruz, TV ekranlarından izliyoruz haberlerin büyük çoğunluğu kadın cinayetleri. Cinayeti işleyenlerin cümleleri hep aynı; ”Çok seviyordum, reddetmesine dayanamadım”, ”Boşandım ama çok seviyordum başkasının olmasına izin vermedim”, ”Karım değil mi, severim de döverim de”

Sevmenin öldürme sebebi olarak sunulması ve kabul görmesinin altında, hepsinde ima edilen kadının erkeğe ait bir mal olarak görülme anlayışıdır.

Kabahatlıyız. Eylemlerimizle, söylemlerimizle toplumumuzda bir erkeklik algısı oluşturduk. Kızlarımıza babasının prensesi dedik. Uslu durdukları için onları hanımefendilikle taltif ederken, aslan oğlumuza büyüyünce ne canlar yakacak iması ile erkeklik övgüleri düzdük. Göster oğlum pipini amcana dedik…

Kız çocuklarını ”Sana güveniyorum ama etrafa güvenemiyorum” sözleri ile büyüttük. Devranın kötü olduğunu, kötü niyetli insanların olabileceğini o nedenle dikkatli davranmaları, ortamına göre giyinip, ortamına göre davranmalarını istedik.

Boşalan çay bardaklarımızın tazelenmesi aralığında Cuvapçı Memet agaya; peki bu kadın cinayetleri için ne yapmalı, ne gibi önlemler almalı diye sorduk. Memet aga tatlı şivesiyle devam etti.

”Te be çocuğum sizin de ananız, bacınız, alanız, tiyzeniz var. Gösteri yapan kadınlar bize Özgecan cinayetinden sonra ve tüm kadın cinayetlerinden sonra biz erkeklere kafanızın içini diiştirin deerler.

Hani birine çok kızdığınız zaman, kavga ettiğinizde nefretinizi belirtmek istediğinizde ilk aklınıza gelen analara küfrü bırakın, analarla uğraşmayı bırakın, analara küfür etmekten vazgeçin, rahat bırakın tüm anaları, tüm kadınları diyorlar.

Bir tavrı, davranışı aşağılamak için ”Kadın gibi”, ”kız gibi” ”karı gibi” tabirlerle kadını hakaret unsuru olarak kullanmaktan vazgeçin diyorlar. Kadınlarımız artık bana abla, bacı, yenge muamelesi yapmaktan vazgeçin beni insan yerine koyun demek istiyorlar. Ben kadın olarak kimsenin koruması gereken biri değilim. Kimsenin anası, bacısı, yengesi olmak zorunda değilim. Ben bir kadınım ama öncesinde bir insan ve bana insan gibi davranılmasını istiyorum diyorlar.

Cuvapçı Memet agaya sizin zamanlarınızın kadınları için ne diyeceksin diye sorduk. Memet aga bir iç çekişle başını iki yana sallayarak;

”Bizim analarımız, tiyzelerimiz, alalarımız kadınlığa mahsus ziynet, takı, süs, giyim-kuşam, makyaj gibi kadınlığı çağrıştıran araç gereçlerden hiç haberleri olmadan nice Anadolu kadını gibi bu fani dünyadan göçüp gittiler. Ben Anadolu’nun o mahrum kadınlarının tümünün, ebedi cennet hayatlarında mükafat olarak atlastan, ipekten akla ve hayale gelmeyen muhteşem libasların ve ziynetlerin en güzel ve kalıcı olanları ile bezeneceklerine içtenlikle inanıyorum.

Neden derseniz her birimiz çocuk olarak hayatımızın en nazik ve en muhtaç devrinde analarımızın şefkatli kucaklarında büyüdük. Onun için de ‘valide kucağı, ilk terbiye ocağıdır’ denmiştir. Çocuk bu sırada anasından nasıl bir edep ve terbiye almışsa büyüdükten sonra o bir maya ve esas olur. Çünkü çocuk narin bir fidan ve akan suya benzer. Ne tarafa eğilse o tarafa döner, hangi yöne çevrilse o yöne akar. Toplumun ilerlemesi kadınlarımızın ilerlemesine bağlıdır.

Memet Aga coşkuyla kutlanılması gereken bu günde kadın cinayetlerinin devam ettiğini gazete sayfalarının kadına şiddetteki vahim tabloyu açıkladığını ve her gün ortalama 5 kadının öldürüldüğü  bir ülkede yaşadığımızı hatırlattı.

Kadına yönelik şiddet toplumsal bir sorunumuzdur. Mücadelenin de toplumsal bir mücadele olması gerekmektedir. Evde çocuklarımızın Anne dediği kadın sokakta neden farklı karşılansın. Kadınlar Günü adı verilen bir günden bahsetmek için, vicdanları uyandırmak için illa bir tecavüz ya da bir kadın cinayeti mi yaşanması gerekli. Şiddete maruz kalan kadınlarımızın seslerini bastırmak yerine o seslere kulak vermek gerekmektedir.

Cuvapçı Memet Aga sohbet ortamı için teşekkür ettikten sonra cebinden çıkardığı küçük kağıt parçasında yazanları sizlerle paylaşmak istiyorum dedi:

‘Bu memleketin meselelerini kendi meseleniz sayacaksınız’

‘Kendinizi bu millet ve memleketten mesul hissedeceksiniz’

‘Kendi sahanızda herkes den fazla çalışacak ve muhitinizle candan alakadar olacaksınız. Aynı zamanda sosyal bir insan olacaksınız’

Memet Agaya verdiği güzel mesajlar için teşekkürlerimizi sunarken yeni muhabbetlerde buluşmak üzere vedalaştık.

Naci KONYAR