NFS.d.02275

NFS.d.02267

Sene: 1831(1246 – 1249)

Osmanlı Nüfus kayıtları defter numaralarını yazdım. Kaydettiğim bu iki defterden yaptığım okumalar hakkında burada kısaca açıklamalar yapacağım. Açıklamalar esas itibariyle Oba köyüne, diğer köylere ve Taşabad ve Sonusa kazalarına ilişkin olacak.

Okuyucularım dikkat edecek olurlarsa köy veya karye ve yerleşim yerleri adlarını eski bildiğim haliyle veya Osmanlı kayıtlarında tahrir olunan adlarıyla yazıyorum. Bir yerleşim yerinin önemli ve kayda değer bir hususa delalet etmedikçe adının değişmesi / değiştirilmesi taraftarı değilim. Bu cadde için de aynı sokak için de aynı…

Kışlak Koramu adıyla tahrirde geçen meskun mahal bugünkü Kalekale ve Dutluk köylerine komşu Nehr-i Kebir kıyısındaki düzlükte kuruluydu. Gelip geçen konup göçen kabileler kesin yerleşim yerlerini tespit ve tercih ederek yerleşmeye karar verene kadar geçici olarak bu civarda ikamet ediyorlardı. Elbette kesin yerleşimler de oluyordu. Tahrirde adı geçtiğine göre Koramu sadece kışlak değildi, bayağı yerleşim yeriydi; yanılmıyorsam eğer 12 hanelik küçük bir köydü.

Yine hatırımda kaldığı kadarıyla 1944 yılı gibi Taşova’nın mehlesi olarak adı geçiyor fakat bugün Koramu (Keramu) adında bir köy bulunmuyor.

Okumalarımda gördüm ki Oba köyünde “Hacı Ağalar ve Ali Çeçeler” olarak bilinen boyların – hanelerin kökeni mezkûr Goramu köyüne dayanıyor. Bu hususta merakını hevesini şevkini memleketin kültürüne tarihine geleneğine adamış Hacı Mustafa ile yıllar evvelinde bir konuşmamız ve sohbetimiz olmuştu. Bugün Cuma namazını Oba köyünde kıldım ve çıkışta gün itibariyle 88 yaşları civarında bulunan Hacı Mustafa ile yarım saat kadar sohbet ettim.

Köy kahvehanesinin merdiven basamaklarında soruttu ve küpeşteden de yapışarak bana dedi ki: “İnsan çocuklaşıyor. 80 yaşından itibaren ben de çocuklaştım. Bugün sanki bir çocuğum.”

Bu sözlerine kelamla mukabele ettim. Doğru söze ne denir? Anlatması için bir iki soru sordum. Bazı hususları tekrar ederek ve düşünerek bildiklerinden ve hatıralarından nakiller yaparak açıkladı. Bu arada “yaptığım araştırmalarda” şeklinde bir cümle kurdu. Oba köyünün ilk muhtarını ve haleflerini sordum, cevapladı ancak üçüncü sıradaki muhtarın adını anımsayamadı. Dördüncü sıraya Şaban Efendi’yi koydu. Sanırım beşinci sırada Ahmet Çavuş var.

Hikayenin hafızamda yazılı ve kazılı bakiye kısmını başka bir zamana ve yazıya bırakarak Kışlak Koramu köyünden Oba köyüne nakleden “Eşmecioğulları” boyunun 1831 tarihinde kayıt olunan Soy kütüğüne parağraf açmak istiyorum.

NFS.d.02267

NFS.d.02275

Her iki tahriri bir arada, birkaç cümle ile de izah ederek parağrafa başlayayım.

A-

Eşmecioğlu kısa boylu kara sakallı Hüseyin oğlu Halil. Yaşı:35

Sabi oğlu Ali. Yaşı: 2

Bu durumda Halil 1796 doğumlu oluyor. Babası Hüseyin ile aralarında asgari 25 yaş fark olsa demek oluyor ki Hüseyin 1770 doğumlu gibi.

Halil oğlu sabi Ali ise 1829 doğumludur. 1900 yıllarının başına kadar yaşadığını varsayıyorum. Askerlik şehitlik hastalık ve diğer nedenlerle ölmediyse eğer.

Hastalık diyorum çünkü On Dokuzuncu asırda hastalıklar salgınlar marazlar nedeniyle öletlik çoğalmıştı. Bu da başka bir hikaye. Tabii afetler ve tehlikeler de diğer yandan insanoğlunun başının belasıdır. Cümle biraz kaçtı ama Allah affetsin!

B-

Eşmecioğlu Mehmet oğlu Salih. Yaşı: 48

Karındaşı yetim sabi Mehmet bin Abdurrahman.

Yetim ve sabi Mehmet’in yaşı: 6

Kardeşi yazdığına göre Sabi Mehmet’in babası merhum Abdurrahman ile Mehmet kardeş oluyorlar.

Tahminime göre Mehmet ise 1780 – 1790 arasında dünyaya gelmiş olabilir.

C-

Eşmecioğlu kısaca boylu kara bıyıklı kardeşi Himmet (Mehmet) oğlu Sadettin. Yaş : 25 (m)

Sadettin’in sabi oğlu Osman 2 yaşında.

Buradaki -mim- işareti askerliğe elverişli demek oluyor. 1831 yılında yapılan sayımın gayesi de zaten asker olabilecek şahısları belirlemektir.

(B) şıkkındaki Mehmet oğulları Salih ve Sadettin kardeş olup NFS.d.02267 numaradaki kayıtta geçen “Himmet” ismi sehven yazılmış olabilir veya adamın lakabı ya da ikinci adıdır.

D-

Kabilenin 1838 yılı nüfus kayıtları da önem arz ediyor. Sonraki kayıtlar da tabii ki. Ancak kayıtlar üzerinden nihayet varılabilecek noktadaki soyun atalarının isimlerinin Mehmet, Abdurrahman ve Hüseyin olduğu hususu belirlenmiş oldu.

E-

Hüseyin “Eşmecioğlu” kaydı ile yeni bir satırda tahrir olunduğuna göre ya mezkûr şahısların amcasıdır veya amca oğullarıdır. Bu kabileden hangi hanenin Oba köyüne, hangi hanenin başka bir köye naklettiği hususu kapalıdır. Hüseyin’in oğlu Halil, onun oğlu da Ali’dir.

Oba köyü 1831 tarihli sayım defterinde yer almıyor. Eğer Oba köyü kaydı olsaydı Eşmecioğullarından hangi hanenin Oba köyüne yerleştiğini okuma ve kaydetme imkanı olurdu.

F-

Bildiğim Hacı Ağalar hanesinin büyüğü, Hacı Ağa olarak tanıdığım Mehmet adındaki şahıstır. Mehmet’in 1900 yılında doğduğunu – artı eksi birkaç sene ile- varsayıyorum. Karısının adı Fadik idi ve “Fatma’nın Fadik” olarak bilinirdi.

Bu durumda Hacı Ağa namıyla bildiğim şahıs ya Mehmet’in ya Ali’nin ya da Salih’in yani kısaca tahrirde adı geçenlerden birisinin torunudur.

Yine Eşmecioğulları boyunun köydeki diğer hanesine de Ali Çeçeler denildiğini biliyorum. Bu hanenin Kaya adındaki büyüğü rivayete göre harpte vefat etmiş olduğundan tanımadım. Ancak karındaşı Abdullah belki 90 yaşlarında son on beş yıl içinde vefat etti.

G-

Sayımda kadınlara ve yaşı geçkin ihtiyarlara nadiren yer vermişler. Dediğim gibi sayımın amacı askerlik çağındaki erkek nüfusu belirlemek ve kayıt altına almaktır.

İkinci bir durum da her madde nesne eşya, her yenilik her teceddüt, her düzen her mesafe, terakki ve ilerleme sayesinde merhale merhale gerçekleşiyor. İcat ve buluş yani merak ve heves yani çaba ve gayret! Olmaz diğer türlü.

Son iki asrın toplumları milletleri ve devletleri endüstri sanayi ve teknoloji sahasına çok hızlı adım attı, evrim ve devrim geçirdi; bir altın devir meydana çıkardı ve tarih sayfalarındaki yerini aldı. Eskiden, evveliyatta benzer bir durum yoktu; var idiyse de son üç bin beş yüz seneden bu yana böyle bir gelişme, teknoloji, kalite ve kapital çağının varlığı bilinmiyor.

Yazı uzadığı için Hebiçler boyuna dair soy ağacı bilgilerini bir sonraki yazıda ele alacağım.

Enver Seyhan

Taşova

16 Şubat 2024

—————–

Notlar:

-1831 yılı Osmanlı Nüfus kayıtlarını telefon üzerinden kopya olarak gönderen internet vasıtasıyla araştırmacı sıfatını haiz vasfından dolayı ve hemşehrim olması hasebiyle tanıdığım, tanıştığım Araştırmacı Yazar ve İdareci Sadık Bozok’a teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

-İkincisi bir daha benzer yazıları yazıp yazmama konusunda tereddüt yaşadığım bir zamanda, hem yeniden Osmanlıca üzerinde çalışma konusunda körelen arzumu ve şevkimi canlandıran ve hem de Sadık’la beraber kırk senelik dost gibi benimle temas kuran beni araştırma ve yazma konusunda tekrar heyecanlandıran Taşova’nın evladı Araştırmacı ve Yazar Vedat Söyleyici’ye de teşekkür etmemin bir vazife olduğunu biliyorum.

-Bu iki kıymetli dostla tanışmamızda emeği geçen başta Ahmet Günaydın olmak üzere diğer dostlara da kucak dolusu selamlar ve saygılar sunuyorum.

-Yazılarımda zaman zaman adı geçen Hacı Mustafa, Oba köyünün Sepetli köyünden ayrılarak muhtarlık statüsü kazanmasını sağlayan Hacı Dayı lakaplı Ahmet Küçükbaş’ın torunudur.

Selam ve Selametle.

Enver Seyhan