KİTAP BAHÇESİNDEN…

Güzel cümleler topluyorum okuduğum kitaplardan. Kara kaplı defterime not alıp biriktiriyorum onları. Ara sıra göz atıp tazeleniyorum o güzel fikirlere.

Kitaplar şehir gibidir. Onu anlamak için turistlerin yaptığı gibi sadece içinden otomobille geçmek ya da sokaklarından ağır ağır yürüyerek geçmek yetmez. Tarihi yerlerini tekrar tekrar dolaşmak şehrin içinde yaşamak lazımdır.

Ezberinde yüz bin beyit olan ve bütün ömrünü kitaplar arasında geçiren, kültürümüzün şaheserlerinden Divan-i Lugati’t-Türk’ü keşfeden Ali Emiri Efendi bakınız kitap için neler söylüyor:

“Kitap aşık olunacak güzel ve nazlı bir sevgili, her türlü sohbete tercih edilen bir dost, her yerde yanında bulunması gereken bir arkadaş, büyük alimlerin bıraktığı bir yadigâr, ömrün güzel geçmesine sebep olan yüce bir nesne, tükenmeyen bir servet, geceyi aydınlatan bir mücevher, maziyi keşfetmek için bir dürbün, manaları açılmamış güllerin bulunduğu bir gül bahçesi, gezip dolaşma yeri…”

Gelin kitapların dikkate layık yerlerine beraberce bir ziyarette bulunalım mesela; Robert Reich, nasıl bir düzen istemeliyiz sorusunu slogan gibi bir cümleyle yanıtlıyor; “Tam zamanlı çalışan, hiç kimseyi yoksul bırakmayan, çalışmayan hiç kimseyi zengin etmeyen bir düzen.”

“Tarihçiler, Osmanlı’nın ve düzenin çöküş nedenlerinden birinin son dönemde Padişahların isteklerine göre fetva veren Şeyhülislamlar olduğunu söylemektedirler.”

“Öyle zaman olur ki; Cumhuriyeti korumak için Başbakandan bakandan validen hesap sormak gerekir. İşte o Cumhuriyet Savcısıdır. Mahmut Esat Bozkurt Savcılara neden “Cumhur Savcısı” ünvanının verildiğini böyle açıklıyor ve şöyle devam ediyor; “Sizler Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da, bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en küçük bir haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından sorumlusunuz.”

“Sarban-ı vakt isen hazmeyle, zira vakt olur

Bir topal merkep belasıyla katar elden gider.” Ziya Paşa

Zamanının devecisi isen, toplumu çekip çevirecek idarecilerden isen bu rütbeni, mevkiini hazmet. Aklını başına topla. Makamına yakışmayan hazımsız, yakışıksız çiğ davranışların bütün kervanın helakına sebep olabilir. Kervanın rehberi olan merkep sakatsa develer ne yapsın? Halkın idarecisi olmak iddiasıyla öne çıkanların kulaklarına küpe olacak bir beyit.

“Kişioğlunun kendi şahsiyetinden taviz vererek erişeceği her makam, kendisi için ne menfaat getirir bilinmez; amma deruhte ettiği vazifeden dolayı memlekete bela getireceği muhakkaktır.”

“Bu gün camiye giden insanımız, cami ve namaz ile telkin edilen halet-i ruhiyenin yarısını çarşı-pazara, yarısını siyasete, yarısını iktisada, yarısını okula taşısa Türkiye’nin problemleri biter.”

“Bu ülkede kaş çatmak için harcadığımız enerjileri, birlikte yol yürümek için harcasak bambaşka bir Türkiye’de yaşamaya başlarız.”

“Bulunduğu makamdan kibir türetmek makamın altında kaldığını ilan etmektir.”

“Makamlar gittiğinde geriye siz kalırsanız bir anlam ifade eder.”

“Siyasette zenginleşen babam bile olsa biliniz ki hırsızdır.” Yaşar Topçu (eski Bakan)

Kara kaplı defterimin bir sayfasına Ekrem İmamoğlu’nun ilk İstanbul Belediye Başkanlığına aday olduğunda “Her Şey Çok Güzel Olacak” dediği günlerde düştüğüm not;

“Siyasette içten konuşan, sıcak seslenen, sevgi sözlerine o kadar hasret kalmışız ki İmamoğlu’ndan bir ses geldi yüreklerimize; “Yaşasın çiçekler böcekler insanoğulları çoğalsın böyle siyasetçiler” Bunca yıldır politika takip edenlerdeniz. Bu kadar olgun bir toleransa sahip, haksızlığa bu kadar sükunet ve nezaketle cevap veren siyasetçiye rastlamadım. İnşallah siyaset seni bozmaz Ekrem İmamoğlu…”

Belediye Başkanlık yarışını kazanamayanları teselli edecek bir anekdotu paylaşalım;

Rahmetli gazeteci Örsan Öymen, İsmet İnönü’ye soruyor: Paşam elli yıldır parlamentodasınız, hiç seçilmemek korkunuz oldu mu? İsmet Paşa cevap veriyor: “Ne demekmiş o?.. koymuşuz kuralı seçildik seçildik, seçilmedik seçilmedik. Bunu esastan kabul etmeden demokrasiden söz edilemez. Bunu ben millete anlatamadım.”

Bu söz, siyasi hırsı köpürmüşlerin kulağına küpe olsun.

Napolyon Bonopart yükselişten aşağı düşmüş olmak hakkında şöyle diyor: “İkbal devrinde seni sahip olmadığın meziyetlerle methedenlerin, idbar (Düşüş) dönemlerinde işlemediğin günahlarla mahkum edeceğinden hiç şüphen olmasın.”

Ömürlerinin büyük çoğunluğunu kitaplar arasında geçiren, dost sohbetlerinden başka eğlence ve avunma bilmeyen, geçmiş zamanın özelliklerini ve güzelliklerini bu güne taşıyan, hayatlarını öğrenmeye adamış kitap dostlarına selam olsun…