MANİ Manici (Enver Seyhan)
Maniyi duyunca gayrı ihtiyari yine telefona sarıldım. Manici diye bir adam düştü yanıma. Halamaz köyü nüfusuna kayıtlı bir adam. Bir aile ile husumetli imişler. Taşova’ya bizim köyün yoluyla mahkemeye giderken Kovaçukuru’nda Adil’in tarlasındaki büyük pelidin dibinde iki kişi ardından yetişmiş kıstırıp öldürmüşler. Adam pelidin gövdesini kendine siper edinse de iki kişiye karşı koruma sağlaması mümkün olmamış. Olmuş bitmiş acılı yarım yüzyılı aşkın bir hadise bu hadise!
Adam mani okuyormuş demek ki. Manici lakabı oradan geliyor olmalı.
Çayırda kıldım namaz
O da haka (Hakk’a) yaramaz
Cahilin ettiğini
Mevla bile kınamaz
Bu maniyi okudu valide şimdi. Bizim köye dair vahim bir olaydan bahsetti. Olayın kahramanının mani okuma babında oldukça yetkin olduğunu, bu nedenle cahilliklerinde -yeni yetmeliklerinde düğünde bayramda seyranda etrafında toplandıklarından, onu dinlediklerinden söz etti.
Cahil bizim oralarda yalan dünya ile, dünyanın dört bucağı ile henüz hakiki anlamda yüzleşmemiş, hayatın okkalı şamarını yememiş genç insanlara derler. Gerçi her yaş için geçerlidir…
Dedemden bahsetti bu esnada. Dedemin ehl-i vukuf biri olduğunu biliyordum da insanların nikahında döğüşünde çekişinde barışmasında akitleşmesinde ahitleşmesinde bu derece etkin ve yetkin olduğundan, valide konuştukça daha ziyade bilgilendim, haberdar oldum.
Adı geçen şahsın başına hal gelince, sık sık dedemle meseleyi enine boyuna istişare ettiğini ve hadiseyi tatlıya bağladıklarını söyledi. Hatta bizim evde yeniden ve dipten -nasıl oluyorsa nikah kıydıklarını, bu esnada bıçak diktiklerini ifade etti. Nikah esnasında kimsenin yerinden kıpırdamaması, kımraşmaması, hareket etmemesi ve sessiz kalması istendiğinden huşu içinde nikahın tazelendiğini ve yenilendiğini söyledi.
Hane sahibinin köyünen alakasını kesmesi ve başka bir yerleşim birimine yerleşmesi konusunda dedemin telkinini dikkate aldığını ekledi. “Böylece aile köyden göçüp başka bir yere yerleşti” dedi.
Adını muhafaza ettiğim kişiyi zamanla tanıdım ve yaşlı halindeyken karısını da gördüm torununun düğününde. Adamın dedemin davarına çobanlık yaptığından da haberim var. Onlar artık gerçek âlemdeler…
Bu gibi hallerde bıçak niçin dikiliyor? Bunu sordum. Kocanam “böyle durumlarda bıçak dikilir” demiş. Ayrıca anamın kendi sülalesinin “ocak” olması meselesini sordum. Dedi ki: “Ocak olma hadisesi anamdan, bu evin ebesinden, Köpecen ebeden geliyor. Ebe elini anama vermiş.” Bu işten haberim var; çocukların efsunlanması halini anımsıyorum. Çocuğu atlarken valide, bıçak kullanıyordu. Üç yerine bastırıyordu bıçağın yanıyla. Diğer konu ise babası tarafından gelen “ocak” olma hadisesi. Bunu da “kurşun dökme ve tekke ile ilgilenme” gibi türlü nedenlerle açıklasa da aklım almadı. Türbedar demek mi istiyor, buna da bir mana veremedim.
Ocak lafı ve sözü dahi tedavi yönü, bıçak dikme, kurşun dökme, kulak silkme törenleri Orta Asya kültür ve geleneğinden Anadolu’ya gelmiş olmalı demek istiyorum ama Anadolu adet gelenek görenek ve kültürüne ait olmadığını kim söyleyebilir? Kaldı ki “ocak” kelimesini duyunca benimle iletişim kuran, benzer şeyler anlatan insanlar tanıdım.
Tekke’nin geçmişi hakkında sordum. Hasan emmisinin orada gömülü olduğunu söyledi, bunu ben de biliyorum. “Koca abuların hısımı var, Adil hocanın dedesi olmalı” diyor. “Biri daha var, o da İkidişlerden olmalı” diyor. Tekkenin yeri Kök Osmanların arazisidir. Bu hususta başka bir yazıda daha bahsettim. Ayrıca Tekke’de gömülü olan Kara Hasan’dan kalan bir hikaye de var.
İkidişlerle Kök Osmanlar akraba mı? Babadan akraba mı; anadan akraba mı? Tarlaları sınır ve yan yana. Bu konu bugün itibariyle karışık…
Validenin kabilesi köyde Sohular olarak biliniyor. Kelimeyi düzelterek Sufiler diyesim geliyor. Çünkü köyde konuşma ağzı olarak sözcük değişime dönüşüme uğramış olabilir diye düşünüyorum.
Sufilikse eğer Tekke’nin bakım merasim ve diğer işleri konusunda Sohular boyu kendini mecbur hissetmiş olabilir. Kara Fadik ebeyi tanıyorum, fazlasıyla tanıyorum. Kocası Sohunun oğlu Kara Hasan’ın Tekke’de kabrini ziyarete uğruyordu. Keliklerini eline alıyordu, arkasında ellerini bağlıyordu, kelikler de ardında oluyordu. Tekke’nin kıyısındaki cereğe yapışıp kocasına şöyle bir mani okuyordu:
Köprüden geçemiyom
Az doldur içemiyom
Sen benden geçtin emme Kara Hasan
Ben senden geçemiyom
Kara Fadik ebe köyümüzün ilk imamı Mahmut Hoca’nın torunudur. Babasının adı Ahmet, annesinin adı muhtemel ki Ayşe’dir. Ayşe de Eseoğulları boyundandır. Boyun hikayesini Avukat Aykut Gören’le kısa bir istişareye de girerek yazdım ve arşivledim.
Kara Fadik ebe nedenini bilmiyorum ama beni tanırdı, severdi. Bademlerde mal güderdik bahar gelince. Yaşlı idi. Beni görünce el ederdi, yanına çağırırdı. Dedemin babasının adını anarak kendi kendine laflardı: “Öyle değil. Mehmet hoca efendi böyle dedi. Şöyle oldu, şöyle dedi” gibi. Kimlerle, ne konuşuyorsa ben de dinlerdim. Annem Sohular boyundan. Fadik ebe de Sohunun gelini. Belki bir bağ kuruyor.
Diyor ki:
“Deden hürmetli bir adamdı. Bütün kötü, olumsuz, menfi olayları düzelten sevilen sayılan biriydi. Çözüme kavuşturmadığı mesele yoğudu. Kimlerin kimlerin, köyden, çevreden eve gelen gelene, dedeni soran soranaydı.”
Biliyorum az çok ben de. Yaylada Cuma namazına giderdi, Cuma namazından eve geç dönerdi. Kocanam sorunca: “Gine Elekçi Ahmed’in abasını yamadım” derdi. Severdi insanlar arasındaki tıkanıklığı gidermeyi ve insanların arasını bulmayı. Babam kabul etmese de imamlık yapmayı kendisine şiar edinmişti. İmamlık görev ödev ve vazifelerine ziyadesiyle hakimdi, vakıftı. Fırsat bulursa cübbeyi giyer mihraba geçerdi.
İnsanlar komşular akrabalar kardeşler arasındaki sorunlar değil sadece, kişilerin kendi dertlerine de çare üretmek için gayret içinde olurdu. Babasının elini mi almış yoksa efendi olarak tanınan ağasının elini mi almış? Mevzular derin…
Yazının amacı dedem değildi fakat laf yerinde durmuyor. Adam iyilik timsali bir adam ki ölümünden otuz küsur sene sonra geldi mevzuya dahil oldu. “Yerin kulağı vardır” derler.
Diğer insanlar da öyle. Anılmaya değer insan olmanın şartları var. Dünya baki değil…
Bugünlük de bu kadar. Bakalım gün ne gösterecek? “Tekke ve ocak” konusu tam anlamıyla vuzuha kavuşmadı haddi zatında!
Bir mani daha yazarak kapatayım.
Sandığım eşemedim
Derdimi deşemedim
Bin liralık kızıdım
Yerime düşemedim
Enver Seyhan