Son zamanlarda ilgimi fazlasıyla çeken bir konu... Okuduğumuzu ne kadar anlıyoruz ve okumadığımızda nelerde zorlanıyoruz?

Şunu kabul ediyorum? Televizyon, sosyal medya, bilgisayar, tablet gibi daha ilgi çekici uğraşların olduğu bir dönemde kitap okumak hem çocuklar için, hem de yetişkinler için daha zor bir hal aldı. Sanırım çoğu kişi kitap okumak yerine internette, sosyal medyada vakit geçirmeyi tercih ediyor.

Evet.. sözde okuyoruz ama ne okuduğumuzu anlamıyoruz. OECD ülkeleri arasında yapılan son araştırmalarda, ne yazık ki  ana dilde okuduğunu anlamada 70 ülke arasında ilk 50’de bile yokuz. Matematik ve Fen Bilimlerinde ise çok daha gerilerdeyiz. Yine Milli Eğitim Bakanlığı’nın  4. sınıf öğrencilerinin Türkçe, Matematik ve Fen bilimleri derslerinde kazandıkları bilgi ve becerilerini izlemek amacıyla yaptığı araştırma sonuçlarına göre öğrencilerimizin nerdeyse yarısı Türkçe’de okuduğunu anlama sorularında başarısız oldu. Yine bu araştırma sonuçlarına göre öğrenciler en temel becerilerde yetersiz, dört işlem yapamaz ve okuduklarını anlayamaz durumda. Öğrencilerin başarısızlığı ilkokulda başlıyor ve ilerleyen sınıflarda da giderek artıyor.

Yine dikkat çeken başka bir sonuç ta, özel okullarda okuyan çocukların Lise Giriş Sınavı’nda(LGS) devlet okullarında okuyanlara fark attığı gerçeği. Okullar arasındaki makas giderek açılıyor. Örneğin Avrupa’daki okullar arasındaki fark en fazla %10-15 iken, bizde bu fark %50-60’lara falan çıkıyor.

Açıkçası okuduğunu anlamayan bir nesil var ortada. Bu çocuklar, bu gençler normal bir Türkçe metni anlamıyor ki; Matematik, Fizik, Kimya hatta bir başka yabancı dili nasıl anlasınlar? Bu yüzden de PİSA verilerine göre Matematik’te 65 ülke arasında 48.sırada, Fen’de ise 45. Sıradayız.

Okuduğunu anlamayan bir nesilden ne üretmesini bekliyoruz ki? Daha kendi anadilini anlamayan nesilden nasıl bir buluş, bir patent ya da teknolojiye bir katkı  beklenir ki? Şu bir gerçek ki, okuduğunu anlama becerisi diğer bütün derslerin de ana kaynağıdır. Çocuklara bu beceriyi kazandıramazsak ne teknoloji üretebilir, ne de herhangi bir alanda başarılı olabiliriz. Haliyle diğer ülkelerle de rekabet etmemiz imkansız hale gelir. Bazen kendi kendime diyorum ki…Acaba ilkokulun ilk 3 sınıfında hiç başka konuları karıştırmadan sadece Okuma-Yazma, Okuduğunu Anlama ve 4 işlem eğitimi mi versek acaba?

 

Ayrıca okuduğunu anlamayan veya yanlış anlayan insanların, bu yanlış anlamalardan dolayı ne tür sorunlar çıkardığını yaşadığımız çevrede açık açık görüyoruz. Sosyal medyada bir paylaşımda ironi yapıyorsun ve insanların birçoğu ironi yapıldığının farkında bile olmuyor. Kavga, gürültü ve kaos hiç eksik olmuyor. Hepiniz son dönemlerde sıkça yayınlanan sokak röportajlarına mutlaka denk gelmişsinizdir. O röportajlar zaten ne durumda olduğumuzu çok net gösteriyor. En çarpıcı örnek; bir sokak röportajında ülkemizdeki insanların nerdeyse %80 oranında Anayasanın tek bir maddesini bile bilmediğini ortaya koydu.

Biz yıllardır sürekli kâğıt üstünde plan yapıyor görünüyoruz. Fakat yapılan program, plan ve projenin başarıyla sonlandırıldığını hiç görmedim. Örneğin 12 yıl Yabancı Dil eğitimi verdik ama ortada tek cümle İngilizce kuramayan bir mezun kitlesi var ortada. Nasıl oluyor da bir tek cümle kuramıyoruz? Yabancı ülkelere gittiğimizde insan gıpta ediyor. Bir Hollanda’ya, Belçika’ya gidiyorsun, herkes İngilizce’yi anadili gibi konuşuyor. Bu arada 2019 yılı Avrupa İngilizce Yeterlilik Endeksi’nde 33 ülke arasında 32. Sırada olduğumuzu da belirtmeliyim.

Bu arada kimse İngilizce öğretmenlerini eleştirdiğimi düşünmesin. Zaten biz hangi dersi etkili şekilde öğretebiliyoruz ki ? Mesela Okuduğunu Anlama, Matematik, Fen Bilimleri gibi derslerde çok büyük işler yapıyor da, bir tek İngilizce alanında mı başarısız oluyoruz? Diğer alanları ne kadar öğrenebiliyorsak, İngilizce’yi de bir  o kadar öğreniyoruz .

Bu yüzden Eğitim Sistemimizin yetersizliğinin ve öğretme yöntemlerimizin etraflıca sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Artık ülkemizin ve yöneticilerimizin gurur meselesi yapmadan eğitim sistemini masaya yatırması ve sorunları ile yüzleşmesi gerekir. Aslında bunlar üstesinden gelinemeyecek  sorunlar değil.. Yeter ki siyasetten, ön yargılardan ve ideolojiden kendimizi kurtarıp,  önümüze  uygulanabilir hedefler koyalım ve bu hedefleri ciddi bir şekilde takip edelim.

Sevgi ve saygılarımla…

Necip ERKAN