Sözleri Baki Süha Edipoğlu’na, bestesi Selahattin Pınar’a ait olan Türk Sanat Müziği sevenlerin zevkle dinlediği, eşlik ettiği nostaljik bir şarkı vardır; ‘Ne olur beni de alın, koynunuza hatıralar/Dolanıp kalayım biraz boynunuza hatıralar.’

Bizler eskiye özlem duyanlar ‘daüssıla erleri’ olarak işimiz hatırlamak ve hatırlatmaktır. Yaşlananlar (ki şimdilerde korona virüs dolayısıyla sık sık hatırlatıyorlar) çocukluk çağlarına sığınırlarmış.

Nostalji kavramının çekirdeği olan ‘nostas’ eski yunanca ‘dönüş’ anlamına gelir. ‘Algos’ ise ‘hüzün’ demektir. Nostalji, geriye dönme arzusundan kaynaklanan ve karşılık bulamayan bir hüzün, hatta acı çekme halidir.

Günlük hayatımızda bizleri ortaklaştıran şeyler azaldıkça aklımıza kaybettiklerimiz geliyor. Güzel mekanların, güzel zamanların, güzel seslerin, güzel lezzetlerin ve güzel adetlerin kısaca geçmişte yaşanan, bugün eksikliğini duyduğumuz tüm güzelliklerin bir vakitler sağlık hayatımızın, mutluluk ve huzurumuzun emrinde savaşan askerler olduğunun farkına yeni yeni varıyoruz.

İşte kaybettiğimiz o güzelliklerden biri’ mendil’ idi. Yeni nesil bez mendilleri bilmez. Yaşları elliyi devirenler hatırlayacaklardır. İlkokulda her sabah tırnak ve mendil kontrolü yapılırdı. Beyaz yakalı siyah önlüğümüzün cebinde her öğrencinin mutlaka yıkanmış katlanmış temiz mendili bulunurdu.

Bir de köyde yaşayan dedemin mendilini hatırlıyorum. Dört köşe büyük ebatta elini yüzünü kuruladığı havlu niyetine kullandığı, harmanda şapka, namazında takke, üzüm bağından dönüşünde file olarak kullandığı o kocaman mendilini…

Mendil, nişan ve düğünlerde genç kız çeyizlerinin vazgeçilmez eşyalarından biriydi. El emeği, göz nuru işlemeli mendiller düğünde kız evinin bir odasında duvara asılmış olarak sergilenir, ziyaretçilerin beğenisine sunulurdu.

Yine ilkokulda Ayşe Kutlu öğretmenimizin okul bahçesinde oynatmış olduğu ‘Mendil Kapmaca, kör ebe ve yağ satarım bal satarım’ gibi oyunların enstrümanıydı mendiller. Mendil süs ve temizlik eşyası olarak kullanıldığı gibi mahalli oyunlarda halay başının elinde sallanan, oyun hareketlerini yönlendiren önemli bir düğün malzemesiydi.

Aşık mendillerinin bir dili vardı. Her renk ayrı bir mana ifade ediyordu. Mendile işlenen nakışlarda sevgiyi anlatıyordu. Geçmiş zaman aşıklarının haberleşme vasıtasıydı mendiller. Sevdalıların gizli dili de denebilir mendiller için. Sevgiliye ucu yanık bir mektup göndermek onu yanarcasına sevmek manasına geliyordu. Mendil sallamanın, mendili yere bırakmanın aşık dilinde bir manası vardı. Mendil renkleri de sevda dilinde farklı anlamlar çağrıştırıyordu beyaz mendil ‘seviyorum’ Mor ‘Beğeniyorum’ pembe ‘sensiz yaşayamam’ kırmızı ‘seni bütün varlığımla seviyorum’ yeşil ‘mektubuma cevap bekliyorum’ anlamı taşıyordu.

Mendiller aşıkların tanışmasına vesile olan eşyaların en anlamlılarından biriydi. Mendil ayrıca vedalaşmanın da simgesiydi, gidenin ardından mendil sallanırdı.

Mendil deyip geçmeyelim onun üzerine nice şarkılar söylenmiş, maniler dizilmiş ve şiirler yazılmıştır;

‘Üsküdar’a giderken bir mendil buldum/Mendilimin içine lokum doldurdum’

‘Mendilimin yeşili/Ben kaybettim eşimi/Al bu mendil sende dursun/sil gözünün yaşını.’

‘Mendilimde gül oya/Gülmedim doya doya’.

‘Yar yolunu kolladım/Beyaz mendil salladım’

‘Mendilim işle yolla/işle gümüşle yolla’

Mendil özneli bu şarkılar tüm güzellikleriyle hala çalınıyor zevk ve hüzünle dinleniliyor.

Evet mazideki mendiller sevgi ve sadakatin düğüm yapıldığı bohçalardı. Yöre ve töreye göre de işlevi ve anlamı vardı. Üzerlerine nakış nakış sevdanın özü işlenmişti. Edepti, erkandı, namustu mendiller…

Kağıt ve ıslak mendiller çıktıktan sonra eski mendiller hayatımızdan çekildiler. Kağıt mendil, kağıt havlu, kağıt peçete gibi ürünler bez mendillerin pabucunu dama attılar. Şimdilerde kağıt mendilleri silme işini  bitirdikten sonra atıyoruz, zamanımızın aşkları ve dostluklarına benzer…

Çevre değişiyor, insanlar başkalaşıyor, kuşaklar arasında kopukluk derinleşiyor. İnsanlık doyumsuz bir aç gözlülükle yedikçe acıkıyor. Akçalı işler tüm değer ölçülerinin önüne geçti. Kerpiç duvarlı bahçeli evlerimizi (ne yazık ki adı kaldı) insan kokan sıcaklığını beton duvarlı evlerde bulamıyoruz ülkemize bakıyoruz, problemler, sorunlar ve çözümler tartışılmıyor, partilerimiz program proje tartışacağına kısır çekişmelerle zaman öldürüyorlar. Farklılıklarımızı zenginlik olarak değil, problemimiz haline getirdik. Saygı ve sevgiyi yitirdik.

Bu nedenle eskilerle dost ve ahbap olmaya etrafında dolaşıp onları hatırlayıp, onları tekrar sevmeye ve anlamaya, bir zamanlar kullandığımız ‘Mendil’i de bu manada hatırlayarak geçmişe yolculuk yaptık. Okuyucularımızı nostaljiye boğduğumuzun farkındayız ancak hatırlamayı ve hatırlatmayı da seviyoruz. Sizlerin söylediklerinizi de duyar gibiyiz;

Geçti mazi, çekme istikbale gam

Dem bu demdir, dem bu demdir dem bu dem.

Geçmişte ki güzellikleri unutmadan, gelecek endişesi duymadan mutlu ve huzurlu sağlıklı günler yaşamak niyazıyla…