Van’da corona virüs hastalarıyla ilgilenen Doktor Ahmet Özcan Aktepe’nin, evine döndüğünde kendisine sarılmak için koşa koşa gelen çocuğuna sarılamadığı yürek burkan görüntüleri dün gibi hala hatıralarımızda tazeliğini koruyor…
Sağlık çalışanlarımız meğer ne değerliymiş. Onların ellerinden öpüyoruz. Bu baharın çiçekleri sizlersiniz. Sağlık çalışanlarımız vatandaşlarımızın sağlıkları için kendi hayatlarından, ailelerinden, sevdiklerinden ödün vererek, gayretle, canla başla çok önemli bir görev yaptılar.
Bu dönemde hiç kimse sevdiklerine sarılamadı, özlem duyduğumuz ne varsa elimizden kayıp gidiverdi maalesef.
Halbuki sıradan saydığımız şeyler ne kadar değerliymiş meğer!
Mevsimler ne çabuk geldi geçti, evlerimizin duvarları arasında sıkışıp kaldığımız şu kötü günlerde. İklimler bile değişti, yaz geldi ama hala özgürlüğümüzün tadına varamadık. Özgürlüğün kıymetini içimizde ne kadarsa çok hissettik değil mi? Özgürlük ekmekten tatlı, güneşten güzelmiş meğer. Halbuki gök kubbenin altında özgür olmak ne değerliymiş. Sorsan birimiz maviydik, diğerimiz deniz, ötekimiz ise gökyüzü. Anlatabildim mi?
Virüs illetine muzdarip olan bir çok aileyi düşünelim lütfen! Babasını, Annesini veya yakınlarından komşularından birini kaybeden insanları düşünün. Ne hasta olan yakınlarının yanında olabildiler, nede vefat ettiyse bile acılarını paylaşabildiler. Bir çok aile evlerine kapanıp hüznü yüreklerinde sancılarla yaşadılar sadece. Ne kötü değil mi? Sevdiklerine sarılıp onların yanında olamamak.
Benim de İstanbul Bahçelievler den değerli komşum Yasin Gülbahçe 43 yaşında bu hastalığın pençesinden kurtulamadı maalesef. Pazarcılık yapıp alın teri ile ailesinin iaşesini karşılayan sevgili dostumun aramızdan ayrılışını ne yazık ki evimizin balkonundan seyrettik sadece. Gidip geride kalan iki çocuğuna ve eşine taziyede bulunamadık, teselli bile veremedik ne acı verici. Aile acılarını dört duvar arasında birbirine sarılarak yaşamak zorunda kaldılar. Yasin Yoğun Bakımda, ailesi ise Hastaneden gelecek bir telefonu bekleyebildiler sadece. Ama ne yazık ki Hastane’den iftar saati gelen bir telefonla yıkıldı tüm ümitleri. Halbuki Sosyal Medyadan İki ünite plazma bile bulmayı başarmışlardı. Hak teala ne yazmışsa, yazgısı değişmedi kardeşimizin maalesef. Ne yazık ki! Cenazesine bile gidip, son vazifemizi bile yapma imkanı vermedi kader.
Ah bir bilseniz, şu an nasıl da ihtiyacımız var bir Papatya tarlasında kaybolmaya.
Ya da ıssız bir kumsalda sonsuz maviliğe bakmaya.
Bir bilseniz nasıl da ihtiyacımız var, kısa bir süre de olsa her şeyi unutmaya…
Bu hayatta;
Kalbinize dokunana,
Umudunuzu kırmayana,
Hüznümüze ortak olana,
Karşılıklı bir kahve içmekten sıkılmayana,
İyiki varsın dediğimiz her cana sarılmaya…
Lütfen bu dönemde bu virüs illetinden muzdarip ihtiyaç sahibi ailelerin yanında olalım. Bir şey yapamıyorsak bile en azından fitremizi, zekatımızı onlara vererek yanlarında olduğumuzu göstererek destek olalım. Biliyorum para acılarını dindirmez, ancak yardım ederek yanlarında olduğumuzu gösterebiliriz.
Friedrich Nietzsche’nin bir sözünde; “Vicdanlı ve dürüst olmak, hesaplı olmaktan iyidir.
Hesap insanı makam sahibi yapar da,vicdan daha önemli bir işe yarar; İnsanı insan yapar.” diyor.
Bundan sonra;
Farkına varmalıyız,
Sabahların güzelliğinin
Nefesin azizliğinin,
Toprağın bereketinin,
Suyun nimetinin,
Gökyüzünün,
Mevsimlerin,
Dikenin ucunda açan çiçeğin,
Deniz’in dibindeki İnci’nin,
Karıncanın Hikmet’inin…
Hevesimiz hep dünyalık şeylere olmaması dileğiyle …
Özgürce kalınız efendim.
Saygılarımla
Naci Özkan