PARA : VAY SOYKA! (ENVER SEYHAN)

Ekonomi yönetimi işi beceremeyince bir tuhaflık baş gösterir ve durumu düzeltmek için çare arayışları başlar. Bu arayışlardan birisi var ki Hızır gibi yetişir her seferinde. Beşikteki bebek bile bu çareyi biliyor artık:

"İğneden ipliğe zam!"

Nedendir bilmiyorum...

Ülkemde ekonominin başı bildim bileli çiseli dumanlı, kara bir bulut çökmüş tepesine; her daim karlı boranlı...

Eskilerin diliyle; ekonominin ‘bir ipliğini çeksen bin yaması sökülüyor."

Bu zamana dek çark borçla dönüyordu, demek ki risk primi yüksek olunca borç kapıları naz ediyor.

Naz caz sonunda borç işlemi tahakkuk edecek mutlaka; çünkü işin içinde faiz var. Risk primine göre yüksek faiz derde devadır.

Ekonomi yönetimini ticaret ile açıklamaya gayret edenler vardı geçen tesadüfen izlediğim bir proğramda.

Asırlar öncesinin ticaret sistemini ekonomi olarak tanıtıyor, tanımlıyor, bilimsel tez gibi öne alıyorlar.

Adamın bilim dalı ekonomi de değil.

Dört adam var, ikisi yine sanırım kendi dallarında biraz ehil gibiler de diğer ikisinde yeterlilik yok gibi duruyordu.

Çok oldu herkesin seyrettiği kanalları açmıyorum ve izlemiyorum.

Bazan gençliğimde birçok kitabını okuduğum Sosyolog Ali Şeriati’nin şu sözü gelir boğazımda düğümlenir:

“Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir memlekette hiçbir söze inanmayın!”

Ali Şeriati "bizi rahatlatacak şeyler konuşun" diye çıkışanlara şöyle mukabele ediyor:

“Ben kimseyi rahatlatmak için gelmedim. Ben rahatları rahatsız etmek için geldim. Ben esrar mıyım ki herkesleri rahatlatayım? Ben yazılı cevapları olanlardan değilim!

Eğer birisi gerçekten bir hizmet yapmak istiyorsa, rahat insanları rahatsız etmeli, suskunları konuşturmalı, uysalları hareketli hale getirmeli, donuk insanlar arasında mücadele çıkarmalıdır.”

Yukarıda anlatıyordum.

Dört bilim adamından ikisini saftan ayırınca elde diğer ikisi kalıyor; onların da birisi Sosyolog diğeri Teolog.

Olacak ya proğramda Teolog olan ekonomi ve yönetimi konusunu anlatmaya koyuldu. Ta Peygamber Efendimiz zamanına gitti. İpek yolunu, baharat yolunu evirdi çevirdi; şu oldu, bu olduya döndürdü. Doğru da anlatamıyor, kakılıyor, takılıyor...

Bilim!

Bilim insanı!

Bilim geniş ve uzak ufuklara doğru yürümektir. Ufku geniş olmayan adamdan bilim insanı üretmek havanda su dövmektir.

Geri geride kaldı. Dünya ekonomisi 1750 yılından sonra tamamen başkalaştı, değişti, bilinmeyenlere konuk olundu. Başka şeyler girdi işin içine. Kitleler köleliği reddetti. Harplerin bile rengi değişti.

Son üç yüz senedir dünya bildiğimiz, tanıdığımız dünyadan kendini soyutladı.

İşin içine para girdi para, çok para! Dünya küçüldü, güç odakları el ve yer değiştirdi, iktisadi sistemin çarkları birbiriyle temas halinde, birisindeki arıza hepsine birden zarar verebiliyor. Emek hak ettiği ücreti aramaya koyuldu. Sermaye kârını düşünüyor. Kainat ve toprak insanoğluna yeni yeni uğraş ve faaliyet alanları sundu; mesela suyun dışında petrol fışkırdı topraktan. Semada teyyareler, seyyareler dolaşmaya başladı.

Yani kervanlarla ipek, yün, baharat getirip götürme dönemi bitti. Çok eskilerde kaldı; ihtiyaçlar ve tüketim kervanı düzüldü koyuldu yola. Baharat, yün ve ipek yolu kağnı gıcırtılarını at arabası takırtılarını addaya yolladı. Trenler teyyareler gemiler tırlar kamyonlar girdi işin içine...

Bilim, ticarete alışverişe ithalata kervana rehber oldu. Herkesin cebinde Dolar var veya banka hesabında. Londra Berlin Wien Münih Köln Zürih gibi şehirlerin adlarını doğduğu köyün adından fazla zikreder oldu insanlık! Evelemeye gevelemeye gerek var mı? Yol verseler herkes kendini Paris sokaklarına atacak...

Bilim elbette yerinde çakılı durmuyor. Gelişiyor değişiyor buluyor icat ediyor gün yüzüne çıkarıyor; insanlık uğruna çabalıyor yoruluyor...

Bir taraftan da bahsettiğim türden yığınla adam kervana ve kervansaraya çakılmış bekliyor! Kendini kurtarmak için dahi asla mücadele etmiyor. Ay başında ücreti peşin olarak banka hesabına yatıyor...

Görevi; vizyona televizyona çıkıp fabrikada, büroda, tarlada, inşaatta alın terini şapır şapır akıtarak asgari ücrete talim eden adama iktisat ve idaresi konusunda hiç de bilmedikleriyle çok biliyormuşçasına ahkam kesmek!..

Zira ekonomi gereği gibi iyi yönetilemediğinde, genel kabul görmüş kurallar reddedildiğinde para hasta olur ve sağaltmak için acilen tedavi edilmesi gerekir. Tedavi süreci uzadıkça hastalık yayılır. Bunun kısa çözüm yolu ‘paraya serum’ bağlamaktır. Para sağaldıktan, gözünü açtıktan sonra diğer tedavi yollarına müracaat edilebilir...

Para bütün ekonominin mihenk taşıdır...

İktisadi düzen yalpalamaya başlayınca ilk şart tez elden iğneden ipliğe zam yapmak ve vergi ihdas etmektir.

Beceriksiz ekonomi yönetimi halkın sırtında hammaliye heğidir, gölgede oturup yarım saatliğine huh dedirtmez!

İşte bu olumsuz nedenlerden ötürü bazıları parayı icat eden Lidya devletini yadırgıyor.

Yine tutmuş bu devlet Bozdağ'dan altın, gümüş, bakır çıkarmış, alaşımlar elde etmiş ve civa kullanarak aynayı bulmuş, bugünkü aynayı!

Derler ki:

Aynanın bulunduğu günden beri para yüzüne gözüne endamına serencamına hayran hayran bakınmayı adet edinmiş de zaman zaman kendi nazarına gelirmiş, hasta olurmuş...

Netice de zam ve vergi de böylece iktidarların elini güçlendirme hastayı iyileştirme aracı oluvermiş!

Vay soyka!