PONTUS MESELESİNE DAİR
(1904 - 1923)
ES
2021
Mondros Mütarekesi, Birinci Cihan Harbi sonunda 30 Ekim 1918 günü Limni adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon adlı savaş gemisinde Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf devletleri arasında çok ağır şartlarda imzalandı. Osmanlı Devleti adına antlaşmaya Bahriye Nazırı Rauf Bey (Rauf Orbay) imza koydu. Koskoca devlet, Anadolu'nun kuzeyinde üç beş vilayetten oluşan küçük bir bölgeye sıkıştırıldı. Orası da Rum çetelerin ve İngilizlerin gizli saklı manevralarına, saldırılarına maruz kalıyordu. İstanbul dahil ülkenin hemen hemen her tarafı işgal edilmişti. Bu hal ve gidişat hayat koşullarına, günlük işlere, hayatın idamesine, güven ortamına ziyadesiyle olumsuz yansıdı.
Bilim insanlarının izlenimlerine göre fikirlerine göre, tespitlerine göre bu tarihlerde yer yüzünde bağımsız, hür ve özgür bir tane bile İslam ülkesi kalmamıştı!
Bugünkü dünya siyasetinde müslüman ülkelerin yeri neresidir? Bu hususta fikrim "geçer" not almaz; çünkü petrol gibi bir ekonomik silah ellerinde olduğu halde dünyanın her gün her sabah değişen siyaseti hakkında haberleri yok; umursamıyorlar da...
Açık net aşikar bir şey daha var: Türk milletini sevmiyorlar. Başka bir hikayenin peşindeler.
Bugün olduğu gibi dün de aynıydı. O günden bugüne değişen bir şey yok. Tarih acı kötü vahim hatıralarla dolu.
Mondros Mütarekesi ile birlikte asırlar boyunca içlerinde saklı gizli ukte taşıyan kimi müslim ve gayrı müslim şahıslar veya gruplar bölgelerinde silahlı - silahsız çeteler oluşturup halkın yaşam hakkına tecavüz etmeye ve dahi malına, mülküne, canına ve ırzına kastetmeye başladılar.
Elbette vatansever insanlar bu ağır şartları elleri ceplerinde sessiz sakin, teslimiyet halet-i ruhiyesi içinde karşılamadılar ve durup beklemediler. Haliyle bu işgale, bu tecavüze dur demek için cemiyetler ve teşkilatlar kurup bir araya geldiler ve köylerini, çevrelerini müdaafaya başladılar.
Cihan Harbi'nden galip çıkan emperyal güçler dünyanın her bölgesinde kontrolü ele almışlar, her devleti, her ülkeyi ve her bölgeyi zaptetmişlerdi.
Yirminci asrın başında dünya yeniden kuruldu. Fakat abd henüz tarih sahnesinde bu minvalde etkili değildi. İngiltere ve Fransa vardı. Az çok Rusya vardı. Abd dünyada söz sahibi olmasını İkinci Cihan Harbi'nde kullandığı atom bombasına borçlu biraz da. Ayrıca ekonomisi de son yüz yılda çok çok büyüdü ve ekonomiye bağlı olarak Dolar dünya rezerv parası oluverdi vesselam!..
Bilim çok gelişti Abd'de. Buluş ve icatlar hızla birbirini takip etti. 1945'den sonra bir dünya ekonomik ve siyasi devrimi yaşandı.
Burada duralım da tarihçi ve yazar Hüseyin Menç kaleminden çıktığını düşündüğüm Boladan köyünün Rum eşkıyalar tarafından yakılması konusunu tarihin dilinden özet olarak dinleyelim. Zira konumuz da Rum eşkıyanın Amasya Erbaa ve Taşabad yöresindeki mezalimi zaten!
Boladan Köyü Yakılıyor:
(Kumluca Köyü)
"11 kişi diri diri yanarak can verdi.
Amasya ve çevresinde korku salan Rum eşkıyalar Erbaa ve Amasya arasındaki geçitleri kontrol altına alıyorlar. Kurdukları çetelerle, Türk askerî müfrezelerini pusuya düşürüyorlar ve tamamını ortadan kaldırıyorlar. Bu arada yol güzergâhında bulunan Müslüman köyleri yakarak ve halkını kurşuna dizerek, güvenli bir bölge elde ediyorlardı.
Bu amaçla 1922 yılı Ocak ayında Rum çeteleri Boladan Köyü'ne baskın yaptılar. Köyün bütün hayvanlarını gasp edip ambarlardaki zahireye el koydular. Daha sonra 70 haneli köyü toptan yaktılar.
Bu yangın sırasında evlerinden kaçamayan Hacı Ali Oğlu Osman, Hacı Ali Oğlu Mehmet, Molla Hüseyin Oğlu Bektaş, Muhacir Mustafa, Muhacir Hüseyin ve Kara Kadir Oğlu Hüseyin, olmak üzere 6 erkek, İmamoğlu Mustafa'nın karısı Ayşe kızı Keziban, Şerife'nin annesi Fatma, Tokmağlu'nun eşi Hanife ve torunu Zekiye olmak üzere 5 kadın, toplamda 11 kişi diri diri yanarak can verdiler."
Çok değil yüz sene önce Taşova köylerinde benzer vahim ve vahşi olaylar yaşanıyor. Bugün ahali söz konusu olayları bilmediğinden veya kulak ardı ettiğinden önemsemiyor gibi!
Pontos meselesine diğer bazı konuları da kararak ve katarak bu grupta toplamak istiyorum.