Parazitli bir seste
Dünleri anmak güzel,
O günleri yaşamak,
Ve kutunun içinde,
Biri var sanmak güzel
İlk radyo yayını 1927 yılında Sirkeci Büyük Postahaneden yapılmış. Sesler, sazlar, fasıllar. Neyzen Tevfik, Sadettin Kaynak, Hafız Burhan, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar radyodan seslerini duyuran sanatçılar. 1938’de Ankara Radyosu kurulmuş. Anadolu dinleyicilerinin çok alaka gösterdiği ve zevkle dinlediği ‘Yurttan Sesler’ korosu ve Muzaffer Sarısözen isimleri memlekete mal olmuş… Halk Türkülerinin sevilmesine ve tanıtılmasında rol oynayan Ahmet Sezgin, Nurettin Çamlıdağ, Anadolu’nun sesi olan o yılların gözde sanatçıları.
Radyo 1950-60 ve hatta 1970’li yılları boyunca toplumsal hayatımız içinde yer almıştır. Çocuklar içinde insan olduğunu düşünmüş, hayretle bakmışlar radyo denen bu icada.
Dünden bugüne bakarak radyo ile ilgili birşeyler söylemek istersek; O yılların radyosu, günümüz görüntü saltanatının ilerisinde bir etkiye sahipti. Dünün hayatında radyo, telefon herkesin erişebileceği imkan hudutlarında değildi. O yıllarda radyo devletin elinde büyük güçtü, her türlü bilgi ve mesaj radyodan verilirdi.
Radyo bizim çocukluğumuzda kaybetmekte olduğumuz şifahi kültürün son esintilerini aktaran bir sihirli kutuydu. Bizim nesil radyo ile büyümüş bir nesildi.
Memlekette olup bitenden haberdar olmanın tek kaynağı olan radyoda ajans topluca dinlenilir, yorumlar günlerce yapılırdı. Haberlerin Anadolu insanının dilindeki adı Acanstı ve saat 19.00’da verilirdi. Büyükler iki eli kanda olsa acansı asla kaçırmazlardı. Çocukluğumdan hatırlıyorum akşam saat 19.00 olduğunda yani acans yaklaştığında Taşova’mızın iki kahvesi Muharrem Özyiğit ve Fikri Çetin (Mucar)’ın kahveleri dolar millet İsmet Paşa’nın ya da Adnan Menderes’in bir iki cümlesini duymak için pür dikkat kesilirdi.
Bu günden geçmişe baktığımızda çocukluğumuzun aklınızda kalan zamanlarında radyonun ayrı bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. Radyo ile olan dostluğumu ve bağımı Amasya Valiliğinin dağıttığı üzerinde ‘Amasya Hatırası’ yazan küçük ebatlı radyoyla Türk Sanat ve Türk Halk müzik kanallarını dinleyerek devam ettiriyorum. Çünkü bizim nesil ilk sevda şarkılarını, aranjmanlarını radyodan öğrendi. ‘Arkası Yarınlar’ın, ‘Radyo Tiyatroları’nın kulağımız aracılığı ile hafızamıza ve ruhumuza hitap ederek ses ve müzik yardımıyla bazen güldüren, düşündüren bölümlerini aradan yıllar geçse de hatırlıyoruz.
O radyolu zamanlar günün her saatinde hayatımızın içinde sesi aracı kılarak bizleri hayal dünyasına taşıdı. Ülkeden, dünyadan haberler verdi. Müzikleriyle eğlendirdi, anlattıklarıyla bilgi sahibi yaptı. Bir dost bir arkadaş oldu bazan, bazan da zamanın nasıl geçtiğini, su gibi akıp gittiğini anlayamadığımız hoşça vakit geçirdiğimiz bir eğlence aracı oldu Radyomuz.
Düğmesini çevirdiğimizde yöremizin sanatçısı rahmetli Arif Meşhur’un ‘Dostum, Dostum’ türküsünü, milli ruhumuzun türkülerini, şarkılarını ve kültürümüze ait daha nice masalı, hikayeyi, şiiri, bilgiyi yayınlayarak gönlümüze yüreğimize, kulağımıza seslendi radyolar.
1960’lı yıllar telefonlu evlerin nadir olduğu, çok az evde de radyonun bulunduğu yıllardı. Radyo evin hakim bir köşesine konurdu, Üzeride süslü bir örtüyle örtülürdü. O yılların radyosu büyük, uzun orta kısa dalgalı, ahşap mobilyalı, estetik görüntülüydü.
Yurttan Sesler programında Nezahat Bayram, Muazzez Türing, Ahmet Sezgin, Nuri Sesigüzel Yıldıray Çınar gibi sanatçıları dinlerdik.
Radyoda reklamlar da yapılırdı. Kulağımızda kalan reklamlar; Her sabah duyduğumuz ‘Bugün’ 15 Aralık Cuma. ‘Demirbank iyi günler diler’ bir diğer reklam da, kendine has üslubuyla Zeki Müren ‘Sevgili şoför’ kardeşlerim, gözünüz yolda, kulağınız bende olsun, anonsuyla araba lastiği reklamı yapardı.
‘Arkası Yarınlar’ bu günkü TV dizileri gibiydi. Yarım saatlik bölümün sonu en can alıcı yerinde ‘arkası yarın’ denerek bitirilir ertesi günü yine radyo başında bölümün devamı merakla beklenirdi.
Sabahın erken saatlerinde köye ve köylüye yönelik çiftçilik ve hayvancılık ile ilgili eğitici ve bilgilendiren programlar yayınlanırdı.
Ali Gümüş eski pehlivanlarımızın güreşlerini, Orhan Ayhan, Halit Kıvanç futbol karşılaşmalarını anlatırdı.
Orhan Boran’ın skeçleri gülerken düşündüren, düşündürürken de güldüren oyunlardı.
Sanatçı kadroları dar olduğu için her sanatçının programından sonra anons edilen sazende isimlerini kulağımız tanıyordu. Cengiz Akmeriç, Hüseyin İleri, Adnan Şeker ve Atilla Mayda. Hatta ‘Haydaa Atilla Maydaa’, diye bir espride söylenir olmuştu.
Polis Radyosu isteklere yer verdiği için ve her türlü müziği çaldığı için en çok dinlenen kanallardan biriydi. Polis, meteorolojinin sesi, Mamak ve Kıbrıs radyoları da çok dinleyen radyo kanallarıydı.
Televizyon, gazete, dergi, internet radyoyu yok edemedi. Görsel kültürün hakim olduğu günümüzde radyo sesler ile dinleyicilerin hayal dünyasına hitap ederek her dinleyicinin zihninde senaryosunu yazdığı bir dünya yaratmaya devam ediyor.
Zamanımızda özel radyoların artması ve bunların yayınlarına bir ölçü getirilmemiş olması ve gerektiği kadar denetlenmemesi bazı problemleri beraberinde getirdi. Türkçe’nin yanlış kullanışı, argo ve müstehcenlik, argoya kaçan bir ağız kullanımı gibi durumlar eski radyo yayıncılığında yoktu.
Eski radyolar Türkçede standartı temsil ediyordu ve İstanbul şivesiyle yayın yapılıyordu. 1960-70’li yıllarda radyo Türkçe bakımından bir mektepti.
Yıllar geçti devirler değişti. Radyolar 70’lerin sonlarında saltanatlarını televizyonlara devretmiş olsa da yalnızların hüzünlerini, aşıkların sevda yangılarını radyo mikrofunundan söylenen şarkılar türküler azaltmaya devam ediyor. Antikacı dükkanlarında eski radyolara artan rağbet, radyoların kültürümüzü yeni nesillere taşımaya devam edeceğine işaret ediyor.
Dünleri anmak güzel…